Tülay Demircan KOYUNCU


Karakterim kaderim mi?

Karakterim kaderim mi?


Yeminime değil, kişiliğime inanın!

Gül bahçesinde dolaşırken, gözlerini kapatırsan, sadece güllerin kokusuyla ruhunu besleyebilirsin.
Ruhuna ne verirsen, senin etrafına salacağın koku o olur.
Sarımsak yiyorsan, ağzının kokacağını unutamazsın.
   
İnsanların kokularını hissedebildiğimizde, o insanın kişiliğini de anlamış olabiliriz.

Kişilik neydi ki!
Kişilik sahibi olmadan yaşayan insanlar  var mıydı!?
  
Kişilik, insanın kendisini yansıtma halidir.
Her insana özgü kişilik hali mevcuttur.
Kişilik; insanları birbirinden ayıran farklılıktır.
Duygu, düşünce, olaylar karşısındaki tutum ve davranış biçimi, insanlar ile olan hal ve hareketleri...
İnsanın kişiliğinin nasıl bir yapıda olduğunu sahneler.
Ve insan o sahnede bedeniyle rol alır.
Kişilik sahibi olmak, çocuklukta kazanılmaya başlanır.
3 yaşında bile kişilik kazanılmıştır.
Kişilik kazanılırken, ailenin elbette çevrenin tutumu rol oynar.

Bir çocuğa güvenilir ve her şeyi başarabileceği duygusunu vermez iseniz, o çocuk sürekli başkalarını kullanmayı öğrenecektir.
   
Çocuklar ne anlar deyip de, yanlarında yapılan konuşmalar aslında bir eğitimin basamaklarıdır.
Dedikodu, iftira, hakka tecavüz ile hareket  eden ebeveynlerin çocuklarına, kişiliksizliği aşıladıklarının farkına vardıklarında çok geç olduğunu anlaya bilirler.
Genelde anlamazlar. Lakin kendileri de aynı hayatı yaşarlar.
   
Kişiliksizlik insanın kaderine yansır.
Evet, kaderi yazan şüphesiz Allahu Teâlâ’dır.
Mamafih, yaradan kullarının tercihlerini yaratmadan bildiği için, kullarının istek ve davranışlarına göre bir kader çizgisi belirler.
Anne adayları hamileliklerinde dahi dikkatli hareket etmeliler.
Haram ve yalan dolan ile beslediği bedeninden, beslenen bebeğine yapabileceği en büyük kötülüktür.
  
Kişiliksiz olan insanlardaki en belirgin özellik ise kendilerini insanlardan üstün görmektir.
Kendi yalanlarına en çok inanan da kişilik sahibi olamayanlardır.
Böyle insanlar genellikle kendisi gibi bir kişilik kazanamamış insanlar ile arkadaşlık kurabilirler.
Aslında şahsiyetsiz insanların dostu olamaz.
Velakin, kendisinin dürüst olmadığını çok iyi bildiğinden ,diğer insanlarında aynı olduğu kanısı ile hayat sürerler.

Yabanlık karakteri olan beşerler daima mutsuzlardır.

Mutluk onlar için, kişiliği ile çevresinde takdir toplamış ve sevilen insanlar hakkında yalan ve iftiralar ile söylemler yapıp, inanmalarını sağladıkları zamanlarda yaşadıkları duygudan ibarettir.

İnsanlar konuşma şekilleri ve ilgi alanlarıyla karakterlerini belirtirler.

Şahsiyet kazanmamış insanın ruhu, şeytana satılmış bir hayattan ibaredir.
Kul, ruhunu fazilet ile kemale eriştirmez ise, çöldeki bir ağaç misali, kuru bir bedene sahipdir.

    
İnsanlar yaşadıkları olaylardan anlam çıkarmasını öğrenmemiş ve her şerli yaşanmışlıklardan sonra bir güzelliğin mutlak gizli olduğunu anlayamıyor ise ve zorluklar yaşadığı anlarda hayatındaki ya da çevresindeki insanları harcayabiliyorsa, o insan da mutlak kişilik bozukluğu sabittir.
Tedavi olmak zorundadır.
Çünkü bu tür kişiler toplumun sürekli var olan ve üreyen "Bit'leridir"
Yani kan emici sülükleridir, asalaklarıdır.
  
Ebeveynler ve eğitimciler bu konuda Beraber hareket etmeliler ki, kişilik kazanma yaşlarında güçlü ve faziletli karakterler yetişmesine vesile olsunlar.
    
Karaktersizlik bir kader değildir.
İnsanın kendi kazandığı bir ruh yapısıdır.

Karakter sahibi bir insan; ne istediğini bilen, duygularına boyun eğmeyen, sağlam prensiplerle hareket eden insandır. (Anonim)

Kişiliklerimizi, merhamet ve sevgi vitaminleriyle besleyelim sevgili okurlarım.

Tülay