Prof. Dr. Esvet AKBAŞ


COVID-19

COVID-19


Yeni Korona virüs Hastalığı (COVID-19) neredeyse tüm insanlığı etkisi altına almış ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmiştir. Bu küresel salgın, tüm dünyada günlük yaşamı olağan akışının dışına çıkarmakta ve uzun vadede kalıcı olma ihtimali oldukça yüksek değişimlere neden olacak gibi durmaktadır. Salgının yayılımının kontrol edilmesine yönelik alınan önlemler ile beraber hâlihazırda uluslararası tedarik zincirleri, arz-talep dengeleri, üretici üketici davranışları, iş yapma yöntemleri, çalışma modelleri, eğitim-öğretim yöntemleri ve bunlara bağlı olarak günlük yaşam hızla değişmektedir.

COVID-19 salgınının, yakın gelecekte sağlık alanında olduğu gibi ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkilerinin de görüleceği açıktır. Bu salgınla birlikte dünya ekonomisinin yıl bazında ortalama %3 civarında daralacağı,  küresel çapta sermaye yatırım akışının %30-40 oranında düşeceği ve buna bağlı olarak da küresel çapta 5-25 milyon kişinin söz konusu salgın nedeniyle işsiz kalacağını öngörülmektedir.

Salgının yakın gelecekte toplumsal hayatı derinden etkileyerek bireysel, kurumsal, toplumsal, ekonomik ve çevresel pek çok alanda birçok önemli değişimler oluşturacağı düşünülmektedir.

Bu salgını önleme ve tedavi etmeye yönelik, dünyada birçok saygın bilim insanı çok donanımlı araştırma laboratuvarlarında, bilimsel etik (ahlak) ilkelere bağlı kalarak, aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarını bütün hızıyla sürdürmektedir. 

Bilim insanı, hiçbir zaman, sonu belli olmayan vaatlerde bulunmamalı çünkü bilim insanının çalışmaları tekrarlanabilir ve sebep-sonuç ilişkisi ekseninde olmak zorundadır. Sonu belli olmayan vaatlerde bulunmak, bireyde ve toplumda karşılığı hiçbir zaman olmayacak bir beklenti ve buna bağlı olarak da büyük bir hayal kırıklığı oluşturabilir.  

Pandemi dolayısıyla dünyanın ve buna bağlı olarak da ülkemizin geçtiği bu zor dönemi fırsat gibi düşünüp aşı bulduğu yönünde açıklamalar yapmanın bilim insanı olma etik (ahlak) ve ciddiyetiyle uyuşmadığını düşünüyorum. 

Bu tür bilimsel ve etik olmayan yanıltma ve çarpıtmaların önüne geçilebilmesi ve ülkemiz için stratejik önemi olan ilaç ve aşı üretiminin gerçekleştirilebilmesi için bireysel proje desteklerinin başarılı olabildiği veya olabileceği kanaatinde de değilim. 

Ülkemiz için stratejik öneme sahip jenerik sonrasında da ilaç ve aşı üretiminin yapılabilmesi için, yaygın olarak kullanılan ilaç etken madde formülasyonlarını ve patent sürelerini sürekli takip edecek molekül sentezi alanında uzman Organik Kimyacı, Tıp veya Eczacılık eğitimi almış Farmakolog ve Moleküler Biyoloji ve Genetik uzmanlarından oluşan bir merkezin ve bu merkeze bağlı Ar-Ge uygulama laboratuvarının Devlet’in kontrolünde kurulması ve bu Merkez’in tüm çalışmalarının en az 20 Profesör Doktordan oluşan ilk kademe kurul tarafından denetlenmesi sonrasında bu kurul kararlarının 10 Profesör Doktordan oluşan ikinci bir kurul tarafından değerlendirmesiyle gerçekleşebileceğini düşünüyorum. 

Bu merkeze bağlı kurulacak Üniversitede Tıp, Eczacılık, Kimya ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Fakülte ve bölümlerinin ihdas edilmesi ve ÖSYM’nin yaptığı yerleştirme sınavında sayısal alanda ilk 500’e  giren öğrencilerin tam burslu olarak bu üniversiteye yerleştirilmesi ve eğitimleri süresince Ar-Ge uygulama laboratuvarın da tam veya yarı zamanlı çalışmalarının sağlanması durumunda bu merkezin ülkemize, devletimize ve milletimize çok büyük hizmetlerde bulanabileceği açıktır.

Umarım bir eğitimci olarak sunduğum bu tavsiyeler (aslında hayalim) bir gün hayata geçer…