Kenan GÜL


Bu gidişatın bizi nereye sürükleyeceği gerçekten endişe verici

Gençliği yeniden ayağa kaldırmak, Türkiye’nin geleceğini ayağa kaldırmaktır.


Türkiye, son yıllarda büyük bir dönüşüm yaşıyor. Ancak bu dönüşümün en görünür olduğu yer ne ekonomi ne siyaset ne de teknoloji… Asıl kırılma, gençliğin zihninde, ruhunda ve gündelik yaşamında yaşanıyor. Bugün Türkiye’de gençliğin önemli bir kısmı, büyük bir hızla kimlik bunalımının, ahlaki savrulmaların, maneviyattan kopuşun ve sanal dünyanın esiri olmanın eşiğinde.

Toplumun temel direği kabul edilen gençlik; artık üretmek yerine tüketmeyi, değer inşa etmek yerine görünür olmayı, çalışarak bir yere gelmek yerine sosyal medya algoritmalarına yaslanarak “fenomen” olmayı hedefliyor. Bu durum yalnızca bireysel bir tercih değil; sosyal, kültürel ve ekonomik bütün bir yapının doğal sonucu.

Ahlaki Yozlaşma ve Kimlik Erozyonu

Bugün gençlerin önemli bir kısmı, kendine yabancı bir dünyanın içinde kimlik arayışına giriyor. Erkeklerin kadınsı davranışları “özgürlük” olarak pazarlanırken, kadınların erkekleşmesi “güçlü olmanın yolu” olarak sunuluyor. Modern kültür, fıtri farklılıkları ortadan kaldırmaya, herkesi birbirine benzetmeye çalışıyor.

Bu karmaşanın ortasında kalan genç, aklını sosyal medyanın değişken değerleriyle dolduruyor. Maneviyat ise hayatın kenarına itilmiş durumda. Deizm ve ateizm gibi akımların özellikle son yıllarda gençler arasında artış göstermesi, yalnızca inanç zafiyetinden değil, doğru rehberliğin, nitelikli eğitimin ve aile içi iletişimin çöküşünden kaynaklanıyor.

Tüketen Ama Üretemeyen Bir Nesil

Dijital çağın sunduğu kolaylıkların cazibesine kapılan gençler, üretmek yerine tüketmeyi tercih ediyor. Zorluklara tahammül yok; sabır ve sebat yok; uzun vadeli plan kurma alışkanlığı yok. Kısa yoldan meşhur olma hayali, uzun yoldan bir meslek edinmenin önüne geçmiş durumda.

Bunun elbette toplumsal yansımaları olacak. Üretmeyen gençlik, güçlü bir ülkenin de temelsiz kalmasına yol açar. Kalkınmışlık yalnızca teknolojik cihazlarla, büyük binalarla olmaz; kalkınmışlık insanın mayasında, gençliğin karakterinde başlar.

Evlilikten Kaçan Gençlik ve Hızla Yaşlanan Türkiye

Diğer yandan, Türkiye’nin ciddi şekilde yaşlanan bir nüfusa doğru ilerlediği artık herkesin kabul ettiği bir gerçek. Evlilik yaşı her geçen yıl biraz daha yükseliyor. Gençler, hayat pahalılığını, iş güvencesizliğini, konut sıkıntısını ve geleceğe dair belirsizlikleri gerekçe göstererek evlilikten uzak duruyor.

Ama bir gerçek daha var

Sistem gençlere evlenmeyi kolaylaştıracak bir zemin sunmuyor.

Aile kurmak artık lüks hâline gelmiş durumda. Kira fiyatları, düğün masrafları, geçim kaygısı derken gençler doğal olarak aile kurmayı erteliyor. Bu erteleniş, Türkiye'nin gelecekte karşılaşacağı demografik riskleri katlıyor. Japonya ve bazı Avrupa ülkelerinin düştüğü demografik çıkmazın Türkiye kapısında olduğu, artık bir uyarı olmaktan çıktı; bir gerçek hâline geldi.

Eğitim ve Çocuk Gelişiminde Çatlaklar

Bugün eleştirinin en yoğun hissedilmesi gereken alanların başında eğitim sistemi geliyor. Müfredatın sık sık değişmesi, öğretmen yetiştirme kalitesinin düşmesi, nitelikli okul sayısının azalması ve sınav merkezli yaşam… Bunların hiçbiri, sağlıklı bir gençlik yetişmesini sağlamıyor.

Aileler ise çocuklarına rehberlik edemiyor; çünkü kendileri de çağın hızına yetişmeye çalışıyor. Çocuk gelişimi ve aile eğitimi alanlarında ciddi eksiklikler var. Aile, okul ve toplum arasındaki bağ zayıfladıkça genç, yalnızlığa ve yabancılaşmaya mahkûm oluyor.

Hükümete Düşen Sorumluluklar

Eleştiriyi yapıcı bir yerde tutmak gerekirse; hükümetin atması gereken adımlar artık ertelenemez nitelikte:
Gençliğin manevi ve kültürel gelişimini destekleyecek kalıcı programlar oluşturulmalı.
Eğitim sistemi baştan aşağı, bilimsellik ve istikrar ekseninde yeniden düzenlenmeli.
Gençlerin konut ve istihdam sorunları çözülmeden, evlilik ve aile politikaları işe yaramaz.

Sosyal medya bağımlılığına karşı koruyucu ve öğretici çalışmalar artırılmalı.

Çocuk gelişimi, aile içi iletişim ve değer eğitimine yönelik kapsamlı devlet destekleri sağlanmalı.

Devlet, gençliği yalnız bırakamaz; çünkü gençlik yalnız kalırsa geleceğimiz de yalnız kalır.

Bir Nesli Kaybetmeden Önce…

Bu ülke, bin yıllık tarihini gençlerine dayanarak kurdu. Bugün ise gençler, tarihe değil trendlere yaslanıyor. Aldatıcı parıltıların, sanal beğenilerin ve kültürsüz popülerliğin peşinde savruluyorlar.
Oysa her toplum, gençliğinin istikameti kadar güçlüdür.
Bu nedenle sorun sadece “gençlerin sorunu” değil; toplumun, ailenin ve devletin ortak meselesidir.
Henüz geç kalmış değiliz; ama zaman artık daha hızlı akıyor.
Gençliği yeniden ayağa kaldırmak, Türkiye’nin geleceğini ayağa kaldırmaktır.