Elif NİSA

Tarih: 11.11.2020 00:05

Yine Sarsıldık-II

Facebook Twitter Linked-in

17 Ağustos depremini Adapazarı’nda yaşamıştım. Birçok insanı uykuda yakalamıştı felaket ama uyanıktım o sırada. Yerin altından gelen o ürkütücü sese ve sarsıntıya korku içinde şahit oldum. Diyanet İşleri Başkanının 10 ay önce Elazığ’da yaşanan deprem sonrası bir cuma hutbesinde ifade ettiği gibi kıyametin bir örneği gibiydi.

Yaşanan panik ve kargaşa anlatılacak gibi değildi, yaşanmadan anlaşılmaz. Sokaklara döküldük, yıkılmış sokaklara. Gün ışıdığında ise sarsıntının boyutlarını daha iyi anladık… Resmi rakamlara göre deprem bölgesinde 17 bin 733 vatandaşımız vefat etti o felakette. Bazı yerlere kurtarma ekiplerinin ulaşması günler sürdü, enkaz kaldırma çalışmaları aylarca devam etti. Şehir ağır kokudan aylarca arınamadı.

Ardında yalnızca yıkım ve acı bırakan önemli olaylar genellikle hatırlanmak istenmez. Ancak 17 Ağustos, sönen umutlarımızı yeniden yeşertmek, bize güven duygusunu yeniden kazandırmak, depremle yaşamayı öğrenebilmemiz için bize sorumluluklarımızı ve her yönden tedbirli olmamızı hatırlattığı için unutulmaması gereken önemli bir tarih.

Bugün İzmir depreminin ardından yaşananları izlerken, her defasında ne kadar ‘şanslı’ olduklarını düşündüm. Bizdik 99 depreminde devletin vatandaşını kuşatıcı elini maddi/manevi arkasında hissedemeyen. Dönemin hükumet yetkilileri de acziyetlerini itiraf etmiş, hatta başbakan deprem bölgesi ile ancak iki gün sonra irtibat kurduğunu söylemişti.

Şimdi ise devletimiz dün Van’da... Elazığ’da... Bugün anında İzmir’de. Cumhurbaşkanından bakanlara, Kızılay, AFAD, UMKE gibi yardım ekiplerine kadar devlet tüm kurumlarıyla oradaydı.

Orada insanlar acılarını yaşarken, onlarca insan enkaz altında kurtarılmayı beklerken, devletimiz, yardım ekipleri ve vicdan sahibi insanlar yaraları sarmaya çalışırken, daha ilk saatlerden başlayarak dezenformasyon, algı operasyonu ve etki ajanlığı yapan yalanlarla siyaset devşirmeye çalışan, doğal afet bile dinlemeyip her dönem faaliyette olan malum ‘ekip’ yine ortaya çıktı.

Aslında şaşırmadık; yine onlarca asparagas/yalan haber sosyal paylaşım sitelerinde kasıtlı olarak yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Her saat yeni bir yalan, özellikle toplumda tanınan kişiler, gazeteciler hatta kimi politikacılar eliyle dolaşıma sokuldu. Yapılan yardımlar bile çirkin eleştirilerle kin ve nefret propagandası haline getirildi. İdeolojik körlük çok fena, keşke enkaz altında yardım ve enkaz başında umutla yakınlarının kurtarılmasını bekleyen insanlarla biraz empati yapabilselerdi…

Depremden saatler hatta günler sonra haber sitelerine düşen fotoğraflar ise hem İzmir ve hem tüm Türkiye için umudun fotoğrafları oldu. Sonsuz kudret sahibi Allah; öldüren de dirilten de O’ydu. Tek büyüktü Allah. İsra Suresi, 43. ayette vurgulandığı gibi;

 “O, onların dediklerinden münezzeh, Yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir.”

“Allahuekber” sesleriyle enkazdan çıkarılan 3 yaşındaki Elif’e yerin altında 3 gün aç- susuz, anne-babasız  yaşama gücü veren Allah’a hamd ettik. İdil, Elif, Ayda umudun ismi oldu.

Bir kedinin, muhabbet kuşunun enkazdan çıkarılış anlarını izledik. İşini beton bloklar altında profesyonelce yapan ve kurtardığı her can için sevinç gözyaşları döken bölgedeki tüm ekipten Allah sonsuz razı olsun. O güzel kalpli insanlar, insan, hayvan demeden canlıları karanlıktan çıkarıp aydınlığa kavuşturdular. Hem gönlümüzdeler hem dualarımızda. Ayaklarına ‘taş’ değiyor ama Allah güçlerini kuvvetlerini artırsın. İşlerini kolaylaştırsın.

Dualarımız İzmir’le. Allah, halen hastanede şifa bekleyen kardeşlerimizin yardımcısı olsun. Ülkemizi önümüzden, arkamızdan, sağımızdan, solumuzdan, gökten ve yerden gelebilecek felaketlerden esirgesin.

Allah sık sık ölümü hatırlatıyor; biz unutuyoruz. Yolda başımıza kiremit düşer, ne bileyim otomobil çarpar, seriliriz. Ne güzellik kalır ne kariyer ne de enaniyet kalır. Ölmek için onlarca sebep var ve aslında yaşıyor olmak mucize.

Allah kullarına zulmedici değildir. Deprem gibi bir felaket sebep kılınarak da gerçekleşse, ölüm bir felaket değil doğum gibi doğal bir olaydır. İnanan her insanı Rabbine kavuşturan bir köprüdür ve beton yığınları arasında da ölse, onun canı acı çekmeden ölüm melekleri tarafından güzellikle alınmıştır.

Depremzede kardeşlerimizin kalplerine Allah inşirah versin. Kalpleri Allah'a ve Kur'an'a sarılarak, tevekkül ederek huzur bulacaktır. Kalbi tam bir teslimiyetle Allah'a bağlamak huzur verir; bu gönülden yaşanırsa mutmain olur insan, acıları azalır.

Halâ narkoz gibi durmaksızın yalan enjekte eden, oturduğu yerden fitne fesat üreten, enkazdan çıkarılan insanların gözyaşları ile izlediğimiz paylaşılan görüntülerinin altına bile-kaç kez açıklandığı halde-“Deprem vergilerimiz nerede?” yazabilen. olumsuzluğu destekleyen, panik oluşturmaya çalışan, kaostan beslenen, kalbi kararmış, körleşmiş, katılaşmış, vicdanı duyarsızlaşmış, fitne fücur yolundaki kişileri gördükçe bazen alıp başımı gidesim geliyor... Ama demiş ki Paulo Coelho;

“Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamazsınız.”

Hedefimiz de elbette güneşli günler. Devletimiz her durumda mazlumun yanında; depremde de. Bu, tabiatında var. O binalar denetlenir, sıkıntılı olanlar yıkılır, şehirler yeniden kurulur. Allah devletimize zeval vermesin. Ülkemizi görünür, görünmez her türlü musibetlerden esirgesin. Milletimizin yüreğine ayrılık tohumları ekme çabalarını etkisiz kılsın, kalplerimizi dostluk, sevgi ve kardeşlikte birleştirsin.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —