Toplumsal yozlaşma, bir toplumun öz değerlerinden uzaklaşması ve bu süreçte köklü bir değer kaybına uğraması anlamına gelir. Ne yazık ki, Batı’nın yaşam felsefesini ve yaşam tarzını bir kurtuluş reçetesi olarak görüp yüzümüzü Batı’ya döndüğümüz günden beri bu yozlaşma sürecini hızla yaşıyoruz.
Son yıllarda baş döndürücü bir hızla derinleşen bu yozlaşma, toplumun en temel dayanağı olan aile ve namus gibi değerlerin surlarına dayanmış durumdadır. Bugün, bu felaket karşısında set olmak hem İslami hem de insani bir sorumluluktur.
Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim'de bizlere şöyle buyurur:
"Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmran, 3:110)
"Nitekim size içinizden bir peygamber gönderdik. O, size âyetlerimizi okuyor, sizi günahlardan temizliyor, size kitap ve hikmeti öğretiyor; yine size daha önce bilmediklerinizi öğretiyor." (Bakara, 2:151)
"Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz ve helâl olanlarından yiyin! Eğer yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin!" (Bakara, 2:172)
"Gerçekten Allah, içlerinden bir Peygamber seçip kendilerine göndermekle mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. O Peygamber onlara Allah’ın âyetlerini okuyor, onları her türlü kötülüklerden temizliyor, onlara kitap ve hikmeti öğretiyor. Bundan önce onlar, hiç şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler." (Âl-i İmran, 3:164)
Bu ayetler, Allah'ın adaleti, iyiliği ve ahlaki değerleri emrettiğini; hayasızlık, fenalık ve azgınlığı ise yasakladığını vurgulamaktadır. Ayrıca peygamberlerin gönderiliş amacının insanları kötülüklerden arındırmak ve onlara hikmeti öğretmek olduğu belirtilmektedir.
Bu ayetler bizlere omuzlarımızdaki sorumluluğu açık bir şekilde hatırlatmaktadır. Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız ya da Allah size bir bela gönderir; sonra Allah’a dua edersiniz de duanız kabul edilmez.”
İslam’ın öğretileri, yozlaşmaya karşı nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini açıkça göstermektedir. Aslında bir ayet ve bir hadis, bu sorumluluğu kuşanmamız için yeterlidir.
Batı Eğitim Modelleri ve Kültürel Yozlaşma
Aliya İzzetbegoviç’in şu veciz sözü, bu noktada bir yol haritası sunmaktadır: “Yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.”
Gökyüzünün öğrencisi olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hiçbir harf bilmemesine rağmen insanlığa muazzam bir medeniyet öğretmiştir. O’nun rehberliğinde insanlık, maddi ve manevi kalkınmayı eşzamanlı gerçekleştirmiştir. Ancak günümüzde, Batı’dan ithal edilen eğitim modelleri medeniyetleri inşa etmek yerine ifsat etmektedir.
Bugün, başarısız olduğu için öğretmenini öldüren bir öğrenci haberleriyle sık sık karşılaşıyoruz. Eğitim kurumları, toplumu ıslah etmek yerine yozlaştırma araçlarına dönüşmüş durumda.
Bu noktada, eski ve hantal yapılanmalara “dur” demek gerekiyor. Toplumun yozlaşmasını engellemek için ciddi, kararlı ve köklü bir çalışma başlatılmalıdır. Gökyüzünün öğrencisi olmak, sadece bireysel değil, toplumsal bir hedef olarak benimsenmelidir.
Eğitim sistemimizde köklü reformlar yaparak, ilahi öğretileri merkeze alan bir model geliştirmek zorundayız. Bu süreç, sadece İslami bir sorumluluk değil, insanlığın geleceği için de bir zorunluluktur.
Unutulmamalıdır ki, yozlaşma karşısında ses çıkarmamak, aslında bu sürece ortak olmak demektir. Bu nedenle, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde üzerimize düşen görevleri yerine getirerek, geleceğe sağlam bir temel hazırlamalıyız.
Yeryüzünde yeniden “hayra çağıran bir ümmet” olabilmek için gökyüzünün öğrencileri olmak dileğiyle...