Rabia GENÇAY BEZİR


"Karanlık Artarken Işık Olanlar"

Ve sen… Bir mumdan fazlasısın.


Zaman, bir adım ileri iki adım geri sarıyor kendini.
Göz gözü görmüyor artık; yalan doğruya, zulüm adalete, gürültü hakikate baskın çıkıyor.
Bir söz söylendi mi, kırk türlü eğiliyor, bükülüyor;
Ve insanların kalbine kurulan tahtlarda artık merhamet değil, menfaat oturuyor.

Fitne kapı eşiklerini geçeli çok oldu.
Sözler mermi gibi, bakışlar hançer gibi.
Kötülük, sanki mevsim normali olmuş.
İyiliğe ise "enayi işi" diyorlar.

Ama biz biliyoruz ki,
İyi insanlar, bu dünyanın çürümemiş vicdanıdır.
Sessizce dua eden bir anne,
Hakkı için yalnız kalmayı göze alan bir adam,
Bir yetimin başını okşayan bir el,
Kimse görmeden bir yüreği teselli eden bir cümle…

Bunlar hâlâ var.
Ve iyi ki varlar!

Eksilmesinler diye dua ediyoruz,
Çünkü her eksilen iyilikle,
Karanlık bir nebze daha cesaret buluyor.

Kimi zaman bir çocuğun gülümsemesinde,
Kimi zaman bir garibanın duasında yankılanıyor o iyilik.
Belki manşet olmuyorlar, belki alkış toplamıyorlar ama
Sessiz sedasız dünyayı ayakta tutuyorlar.

Ey iyi insan!
Senin varlığın, bir duvar gibi duruyor kötülüğün önünde.
Sen düşersen, biz çökeriz.
O yüzden yorulsan da dinlen, ama asla vazgeçme.

Çünkü ne zaman bir kalp adaletle çarparsa,
Ne zaman bir el iyilik için uzanırsa,
Fitne orada durup düşünür.

İyi insanlar eksilmesin.
Eksilirse, eksilir bu dünyanın anlamı.
Eksilirse, fısk-ı fücur bayram eder.
Ve biz susarsak, karanlık konuşur.

O yüzden yazsın kalem,
Yürüsün yürek,
Konuşsun vicdan:

İyi insanlar, eksilmeyin!
Çünkü siz, bu çağın susmuş çığlığısınız.
Ve unutmayın…
Karanlığın en çok korktuğu şey,
Bir damla hakikat ışığıdır.
Zamanın çehresi karardı.
Gün, geceyi kovalarken gökyüzü bile yoruldu umut taşımaktan.
Bir yanda kalpleri kurutan açgözlülük,
Öbür yanda duygularını saklayan, içini konuşamayan insanlar…
Ve biz, iyi kalmak için kendimizle savaşan yorgun neferleriz artık.

Fitne, evlerin çatısından içeri sızıyor;
Ekranlardan, caddelerden, kelimelerden, bakışlardan…
Artık yalanlar süslenip hakikat gibi sunuluyor.
Ve gerçekler, susturulup unutturuluyor.

Kötülük alkış toplarken,
İyilik gözden düşüyor.
Merhamet, bir zamanlar her sofrada tuz gibiydi…
Şimdi unutulmuş bir tat gibi, sadece eskilerin anlattığı bir hatıra.

Ama ben inanıyorum…
Bir yerde hâlâ içi titreyen bir insan varsa,
Bir yerde hâlâ başkasının yükünü kendi yükü gibi hisseden biri yaşıyorsa,
Dünya tamamen kararmadı demektir.

Ey yüreğiyle yürüyen insan,
Biliyorum, sen de yoruldun.
İyiliğini suistimal edenlerden,
Suskunluğunu korkaklıkla karıştıranlardan,
Her cümlede seni yanlış anlayanlardan bıktın…

Ama ne olur…
Eksilme!

Çünkü sen düştüğünde,
Sen pes ettiğinde,
Sen kabuğuna çekildiğinde,
Aramızdan bir ışık daha söner.

Ve karanlık, senden doğan boşluğu sevinçle doldurur.

Bak, bir çocuğun yastığı hala senin duanla yumuşak,
Bir yaşlının gözyaşı senin tebessümünle dinmiş,
Bir annenin yüreği senin sessiz fedakârlığınla güçlü kalmış…

Bunları kimse bilmiyor belki.
Ama ben biliyorum.
Rabbim biliyor.
Gecenin şahidi yıldızlar biliyor.

Dünya, hâlâ senin gibi yüreklerin omuzlarında dönüyor.
Sensiz bir dünya, sadece döner…
Ama yaşamaz.

O yüzden ne olur…
Kırıldıysan, tamir edelim ama kaybolma.
Yorulduysan, dinlen ama çekilme.
Gözyaşın varsa, silelim ama saklanma.

Çünkü sen eksilirsen,
Fıskı fücur daha gür bağırır.
Çünkü sen eksilirsen,
Zulüm alkışlanır,
Ve çocukların umut defterleri boş kalır.

Biz seni seviyoruz.
Senin varlığın, bu dünyada hâlâ umut var demek.
Yalnız değilsin.

Ne olur unutma:
Karanlık ne kadar artarsa artsın,
Bir mum bile gölge düşürür devasa karanlığa.
Ve sen…
Bir mumdan fazlasısın.

Hamit Dogan
8.07.2025 15:22:16
Harika bir yazı yüreğinize sağlık.