Rabia GENÇAY BEZİR


Sevginin Günü mü Olur?  

Sevginin Günü mü Olur?  


Geçtiğimiz günlerde kutlanan '14 Şubat hakkında yazsam mı yazmasam mı?” diye düşünürken, kendi içimde de tahlil edip durduğum bu konunun, bir açıklığa ve ayırıma gidilmesi gerektiği kanısına vardım. “Sevginin günü olur mu? Sevgiye paha biçilir mi? Kutlanan bu 14 Şubat’taki yerimiz nedir?” diye hep beraber görelim istedim...

“Sevgililer günü malumunuz üzere her yıl 14şubat tarihinde kutlanan özel bir gündür” denilmekte!..

Oysaki kökeni, Roma Katolik kilisesinin inancına dayanan bu gün, valentine adındaki bir din adamını anma günü olarak düzenlenmiş bir etkinlik olarak ortaya çıkmıştır.

Yıllar geçtikçe de bu yavaş yavaş 'Şubat 14' Sevgililerin, âşıkların birbirilerine aşk mesajları yolladığı bir gün haline getirilmiştir...

Ve yazık ki bu en çok da 'Müslüman toplumu' denilen bizlerin hayatlarında rağbet görüp, ticari hal almaya başladığı gün olmuştur.

Burada ufacık bir anekdot geçmek istiyorum; Bugün sevgili veyahut flört diye tabir edilen durum,'Kitab-ı Mübin' de evlilik dışı ilişkiler, 'zina “diye nitelendirildiğini biliyor muyduk?

Kaldı ki sevgi o kadar yüce bir olay ki bu denli basite indirgenmesi, itibarsızlaştırılması ve maddiyata dönüştürülmesi kadar üzücü bir hal olamaz doğrusu...

Nitekim Rabbimiz nur suresi 31 ve 32.ayetlerinde bunu teyit ettiriyor; 'Resulüm! Mümin erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır'.

'Mümin kadınlara da söyle; gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler.'

Hayatımızın her anı için bizlerin faydasına ve yararına, kanun ve kural koyan Rabbimizin bu kelamından sonra, üstüne söylenecek söz bulamayız diyorum... “Bu gün bizim mi?” sorusu da cevabını bulmuş oldu böylelikle...

Gelgelelim sevgiye!... Sevginin günü mü olur diye sormuştuk...

Sevgiyi Rabbimiz kendi isminde biz kullarına yansıtmış ve bizler onun isminin tecellisi olarak, bu duyguyu taşımakta, bu duygulara haiz bulunmaktayız...

El-Vedud: Sevilen gerçek ve tek varlık. İyi kullarını seven, onlara rahmet ve bereketini ulaştıran, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya en çok layık olan, itaatkar kullarını çok seven ve sevilmeye layık olandır...

Tüm olay bundan ibarettir; Yüce Allah bizleri sevmiş ve sevgiyi kalplerimize nakşetmiştir...

Ancak ve ancak kendisine 'sevgide eş' koşmamak kaydı ile de 'yaratılanı yaratandan ötürü' sevmeyi de bizlere teşvik etmiştir. Buradan yola çıkarak sizlere sevginin tanımını yapmak ve bunun da hiçbir maddi değerle kıyaslanamayacak ölçüde değerli ve kıymetli olduğunu belirtmektir tek arzum!...

'Kim o' deme boşuna...
Benim bennn..
Öyle bir ben ki...
Baştan sona senn'...

Sevgiyi bütünüyle tanımlayan, özetleyen budur işte!..

Seven sevdiğiyle özdeşleşmeli, tümüyle ona dönüşebilmeli...Ancak o vakit 'seviyorum' iddiasını doğrulayabilir..

Tabi ki eşler arasındaki sevgiden bahsediyoruz..(helal ve temiz olan yolun temiz sevgisi yani)...

Evliliklerin sağlamlaşması, sonsuz ve ömür boyu olması belki de bu gerçeklikten geçer...

Sevgiyi yastık altında saklanan mektuplara benzetebiliriz, nitekim özlendikçe çıkarılıp okunur ve okundukça da hasreti ateşleyendir aslında!...

“Tıpkı susuzluğu gidersin diye içilen, içtikçe de susatan turşu suyu gibi!” denmiştir.

Birbirini tekrarlayan, tazeliğinden hiç ödün vermeyendir sevgi!...

Çok sevdiğim bir dostumun bir sevgi tanımlaması vardı ki hiç unutmam ve dönüp dönüp okurum çoğu zaman...

Sevgiyi bozaya, seveni de bozacıya benzetmişti ve demişti ki;

Bozaaa var, bozaaa geldi bozaaa...
Bilir misiniz bozayı?
Egede meşhurdur, akşamları olur.
“Bozaaa var, bozacı geldi bozaaa” diye nidalar ile..
Bazıları çocuklarının nefsi körelsin diye alır...
Çocuğu gönderir, oracıkta bir bardakla içer çocuk...
Bazıları sürahi ile alır, ailece içerler...
Öyle saklanamaz bugünden yarına..
Yoksa mayalar, ekşir hemen ve alkole dönüşür...
Taze taze içilmeli...

Burada hemen araya girmek istiyorum; 'sevgi de öyle değil mi? İçinde tutmayacaksın, o an söylenmeli dile gelmeli aksi takdirde ya sevgi anlamını yitirir yada sevilen gider...'

Aslında bozacı 'bozaaaa' derken sevdiğini haykırır...
Seni seviyorum bozaaa diye!...
Bozacı dışarıya ben içeriye bağırırım.
O'nun sesinin gittiği yerler duyar..
Beni ise yüreğimin gittiği yerler duyar...
O isteyene verir bozayı...
Sevgiyi isteyene, eşine vereceksin!..
İsteyen alır sevgiyi, isteyen verir...
Hani bozayı alırsan alır, almazsan bozacı gider ya;
Hani ya bozacı gider, ya da boza biter ya;

İşte ömürler tükenmeden, sevgiler kalplerde kuruyup anlamını yitirmeden sahiplerini bulmalı derim...

İşte sevginin özeti! İşte sevginin paha biçilmez değeri!..

İşte sevginin kendi mecrasından kaydırılıp, kirletilemeyecek kadar bir umman oluşu!

Ve yalnızca sahibine hasredilmesi...

Sevgi saman alevi değildir, en ufak bir kıvılcımda küle dönüşen...

Sevgi, saygı ile taçlandırıldığı vakit kalbe tesirini verir...
Öyle sanıyorum ki kapanışın en güzeli yine efendimiz(S.A.V.)den bir örnekle anlamını bulacaktır;

Hz. Aişe Efendimize sormuştur: “bana olan sevgin neye benziyor” diye, Efendimiz de 'kör düğüm gibi' diye cevap vermiştir...

Yıllar sonra bir daha sordu; “O kördüğüm nasıl” diye?

Efendimizin cevabı değişmemiştir; 'O kördüğüm ilk günkü gibi ' duruyor diye...

Tek temennimiz her eşin, eşine olan sevgisi efendimizin sevgi örneği gibi olmasıdır...

Vesselam...
 

Canan Kaval
9.01.2023 21:33:05
Bir soruyla o kadar çok soruyu cevaplamışsınız ki sevgi kavramı içime sindi. Üstelik bir o kadar da araştırdığınız ve bu araştırmaları düşüncelerinizle harmanladığınız bir yazı olmuş. Okumaktan keyif aldım ve düşüncelerinizi yansıttığınız yazıların devamını bekliyorum.