Dr. Zübeyde DOĞRUÖZ KUL


Müze Evler

Müze Evler



Günümüzde ihtişamın en üst seviyesini yaşayan evler görüyoruz bir çoğumuz. 

Ev sahibinden önce kapı karşılıyor sizi... çelik kapıda çağ atlamış firmalar, her yeni kapı bir öncekinden daha lüks ve şaşalı. Zile basıyorsunuz mozart çalıyor bazen içerde.. 

Kapıyı mozart değil ev sahibi açıyor tabiki. Buyur ediyor sizi içeri, .. buyuracaksınız da girişin ışıkları alıyor gözünüzü. Tavanda ışık oyunları oynanıyor sanki , renk renk, desen desen...

Giriyorsunuz içeri ev sahibi sizi salona buyur ediyor. Tabiki salon kapısı siz gelince açılıyor. Burda da altın varaklı koltuklar, vitrinler, gümüşlükler, her biri ayrı bir sanat eseri olan masalar ve sandalyeler karşılıyor sizi. Ev sahibi 'tekrar hoşgeldiniz' diyor ama diliniz tutulduğu için cevap vermek yerine ancak başınızla onay veriyorsunuz. Koltuğa buyur ediyorlar sizi fakat kıyamıyorsunuz ki oturasınız, koltuk değil kral tahtı sanki. 

Kenarına ilişiyorsunuz ancak. Sonra gözünüz birden avizelere kayıyor. 'Kimbilir kaç para bu avizeler, elmas olmasın ?' diyorsunuz ama tabi içinizden.
Ev sahibinin nasılsınız sözü ile kendinize geliyorsunuz ... kısa bir afallamadan sonra biraz sohbet ediyorsunuz. Ev sahibi ikram getirmek için mutfağa gittiğinde başınız öne düşüyor. Aman Allahım o da ne.. Bu nasıl bir halı..yok yok halı değil bu bir sanat eseri, tablo . Nasıl da güzel renkleri var... Sonra ev sahibi elinde altın yada gümüş benzeri bir tepsi ile giriyor içeri... ikramlıkları koydukları tabaklara hiç girmiyorum. Çay geliyor sonra... 'ohh be şükür , nihayet. Ver abi çayı ver.. ' Çay içerken dolapların içindeki ihtişama takılıyor gözünüz, pırıl pırıl parlıyor cam eşyalar. Hele masa üstündeki o örtüler... hayranlık devam ediyor yani. Bu arada çayınızı içiyor arka fonda da ev sahibinin anlattıklarını dinliyorsunuz ama gözünüz hala dolaplarda, halıda, orta sehpada...

Sonra veda edip ayrılıyorsunuz...

O eve ev sahibini görmeye gitmiştiniz ama yüzüne bile bakmadınız etrafa bakmaktan. Çay da nasıldı hiç hatırlamıyorsunuz... ama ev, ev değil müzeydi. Cansız ve kalpsiz yaşayan bir organizma idi sanki.. yeni arkadaşınız artık müze ev ... onu sevecek ve ona bakacaksınız... Ne diyim .. Allah kurtarsın..