Teknolojiye mahkûm bir nesil var günümüzde. Ne zincire gerek var ne müebbete. Gökyüzünün rengini unutmuş, toprağın kokusunu , yeşilin huzur verici büyüsünü..
Herkes farkında bu durumun, çıkış yolu arıyor ama bulamıyor. Bir bağımlılık aslında internet. Önemli bir işi olsa bile “dur bir bakayım haberlere ne var, ya da kim kiminle nereye gitmiş” derken saatler geçiyor bazen. Ömürden giden zamanlar hiç yere meşgul olan beyinler...
Cumayı mesaj ile geçiren insanlar, dilek duası yayıyorlar birde. Yani anlayacağınız dünya değiştiren ve boşlukta yaşayan bir nesil.
“Peki, ne yapalım?” dediğinizi duyar gibiyim !
İnanın ben de bilmiyorum ne yapalım ya da nasıl yapalım? “İnternet kullanmayın” desem sadece afaki bir cümle olur, çünkü yararlı yönleri de var bu sefer onlardan mahdum kalırız. “Akıllı telefon almayın” desem bu da olmaz, zira zamanı akılcı kullanmak da mümkün bu cihazlar ile. Ee peki ne yapalım? Bilenler bilmeyenlere anlatsın... Sonra da hepsi gelip bana anlatsın.
Metropolde gökyüzü yok zaten, toprak kalmadı, çimenler ezilmiş insanlar çok da haksız değil sanırım. Park yok, kaldırımlar işgal altında. Bunu dile getirseniz bile kale alan yok.
Para için insanlığın huzuru ve mutluluğu satıldı bile. Gökyüzü de toprak da para hırsına kurban gitti. Devlet arazileri yok fiyatlara kiralandı. Ağaç zaten sıkıştı kaldı taş ve kaldırımlar arasına. Şehir dışındaki piknik yerlerine gitmek için mazot ve benzin ile önce havayı kirletmeniz, ağaçlardan bunu temizlemesini beklemeniz gerekiyor, lakin yaktığınız mangal ile yok olan ağaçlardan bunu beklemeniz tabi biraz ütopik oluyor, ama olsun vicdan rahatlatma için gerekli gibi.
Tüm dünya bir gün doğadan özür dileyip günah çıkarmak isteyecek, ama o gün geldiğinde çok geç olacak... Ve yıllar sonraki nesiller bizi hiç de hoş anmayacak...
İyi hatırlanmak için iyilikler bırakın geride. Ağaçlar dikin, betonları kırın, kısa mesafeleri yürüyerek gidin gelin.
Sevdiklerinizi aramak yerine onları ziyarete gidin. Birde şu telefon ile arama işini bırakın gitsin.
Selam, sevgi ve dua ile kalın.