Prof. Dr. Esvet AKBAŞ


Van Şehri ve Van Gölü

Van Şehri ve Van Gölü


TRT Haber internet gazetesinde “Van Gölü sahilinden 110 ton çöp çıktı” haber başlığını okuyunca dehşete kapıldım ve doğup büyüdüğüm ve sonrasında uzun yıllar hizmet etme şansına sahip olduğum ve çok sevdiğim, memleketim, Van Şehrini ve Van Gölü’nü yazmak istedim.

Van Gölü, Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu, bölgedeki tektonik çöküntü alanının  güneybatı ucunun yaklaşık 60 km kapanması ve Murat Nehri'nin batı yönünde drenajının engellenmesiyle oluştuğu düşünülen bir volkanik set gölüdür.  3.713 Kilometrekare yüzölçümü ile sodalı göller arasında dünyanın en büyük gölüdür. Göl suyu sodyum karbonat ve sodyum sülfat tuzları açısından oldukça zengindir. Bu yüzden yüksek rakıma ve sert kışlara rağmen, donmaz.  Van Göl’ü deniz seviyesinden, ortalama 1646 metre yüksektedir. Gölün en derin yeri 451, ortalama derinliği ise 171 metre olarak ölçülmüş. Van Göl’ü, her biri ayrı bir doğa harikası olan Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adalarına ev sahipliği yapmaktadır. Göl, yağış ve eriyik suyunun yanı sıra özellikle kuzeyden akan Bendimahi ve Zilan ve doğudan göle giren Karasu ve Güzelsu çayları tarafından beslenmektedir. Bunlara ve mevsime bağlı olarak göl su seviyesi yükselip, düşmektedir.  

Kaynaklara göre bu nadide gölün etrafında, millattan önce 7-8’inci yüzyıllarda, kurulmuş olan, o zamanki ismi ile Tuşpa şehrine, Urartular hükmetmiş. Urartular'dan günümüze kalan Van Kalesi, yaklaşık 3000 yıldır hala ayaktadır. Birçok medeniyete beşiklik etmiş olan bu kadim şehir 644 yılında Müslüman Araplar tarafından fethedilmiş ama kısa bir süre sonra yeniden Rumlar’ın himayesine geçmiş. 11. Yüzyıldan itibaren de Türkmenlerin yerleşmeye başladığı Van şehri, 1548'den itibaren Osmanlı egemenliğine girerek bir Türk yurdu olmuştur. 

Urartu, Roma, Selçuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi ve Osmanlı medeniyetlerine beşiklik etmiş doğasıyla, gölüyle, kedisiyle, kendine özgü ve ait balığıyla, otlu peyniriyle, halk ozanları ve şairleriyle ve en önemlisi de kadirşinas insanıyla Van, yaşamaya ve yaşatmaya değer bir şehirdir. 

Tarihten bize miras kalan bu güzel şehre en büyük değeri hiç kuşkusuz eşsiz güzelliği ile Van Gölü katmaktadır. Toplumsal olarak Van Gölü’nü bizden sonraki nesillere doğasını bozmadan, çevresini betonlaştırmadan, girilebilirliğini koruyarak devretme gibi bir sorumluluğumuz var. Bazen bazı şeyler için çok geç kalınır ve artık tekrar o şeyleri eski doğasına çevirmek mümkün olmaz. Van Gölü’nün bu tür bir akıbete uğramaması için toplumda sürdürülebilir bir doğa bilincinin oluşturulması gerekir. 1 Mayıs 2020 tarihli TRT Haber internet gazetesinde “Van Gölü sahilinden 110 ton çöp çıktı” haber başlığını okuyunca dehşete kapıldım. Neden toplum olarak bize bahşedilmiş olan bu değerlerin kıymetini bilmeyiz. Unutmamalıyız ki, Van Gölü hem bizim hem de özellikleri açısından dünya için çok önemli bir değerdir. 

Habere konu olan sahilden toplanan çöpler bizim gözle görebildiğimiz kirliliklerdir. Bir de gözle göremediğimiz kanalizasyon sularından göle karışan mikroorganizma kirlilikleri var. Benim gibi çocukluğu Van’da geçmiş olanlar çok iyi bilirler, Van Gölüne bizim tabirimiz ile “Denize” mikroorganizma kirliliğinden dolayı girmeye korktuğumuz tek bir nokta dahi yoktu o yıllarda. Her yerden gönül rahatlığı ile denize girer ve yüzerdik. Tekrar o günlerin gelmesini bütün kalbimle diliyorum.

Lütfen aklınızdan hiç çıkartmayın ki “BAŞKA VAN GÖLÜ YOK”.