Rabia GENÇAY BEZİR


Müziğin Ağladığı Yer

Ama o gün geldiğinde, ruhumuzda yankılanan sessizliğin ağırlığını taşıyabilecek miyiz?


Bir zamanlar müzik, ruhun ilacıydı. Kelimeler, kalpten kalbe bir köprü kurardı. Şarkılar bir annenin ninnisi gibi sarardı insanı, bir dostun sesi gibi huzur verirdi. Aşkı anlatırdı, vefayı, dostluğu, hüzünleri…  Kimi zaman bir bahar akşamında hatıraları canlandırır, kimi zaman mücadeleye çağırırdı insanı. Şarkılar yürekten söylenir, yüreğe dokunurdu.

Ama şimdi ne oldu?
Sözler hançer gibi keskin, melodiler ruhu hırpalayan bir gürültüye dönüştü. Aşk kirletildi, sevda aşağılandı, kadınlar hakarete uğradı. Sözde sanatçılar, şarkı adı altında insanları “havlatır” oldu. Küfürler, argo kelimeler, cinselliğin basitleştirildiği dizeler, milyonlara ulaşıyor.

Bir şarkı, sadece bir şarkı değildir. O, zihne işleyen bir öğreti, karakteri şekillendiren bir güçtür. Yüzyıllar boyunca müzik, toplumları besleyen bir sanat olarak görüldü. Mevlânâ’nın neyinden yükselen ahenk, Yunus Emre’nin dizelerinde yankılanan huzur, ozanların yüreğinden dökülen ezgiler… Hepsi insanı insan yapan değerleri anlatırdı.

Şimdi ise ritimler hızlandı, sözler anlamını yitirdi. Ahlaki çöküş, eğlence adı altında sunuluyor. Sevgi yerine şehvet, saygı yerine hakaret, sanat yerine ticaret koyuluyor. Ve biz, bu yozlaşmayı izlerken, “Bu sadece bir şarkı” diyoruz.

Peki, gerçekten öyle mi?
Bir çocuk, bir genç, her gün bu sözlerle büyürken, şarkıların bilinçaltına işlediğini göremiyor muyuz? Bir zamanlar aşkı, dostluğu, vefayı anlatan şarkılar varken, şimdi gençlerin dilinde sadece anlamsız kelimeler var. Sevgi, artık sadece bedenle tanımlanıyor; kadın, bir şarkının içinde aşağılanırken, bunu “hit parça” olarak görenler alkış tutuyor.

Sanat, toplumu şekillendirir. Ama bugün, popüler müzik adı altında sunulan içerikler, toplumu yozlaştırıyor. Sanatçılar mı suçlu? Onlara alkış tutan toplum mu? Yoksa bu çöküşü izleyen bizler mi?

Bir şarkı sadece bir şarkı değildir. O, bir nesli inşa eder ya da bir nesli yok eder. Eğer gerçek sanata sahip çıkmazsak, geriye kalan sadece ruhsuz melodiler ve içi boş sözler olacak.

Ve müzik, bir gün gerçekten susacak.
Ama o gün geldiğinde, ruhumuzda yankılanan sessizliğin ağırlığını taşıyabilecek miyiz?