Rabia GENÇAY BEZİR


Yalnızca Rüyalarda Son Bulan, Hayatın Gerçeğidir Yalnızlık...

Hikâyenin mutlu sonla, bitmesini, gökten üç elmanın düşmesini ne çok isterdim...


Yalnızlık insan yaşamının bir gerçeği, hayatlarımızın merkezi olan bir tema olmuştur.
Her ne kadar çoğu zaman kaçınılmaz bir durum olarak görünse de yalnızlık aslında içsel bir yolculuğa ,ruhsal bir derinleşmeye ve çoğu kez Allah'a yakınlaşmaya vesileyle neticelenmektedir...

Hayat denen labirent birçok deneyim, ilişki ve öğrenme sürecini içeren karmaşık bir yolculuktur.
Bu duygu içsel bir keşif ve başkalarıyla bağlantı kurma sürecinin bir parçası olabiliyor.

Kendi değerini bulma ve anlama sürecidir yalnızlık...

Kimi zaman sosyal izolasyon ve fiziksel mesafe olarak da adlandırılır.

Duygusal yalnızlığın, kişilerin duygusal bağlantı eksikliği, hayal kırıklıkları hissettiği durum olmakla beraber derin ve anlamlı ilişki kuramama, anlaşılamama veya kendini izole etme eğilimiyle ilintilidir.

Bunların yanı sıra ayrıca, içsel YALNIZLIK da önemlidir ki bu hâl bireylerin kendi iç dünyasında yabancılaşma hissini oluşturur.

Kimlik krizi veya kişisel değerlere uygun bir yaşam sürdürme konusundaki belirsizlik kişiyi yalnızlığa iten en büyük etkendir.

Geniş bir konsept olan yalnızlığı küçük bir hikâye ile taçlandırmak isterim!...

Bir zamanlar küçük bir kasabada yaşayan bir kadın vardı.
Adı Kardelendi.
Bilir misiniz KARDELEN 'i ?
Cesaret ve vefa timsalidir kardelen!
Güneşe aşık, güneşe sevdalı, güneşe hasret kardeleni!...

Güneşi hiç bilmemesine rağmen üstelik!...

Güneşi gördüğü andan itibaren öleceğini bilmesine rağmen onu görmeye ve ona kavuşmaya azmetmiş olan kardeleni...

Onca zahmetin, çabanın ardından bembeyaz karların arasından toprağı delip gün yüzüne çıkabilmeyi başaran ve zemheride gökyüzüne merhaba demeyi başaran   tek çiçektir   Kardelen!..

Savaşını   zaferle taçlandırıp, güneşini gördükten sonra yeniden kendi yalnızlığına ölümle gidendir aynı şekilde Kardelen!...

Kasabanın kardeleni de hakeza öyleydi...
Kalabalıklar içindeyken bile içsel bir yalnızlık hissi taşırdı.
Gün geçtikçe duygusal bağlantılar, dışsal gerçeklikler (belki de dışsal yalanlar ve hileler daha doğru bir deyim olurdu) karşısında bağlantı kurmakta ve güven duymakta zorlanır olmuş, kendi dünyasında kaybolur hale dönüşüyordu.

Günün birinde bu sakin kasabanın sokaklarından birinde tanımlayamadığı bir kapsül   şeklindeki bir  cihaza denk geldi.
Hayretle izlediği bu garip   şeyin içinden kendisi gibi olmayan, dünyalı diyemeyeceği biriyle yolları kesişti.

Siz deyin "Uzaylı", ben diyeyim yolunu şaşırmış bir "Tamamlayıcı" yada  "Kurtarıcı"!...

Belki de kardelen çiçeğinin kendisini görme uğrunda savaşını verdiği, gördüğü andan itibaren de canından olduğu gibi bir GÜNEŞ de olabilirdi ...
Velhasıl Kendi iç dünyasında kaybolan ,iki yüzlü hayatla   boğuşurken ve kendi Güneşini ararken bulmuştu o varlığı...

Kardelen kitapları seven, melenkolik  bakışlı, masumiyetin izlerini taşıdığı biriydi.

Adına uzaylı dediği arkadaşı ise mücadele dolu yaşamın savaşını vermiş içinde umut barındıran , kardelen gibi insanoğluna güvensiz ama güven veren mesafeli ve aynı zamanda adeta kurtarıcı ruhunu taşıyan varlıktı.

Gözleri buluştuğunda o sokakta ,eksik parçaların bir araya geldiği pazzle misali tamamlandılar adeta...

İkilinin hayatları geçmişlerindeki ve geldikleri  yer ve konum   itibariyle farklılık gösterse de ,benzer izlerle şekillendi gün geçtikçe...

İkilinin ortak noktasıydı "yalnızlık "!...
Kardelenin içinde yer aldığı hayatla mücadelesiydi yalnızlığı, arkadaşının ise bu dünyaya ve dünyalılar arasında kendini bulmasının verdiği garipliğin yalnızlığıydı...

Birlikte geçirdikleri her zaman diliminde kırık parçalarını tamir etmeye adadılar kendilerini.

Kardelenin kelimeleri o garip arkadaşın yüreğine dokundukça onun umudunu ve yalnızlığını ,kardelenin ise içsel karanlığını aydınlattı.

Kasaba, bu iki dostluğun etrafında dönüyordu. onlarla hayat bulup   renklenmişti sanki...

Özel bir dünya kurulmuştu ve filizlenen bu bağ sayesinde de hayatın karmaşıklığı, keşmekeşliği onları sınamakla birlikte dostluklarını ve sevgilerini pekiştirdi de nitekim...

Kanayan yaraları birlikte sarmaya adaydılar...
Birlikte geçirilen her zaman dilimi kasabanın sade sokaklarını özel bir dünyaya, gül bahçesine dönüştürüyordu...
Paylaşılan  anılar, birlikte geçirilen zaman verilen değerin önemini gösterirdi.
ikisinin de mücadeleleri vardı ve kimi yerde anlaşmazlık yaşasalar da ,her zorluğu olduğu gibi  bu sorunu da çözmeyi ve bağlarını güçlendirmeyi  başardılar..

Vee her hikâye gibi bu da bir sona doğru ilerledi.

Kardelen ve dünyalı olmayan arkadaşının yeni bir başlangıç kararı ve yeni maceralara yelken açtıklarını, kasabanın sakin sokaklarından ayrılıp , geleceğe doğru ilk adımlarını yürürlerken ,beraberinde hikâyelerinin ve kasabanın izlerini kalplerinde taşırlarken gittiklerini  demeyi çok isterdim!...
Hikâyenin mutlu sonla, bitmesini, gökten üç elmanın düşmesini ne çok isterdim...
Ancak gerçek dünyadan bir sesle uyandırıldım;

Uyan rüyaydı , sabah oldu!.... diye.
              
Vesselam....

Oya acar
21.11.2023 23:02:50
Yalnızlık onca karabalığın içinde etrafında herkes pervane ölürken bile kendi iç dunyanda yanlız kalmak demektir.o yanlızlığı derinden yaşadık sizin bu kadar içten anlatmanız derinden etkiledi hocam bir sonraki yazınizi bekliyor olacağız