Rabia GENÇAY BEZİR


Bir Narsistin Gölgesinde, Labirentinin İçinde!..

Ve Birgün!... O labirenti terk ederim . Çünkü biliyorum: Senin dünyan, benim Cehennemim olmak zorunda değil !...


 BİR NARSİSTİN GÖLGESİNDE, LABİRENTİNİN 
                                İÇİNDE!...


Her sabah bir savaş meydanında uyanır gibi, kendi kalbimle çarpışarak başlıyorum güne.
Gözlerin beni sevgiyle kucaklaşmaktan uzak, kendi yansımanda kaybolmuş .

Sözlerin bazen bir bıçak gibi keskin, bazende  zehirli bir bal tadında.
Sevilmek için değil, hayran olunmak için dökülüyor dudaklarından.
Kendi varlığımın hep bir adım gerisinde, hep senin gölgende!...

Ben senin için bir ayna oldum, safi senin güzelliğini yansıtan.
Ancak Birgün çatladım ve kendi yüzümü görmek istedim.
Zor bir deniz misali dalgalı hırçın ve kimi zaman fırtınalısın.
Ama her zaman kendini merkezde hisseden ve beni hep kıyıya vuran...

Duygularımı, hayallerimi, arzularımı bir dolapta kilitli bıraktım.
Anahtarını ise egona teslim ettim, cellada teslim olur gibi .
Anladım ki o kapı sen tarafından asla açılmayacaktı.

Sana sunulan sevgiyi kendine bir güç oyunu yaptın.
Her gülüşüm zaferin oldu ,her gözyaşım ise görünmeyen bir mağlubiyet!...

Buna müsaade edenin ben olduğunun farkındayım.
İçimdeki sevgiyi hırslarına köle ettiğimin gerçekliğinde yaşadım.

Ama artık öğreniyorum kendi ışığımı bulmayı, kendi rüzgarımı oluşturmayı ve kendi yolumda yürümeyi.
Narsistin gölgesi karanlık ama geçici bir örtü ,
Benim ruhumsa özgürlükle dolup taşan bir okyanus.
Bu savaş meydanını terk etmenin vakti geldi belki de,
Kendi zaferimin bayrağını, kendi gökyüzüme dikmek için...
Ve işte şimdi öğreniyorum, bir narsistin gölgesinde bile kendi ışığını koruyabilmenin sanatını.

Sen bir labirenttin, dönemeçlerinde kaybolduğum.
Sonunda çıkış bulurum sandığım ancak hep aynı yere döndüğüm bir oyun...
Bakışların bir pusu, sevgiyi vadeden ama kin dolu.
Sözlerin ipekten bir ip gibi, beni bağlayan, kendime yabancılaştıran.

"Ben "demeden geçmiyor cümlelerin, "Sen" ise sadece suçlardan ibaret.
Bir narsist, kendi içselleştirdiği dünyada kendini kutsayan bir enaniyet...
Kendi zaaflarını mücevher gibi parlatan ve benimse hatalarımı bir hançer misali kullanan.

Senin sevgin koşullu, bir tahta layık gördüğün bir köle ister gibi.
Sana hayran olmamı bekler, düşüncelerimi yutar, beni varlığının gölgelerine hapseder.
Her an bir savaş, ne var ki tek bir taraf için kazanılan.
Bense silahsız bir asker olup, senin zaferlerini alkışlamak zorunda bırakılan .

Senin gözünde bir nesneyim, hedef tahtasında duran ancak asla insan değil.
Sen övgüyle beslenirdin, iltifatla sarhoş , başkasının sevincinde ise boğulan.

Benim mutluluğum senin için bir tehdit, başarım ise egonun karanlıkta yankılanan çığlığı...
Bir an için yumuşar gibi olursun fakat o da bir oyun.
O sahte sevginin bünyesinde huzur bulduğunu sanır insan,
Ve sonra...Birdenbire gelir soğuk rüzgâr, Bir suçlu gibi yargılanırım kurulu mahkemende.
Hiç işlememişken suçlar, hep kesilen bir ceza olur, bekler beni müebbet!...

Yalnızlık, yanında bile yalnızlık!...
Zira sen sadece kendi sesini duyar, dinlersin.
Benimse fısıltılarım rüzgâra karışır.

Narsist bir kalp taş kadar soğuk, dışı altından yapılmış bir maske.
Dokunduğumda hep yaralanır, hep kanar, hep kaybolurum.

Ama artık anlıyorum senin labirentin benim zindanımsa , anahtarı benim ellerimde!..
Kendi yolumu çizebilir, kendi gökyüzümü ve üzerindeki gök kuşağını oluşturabilirim.

Ve Birgün!... O labirenti terk ederim .
Çünkü biliyorum:
Senin dünyan, benim Cehennemim olmak zorunda değil !...