İnsan denen şu yığınla et parçasının içinde kalp ne büyük nimet değil mi ve nede büyük bir azap?
Sizin de kalbiniz sızlıyor mu bilmek istiyorum. Sızlayan bir kalbiniz olduğu için Allah'a şükrettiniz mi bilmek istiyorum? Çünkü biliyorum ki sızlamayan bir kalp ya deliye aittir ya da ölüye.
Kalbim sızlıyor... Gözümün gördüğüne, kulağımın duyduğuna, bedenimin koşup yetişemediği her şey için kalbim sızlıyor.
Gün oluyor hemen sınırda uçan uçakların attığı bombalarla ölen çocuklar görüyor gözlerim, bir şey yapamıyorum durduramıyorum o uçakları, kurtaramıyorum o çocukları ve hemen sonra lüks sofralarda yemek yiyen, masaları kahkahalara boğulan et oburlar görüyorum, sanki dünyaya sadece yemek yemek için gelmiş yaratıklar gibi.
Hastane koridorlarında, acil kapılarında sıra bekleyen insanlar görüyorum ve aynı gün içinde hunharca alışveriş yapıp torbalarını dolduran zenginler görüyorum.
Cami önlerinde yetmişli dedeler görüyorum; yüzlerinde yılların yaşanmışlığı var, hepsini bir sırta ve bastona nasıl sığdırmışlar diye düşünüyorum. Minarelerden yeryüzüne yayılan ezan sesini duyuyorum, birde ezanı duymayan sağır kulakların ıssızlığını duyuyorum. Kalbim sızlıyor...
Bir çocuk okuldan güvenle servis aracıyla evine giderken, bir çocuk soğuk betona oturmuş halde dileniyor. İleride bir seyyar tezgâhtaki malı satmak için soğuğa rağmen direniyor, başka biri çıktığı mekândan harcadığı paranın gururuyla yürüyüp geçiyor.
Bir adam elindeki son sigara izmaritini yere atmaktan çekinmezken başka bir adam elinde süpürge ve küreğiyle son izmariti süpürmek için didiniyor. Çünkü böyle buyurdu adaletsiz dünya; yüz karası değil böyle kazanılır ekmek parası.
Parkta bir çift; bir erkek bir kadına aşkını itiraf ederken, bir erkek aşk dediği eşini, başka bir kadına attığı tek mesajla aldatıyor, çünkü yüzünden okunuyor tiniyetsiz düşüncesi.
Hızlı çok hızlı sanki zamanın sonsuzluğu içinde kaybolacakmış gibi arabalar geçiyor önümden. Beynim yoruluyor, gözlerimi kapatıyorum, uzunca bir süre nefessiz kalıyorum, sonra yine aynı yerdeyim. Bir insanın kalbinde aşk toprağa atılan tohum gibi yeşerirken, başka bir insanın kalbinde aşk ölüyor.
Bir evden çıkan cenaze bütün evi yasa boğarken, başka bir evde yeni doğan bir bebeğin sevinci kutlanıyor. Sabahın erken saatlerinde işe giden biri halinden şikâyet ederken, başka biri gidecek bir işi olmadığı için üzülüyor. Kalbim sızlıyor...
Çocuğu yaramaz aşırı hareketli olan bir annenin isyanı ile otizimli bir çocuğa sahip annenin anneliği bir olabilir mi? Düşünüyorum... Düşündükçe kalbim sızlıyor.
Bunca dengesizliğin içinde dünya nasıl denge de kalıyor. Peki ya kalplerimiz? Kalplerimiz bu kadar sızlıyorken yaşamak nedir? Yaşamak yine yeniden bir umuda tutunmak değil miydi!?