Ortadoğu, bir zamanlar adaletin, merhametin ve sükunetin hüküm sürdüğü topraklardı. Altı asır boyunca Osmanlı'nın adil idaresi altında, farklı inanç ve etnik yapıların bir arada yaşayabildiği bu coğrafya, bugün kan, gözyaşı ve ihanete terk edilmiş durumda. Peki ne değişti?
Tarih sahnesine birer birer çıkan modern (!) Arap liderleri, sadece koltuklarını değil, onurlarını da Batılı efendilerine ipotek ettirdiler. İngiliz ajanı Lawrence’in çöl rüzgârlarında fısıldadığı ihanet tohumu, bugün Suudi Arabistan’dan Mısır’a, Ürdün’den Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar pek çok sarayda meyvesini vermiş durumda. Her biri, halkının değil; ya Washington’daki bir ofisin, ya Paris’teki bir kulisin ya da Tel Aviv’deki bir masanın planlarını uyguluyor.
Bugün Gazze’de 40 kilometrelik bir alana sıkıştırılmış milyonlarca insan, ölümle yaşam arasında her saniye mücadele verirken, “İslam ümmeti”nin ileri gelenleri lüks araçlarıyla diplomatik toplantılarda gülücükler dağıtıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Mısır ziyareti sırasında, tedavi için Mısır'a getirilen Gazzeli bir çocuğu ve annesini ziyaret ettiği hastanede yaşananlar ise tam bir ibret vesikasıydı. Yaralı bir Gazzeli kadının “Lütfen bu savaşı durdurun” diye yalvarması üzerine Macron, kadının sözlerini duymazdan geldi ve sadece sırıtarak yanında bulunan Abdulfettah es-Sisi’yi işaret etti. İşte zilletin ve kuklalığın sahneye konduğu an tam da buydu. Kadın can havliyle yardım isterken, Batı'nın temsilcisi Fransız lider, Mısır’ın işbirlikçi liderine topu atarak suçu bile paylaşmak istemedi. Bu görüntü, aslında kimin ipinin kimin elinde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Mursi’yi darbeyle devirenler, Gazze’nin tünellerini betonla kapatanlar, siyonistlerin Filistinlilere uyguladığı zulmün ortağıdır. Sadece sessiz kalmakla değil, bizzat yardım ve yataklık etmekle suçludurlar. Bugün bir kısmı halkına baskı uygulayan, bir kısmı Batı’dan gelen silah ve parayla kendi iktidarını ayakta tutan bu liderler, halklarını değil; efendilerini koruyor.
Aynı tabloyu Türkiye’de de görmek mümkün. Milli duruşu bir kenara bırakıp, batılı başkentlerden yardım ve yön tayini bekleyen bazı siyasi figürler, adeta bir asır önceki mandacı zihniyetin yeniden canlandığını gösteriyor. Bir zamanlar Anadolu’da emperyalizme karşı savaşıp bağımsızlık için mücadele edenlerin torunları, bugün İngilizlerin, Amerikalıların kapısını aşındırıyor.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, Yahudi lobilerinin ve Batılı çıkar çevrelerinin hâkimiyetini hissedersiniz. Ancak asıl problem, bu gücün kendisinden çok, bu güce gönüllü hizmet eden yerli işbirlikçilerdedir. Filistin’in düşmanı sadece İsrail değil; onun etrafında diz çökmüş satılmış yöneticilerdir.
Bugün susanlar, yarın halkının lanetiyle anılacak. Çünkü mazlumun ahı, zalimin sarayını eninde sonunda yıkacak.