Kenan GÜL


İslam’ın Adalet Anlayışı ve Yolsuzluğa Karşı Çözüm

Adaletin hâkim olduğu bir toplum, en büyük medeniyettir!


Toplumların yükselişi ve çöküşü, adaletin varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Adaletin olduğu bir toplumda insanlar güven içinde yaşar, yoksulluk azalır ve toplumsal huzur sağlanır. Ancak yolsuzluk ve haksız kazanç, milletlerin çöküşüne sebep olan en büyük hastalıklardan biridir. Bugün dünya genelinde en büyük sorunlardan biri kamu malına el uzatılması, yetimin hakkının çalınması ve insanların ahlaki çöküntüye uğramasıdır.

Peki, bu durumdan nasıl kurtulabiliriz? Çözüm, İslam’ın bize sunduğu yönetim anlayışında, kamu malı ahlakında ve hukuki ilkelerinde saklıdır. İslam, kamu malını korumayı, yöneticilerin adil olmasını ve halkın hakkını gözetmeyi en büyük vazife olarak belirlemiştir.

Kur’an’da ve Hadislerde Yolsuzluk ve Hırsızlık

Allah, Kur’an’da haksız kazanç elde edenler ve yolsuzluk yapanlar hakkında açık bir uyarıda bulunmuştur:

"Ey iman edenler! Aranızda mallarınızı haksız yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rızaya dayanan ticaretle olursa başka. Kendi kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir." (Nisa, 29)

Bu ayetten anlıyoruz ki, bir kişinin kamu malını haksız yere zimmetine geçirmesi sadece maddi bir zarar değil, aynı zamanda toplumu çökerten büyük bir manevi felakettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) de yolsuzluk yapanların kıyamet günü büyük bir pişmanlık yaşayacağını şu sözleriyle dile getirmiştir:

"Kamu malından haksız yere bir şey alan kişi, kıyamet günü onu boynunda taşıyarak gelir. O şey bir deve ise böğürerek, bir inek ise möleyerek, bir koyun ise meleye meleye gelir." (Buhârî, Humus, 5)

Bu söz, yolsuzluğun sadece bu dünyada değil, ahirette de büyük bir azap sebebi olacağını göstermektedir.

Tarihten İbretlik Örnekler: Halife Hz. Ömer’in Adaleti

Adalet denildiğinde akla gelen en büyük örneklerden biri Halife Hz. Ömer’dir. Onun devlet yönetimindeki dürüstlüğü ve kamu malına gösterdiği titizlik, bugün bile ibret alınması gereken derslerle doludur.

Hz. Ömer bir gün beytülmaldan (devlet hazinesi) kendisine maaş bağlanması gerektiğinde, maaş miktarını belirlemek için sahabelere danıştı. Sahabeler ona bolca maaş bağlanmasını önerdi, ancak Hz. Ömer kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle dedi:

"Ey Ömer, kendin ve ailen için, sıradan bir Müslümanın günlük ihtiyacı ne kadarsa, sana da o kadar maaş bağlansın."

Hz. Ömer bu öneriyi kabul etti ve halktan biri gibi yaşamaya devam etti. Bu olay, yöneticilerin halkın malını kendi malı gibi görmemesi gerektiğinin en büyük derslerinden biridir. Eğer bugünün yöneticileri de Hz. Ömer gibi olsaydı, belediyelerde, bakanlıklarda veya şirketlerde tek bir kuruş bile haksız yere harcanmazdı.

Osmanlı’da Yolsuzluğa Karşı Sert Tedbirler

Osmanlı Devleti’nde de kamu malına el uzatmak en büyük suçlardan biri olarak kabul edilirdi. Padişahlar, yöneticilerin halktan rüşvet almasını veya devletin malını zimmetine geçirmesini kesinlikle yasaklamışlardı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, rüşvet aldığı tespit edilen kadılar (hakimler) ve devlet adamları en ağır şekilde cezalandırılmıştır.

Hatta meşhur bir hikâye anlatılır:

Kanuni Sultan Süleyman bir gün halktan biri gibi kıyafet giyerek çarşıyı dolaşırken, bir esnafın terazisinde hile yaptığını fark eder. Bunun üzerine adamı yakalayıp ona şu soruyu sorar:

"Sen Allah’tan korkmaz mısın? Neden halkın hakkını yiyorsun?"

Adam önce yalan söylemeye çalışsa da daha sonra suçunu kabul eder. Kanuni ise ona şunu söyler:

"Eğer Allah’ın koyduğu hükümlerle yönetilmeseydik, senin gibi insanlar yüzünden bu devlet yıkılırdı."

Bu olay, adaletin olmadığı yerde yolsuzluğun nasıl kökleştiğini ve toplumun çökmesine sebep olduğunu gösteren en güzel örneklerden biridir.

Günümüz Dünyasında Yolsuzluk: Modern Beşerî Sistemlerin Açmazı

Bugün dünyanın birçok yerinde yolsuzluk, en büyük toplumsal hastalıklardan biri haline gelmiştir. Kamu malları, belli grupların ve güçlü kişilerin elinde oyuncak olmuş, halkın hakkı gasp edilmiştir. Şirketler, belediyeler, devlet kurumları ve hatta bazı sivil toplum kuruluşları bile bu kirli düzenin bir parçası haline gelmiştir.

Beşerî sistemlerde, yasalar çoğu zaman güçlüleri koruyacak şekilde düzenlenmiştir. Bir kişi büyük miktarda para çaldığında, yargılanması yıllarca sürer ve çoğu zaman affedilir. Ama fakir bir insan marketten bir ekmek çalsa, derhal cezalandırılır. İşte bu, adaletin çarpık hale geldiğinin en büyük kanıtıdır.

Eğer İslam hukukunun hükümleri uygulanmış olsaydı, kamu malını çalanlar en ağır şekilde cezalandırılacak ve toplumda adalet tesis edilecekti. Kur’an’da bu konuya dair çok açık bir hüküm vardır:

"Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Maide, 38)

Bu ayetten anlaşılıyor ki, toplumun huzurunu sağlamak için adaletin tavizsiz uygulanması gereklidir. Ancak günümüz beşerî sistemleri, güçlü olanı koruyup zayıfı ezdiği için yolsuzluk asla son bulmamaktadır.

Çözüm: İslam’ın Adalet Anlayışına Dönmek

Bugün yolsuzluğu ve hırsızlığı bitirmek istiyorsak, tek çare İslam’ın adalet anlayışına dönmek ve kamu malını kutsal bir emanet olarak görmekten geçer. Şu adımlar uygulanmalıdır:

Liyakat Esaslı Yönetim:

Yönetici ve memurlar ehil, adil ve dürüst kişiler arasından seçilmelidir.

Caydırıcı Cezalar: Kamu malına el uzatanlar, ağır yaptırımlarla cezalandırılmalıdır.

Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Devletin harcamaları halka açık olmalı, yetkililer hesap vermek zorunda olmalıdır.

Adaletli Hukuk Sistemi: Kanunlar güçlüleri değil, hakkı ve adaleti koruyacak şekilde düzenlenmelidir.

Eğer İslam’ın bu yönetim ilkeleri benimsenirse, toplumda yolsuzluk sona erecek ve insanlar huzur içinde yaşayacaktır. Aksi takdirde, bir yönetici gider, yerine on tane gelir ve düzen aynı şekilde devam eder. Gerçek çözüm, Allah’ın koyduğu hükümlerle hareket etmektir.

"Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı yasaklar." (Nahl, 90)

Adaletin hâkim olduğu bir toplum, en büyük medeniyettir!