Artık fiilen yerel yönetimler için başkan ve meclis üyeleri için aday belirleme süreci başladı. İnşallah yanlış isimler aday gösterilmez.
Bana kalırsa, ne mevcut, ne de geçmişte bakanlık yapanları Belediye başkanlığına aday gösterelim diye kendinizi zorlamayın.. O konudaki ehliyet ve liyakat durumuna bakmak gerek. En uygun aday o mu, ona bakalım.. Allah’ın razı olacağı bir aday. Değilse bırakın gitsin. Tamam, tanınıyorlar, tamam hizmetleri var diye birilerini aday gösterirseniz, bakarsınız o birileri onların etrafını sarar ve ne vali dinlerler ne teşkilat.. Mahalle muhtarını bile emir komutalarına almak isterler.
“Şeyh uçmaz mürit uçurur” derler ya, adamı da uçururlar. Kimse ulaşamaz zat-ı devletlerine.
Şüphesiz hepsi böyle değil, ama tecrübe onu gösteriyor ki, bu hatırlatmam konusunda isterseniz bir kere daha düşünün. Muhteris, megaloman birtakım adamlar ne hakim tanır, ne savcı. Emniyet müdürünü kendi emir subayı gibi kullanmak isterler.
Etrafında birtakım cemaatler, bir grub Prof., icabında birtakım ilahiyatçıları da alırlar yanlarına, kendi kafalarında, bir grub işadamı kılıklı malum tipler, şehir onlardan sorulur gayrı. Teşkilatı da dinlemezler. Taban da bizar olur, sokaktaki insan da.
Kulağa hoş geliyor aslında etiketli, markalı, kariyeri yüksek birilerini belediye başkanı yapmak.
Bir de hani şu “metal yorgunluğu” meselesi var ya. Bir de oğulları, kızları, onların ortakları, şirketleri var ya, hepsi halkın dilinde. Babalar oğullarını, kızlarını bu adamlara oy verme konusunda zor ikna ederler. Yerel yönetimlerde aday, parti ve lider’den önce gelir. Bunu unutmayalım.
Merkezi hükümet ve yerel yönetimler aynı değil. Ama Ankara’daki siyasetçiyi ve bürokratı yerel yönetimlerin başına getirecek olursanız, söyleyeyim, Ankara da sıkıntıya girer. Baş edemezsiniz.
Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder. Haddinden fazla yetki de öyle.
Demirel zamanında aday listesinde Prof. ve Müftü kontenjanı vardı. O devir geçti. İyi bir Prof. her zaman iyi bir siyasetçi demek değildir. Hatta siyaset Prof.’u olsa bile.
Kuşkusuz bu çevrelerden gerçekten bu işe ehil insanlar varsa, nereden gelirse gelsin, niye olmasın. Ama geçmiş tecrübesi bana bu konuda dikkatli olmak gerektiğini söylemeye mecbur bırakıyor.
Allah korusun, “şunun-bunun yakını” diye birilerine koltuk dağıtmak hem o kişiye, hem de topluma yapılmış en büyük haksızlıktır. “Filanı milletvekili yapmadık bir belediye başkanlığı verelim.” Anlayışı ile siyaset yapmak tehlikelidir. Tamam ehliyet ve liyakat varsa yap, ama değilse yapma kardeşim. Allah’ın gücüne gider. Ne dendi bize, “Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur.”
Bakın yerel seçimlerde halk, partiden önce adaya bakar. Halkın Erdoğan’a güvenini daha fazla kullanmayın, istismar etmeyin. Daha fazla zarar vermeyin. Fazla naz aşık usandırır hesabı, böyle giderse gün gelir, Milletvekili seçiminden daha ağır bir ceza ile cezalandırır sizi.
Bu bakanlar kurulu halkı tatmin etmedi. Bürokrat atamaları da öyle. Eğer bir de yerel yönetimlerde başkan ve belediye meclisi üyeleri arasında şaibeli isimler olacak olursa yazık olur. O zaman Mine Kırıkkanatlıgillere gün doğar.
O “yamyam” taifesi de ayağını denk alsın. Bu gemi batarsa kendileri de batar. Ve gün gelir yediklerini de kustururlar. İştihalarına gem vursunlar ve otursunlar oturdukları yerde. Çünkü artık bu işlerin kokusu çıktı ve dedikodusu şüyu buldu. İhtiraslarına gem vurmayı bilmezlerse mevcudu da kaybedebilirler.
AK Parti yeni döneme “yeni isimler” ile girmeli. “Temiz”, bilgili, dürüst, çalışkan ve cesur. Korkaklarla bir yere gidemezsiniz. Korkuturlar adamı. Bilmeyen yüzüne gözüne bulaştırır işi. Kandırılır. 3 liralık işi 5 liraya yapar. Dürüst değilse zaten çalar. Tembelse iş yapmaz. Risk almaz. Sadece konuşur.
Kesinlikle AK Parti, bir iç denetim merkezi kurmalı. Ve tabi DDK bürokrasiyi, siyasileri ve yerel yönetimleri sürekli denetlemeli. Tamam, güvenmek güzeldir, ama kontrol etmek daha da güzeldir. Hatta yerel yönetimler kendi içlerinde ve bölgesel olarak iç denetim mekanizmaları oluşturmalılar. Çünkü içeride, göreve devam eden bürokratların bir kısmı birçok hastalıkla malul kişiler.
Dün FETÖ bu denetimsizlik yüzünden devletin bütün kademelerine sızdı. Bugün de başka menfaat çeteleri, Cemaat grubları aynı şekilde sızmaya devam ediyorlar. Yine denetim yok. Sanki ders almamışız gibi. Tek başına FETÖ ile mücadele yeterli mi? Geriden gelen bir sürü FETÖ’cükler var. Hatta AK Parti içinde Erdoğan sonrası partiyi ele geçirmek isteyen AK FETÖ’cüler var. Hani şu AK Parti içindeki AKP’liler var ya, onlar. Bu çevrelerden isimlerin yerel yönetimlerde kesinlikle aday gösterilmemeleri gerek. Ciğeri kediye teslim edersiniz sonra.
FETÖ’cü diye aldığınız belediye başkanlarının yerine genellikle onlardan biri ya da ipi onların elinde veya o tıynette birileri de gelmedi mi? FETÖ’cünün malına el koyup, kayyım diye yine onlardan birini tayin eden birileri var. Onlardan birilerini terfi ettiren birileri var. Onlarla mücadele eden birini görevden alan, onların mutemet adamını terfi ettiren adamı yerinde tutan birileri var.
FETÖ davasını sulandıran birileri var. Kim bunlar, bilinmiyor mu?
Bu adamlar yerel seçim sathı mailine girdiğimiz şu günlerde yine devrede. Kıraldan faza kıralcı olacaklar. Bütün şirinlikleri ile ortaya çıkıp, mesela benim bu yazdıklarımın kendilerine zarar verdiğini söyleyecekler. “Kim bu adam”, “nasıl böyle konuşuyor” diyecekler. La yüs’el olduklarını sanıyor bazıları. Halk şikayet makamındadır. Müfsit birtakım kişiler dışında, iddia gerçekse soruşturulmalı. Yaptıklarımız kadar yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. Ya da 3 liralık işi 10 liraya yapıyorsanız, yaptığınız iş, yemenin bahanesi olmuş demektir. Birilerinin ellerinden gelse herkese kendilerini alkışlatacaklar. “One minute” diyen herkesi susturacaklar da, ellerinden bir şey gelmiyor. İçerideki hainlerin dışarıdaki hainlerden bir farkı yok. Hain haindir! Açıkça da ortaya çıkamıyorlar bunlar. Hem bir şeylerin arkasına saklanırlar. Korkaktır adamlar bunlar! Ama şükürler olsun ki, her şeyi gören, duyan, bilen bir Allah var ve mazlumların intikamını alacak olan da O’dur. O kurtlar. kuzu postuna bürünseler de Allah onların içlerinde gizlediklerini bilir. Endülüs’ü yıkan dış düşmanlardan önce içerideki gafiller ve hainlerdi. Hüküm Allah’ındır. La galibe İllallah!
Bu adamların siyasetten, bürokrasiden, merkezi hükümetten, yerel yönetimlerden ve teşkilatlardan temizlenmeleri gerek. Dikkat edelim, yetki verdiklerimizden ve koruduklarımızın yaptıklarından da sorumluyuz. Unutmamak gerekir ki, “def-i mazarrat, celbi menafiden evladır.
Selâm ve dua ile.