Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem Palabıyık, 15 Temmuz gecesinde halkın sokağa çıkmasının en önemli nedenlerinden birinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ve karizması old
Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem Palabıyık, 15 Temmuz gecesinde halkın sokağa çıkmasının en önemli nedenlerinden birinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ve karizması olduğunu belirterek, Kürtlerin de 15 Temmuz gecesi dinine, vatanına ve liderine sahip çıktığını söyledi.
15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde bir açıklama yapan Doç. Dr. Adem Palabıyık, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-25 Aralık süreci sonrasında yaşananları halka çok iyi anlatabildiğini ve halkın da liderine inandığını söyledi. Palabıyık, “15 Temmuz 2016 tarihinde orta düzlemde ‘mesihçi, kurtarıcı’ söylemlerinden uzak duran ve böylesine bir çabaya gereksinim duymayan postmodern tavır, dogma olan büyük ifade biçimlerinin yerine küçük ifadeleri benimsemiş ve Gülen mesihçiliği reddedilmiştir. Elitlerin siyasi arenasında yeri olmayan Anadolu insanları, ülke yönetiminde söz sahibi olmaya ve halktan ciddi destek almaya başlayınca kendisini ülkenin sahibi hisseden insanlar yeniden harekete geçmiştir. Lakin AK Parti, milletin emanetine sahip çıkmıştır, önceki iktidarlar bunu gerçekleştirememiştir. Öncelikle 15 Temmuz girişiminin hatırlattığı en önemli toplumsal olay, uluslararası boyutu olan Mısır’ın halk tarafından seçilmiş ve ancak darbeyle yönetimden düşürülen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi meselesidir. Mısır’da yaşananların benzerinin Türkiye’de yaşatılmak istenmesi, halkın sokağa çıkmasındaki baş dinamiktir. Mısır halkının ordunun müdahalesine verdiği geç karşılık, Mursi’nin teslim oluşuna ve asker kökenli Sisi’nin iktidarı ele almasına sebep olmuştur. Türkiye’deki insanlar, ordunun yapmaya çalıştığı aynı pratiğe erken karşı çıkmış, onlara canı pahasına meydan okumuş ve böylece Mısır’da gerçekleşen süreç Türkiye’de karşılığını bulamamıştır. Mısır gibi olmayı istemeyen vatandaşlar, ülke yönetimine el koymak isteyen kesimin taleplerini reddetmiş ve bu reddi eylemsel hale getirmiştir” dedi.
“HDP, hendek sürecinde tabanını nasıl ‘sokağa çıkın’ diye ikna edemediyse 15 Temmuz’da da ‘sokağa çıkmayın’ diye ikna edemedi”
Palabıyık, MİT krizi ve 17-25 Aralık sürecine de değinerek, “Ülkemizde önemli bir darbe habitusu mevcuttur. Yaşanılan dönem boyunca bütün tecrübe, birikim ve deneyimleri içeren habitus kavramı, Türkiye halkının darbe geçmişini en iyi açıklayan kavramlardan biridir. İnsanlar darbe kelimesini duyunca nelerin olabileceğini bu habitusları sayesinde anlayarak, olguyu anlamlandırabilmektedirler. İşte bu habitus durumu, halkın darbe kavramına karşı olan ani refleksini harekete geçirmiştir. Bu refleksi oluşturan en önemli gelişme ise MİT krizi ve 17-25 Aralık sürecidir. Halkın habitusunu besleyen bu iki önemli süreç, darbe girişimine karşı konulması gereken eylem biçimini de ortaya çıkarmıştır. Bir de AK Parti ve Erdoğan, 17-25 Aralık süreci sonrasında yaşananları halka çok iyi anlatabildi ve halk liderine inandı. Sahada iyi çalıştı AK Parti. Darbe vakaları genellikle çatışma içerir ve çatışma kavram olarak pozitif bir bağlam taşımamaktadır. Fakat 15 Temmuz süreci çatışma kavramını işlevselleştirmiş ve çatışma kavramı sonuç bağlamında pozitif bir anlam kazanmıştır. Kürtler ilk defa HDP’nin ‘çatışma kötüdür’ önermesi yanlışlanmış, aksine ‘çatışma iyidir’ önermesi geçerli hale gelmiştir. 15 Temmuz gecesi böylece çatışma meşru ve olumlu bir perspektif kazanmış, böylece halk çatışmadan hayır çıkacağına inanarak meydanlara inmiştir. HDP, hendek sürecinde tabanını nasıl ‘sokağa çıkın’ diye ikna edemediyse 15 Temmuz’da da ‘sokağa çıkmayın’ diye ikna edemedi. HDP içinde ciddi bir eleştirel tavır var, bu değerlendirilmeli. 15 Temmuz hain girişimi başarılı olsaydı Güneydoğu’da PKK terör devleti kurulacaktı” diye konuştu.
“Medyanın etkin kullanımı yine 15 Temmuz gecesinde insanların sokağa çıkmasında etkili olmuştur”
Doç. Dr. Palabıyık, darbe girişimi sırasında medyanın çok iyi kullanıldığını da belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
“15 Temmuz gecesindeki pratiğin önemli bir dinamiği ise hendek olaylarında yaşananlardan çıkarılan derslerdir. Hendek olaylarındaki üst söylem şunu ileri sürmüştür, ‘Kürt halkı için iyi olanı biz biliriz ve ancak biz gerçekleştirebiliriz.’ Özellikle Türkiye’de yaşayanlar adına olumlu veya makbul olana karar vermek isteyen kesimler benzer çağrılar yapmış, hatta daha ileri giderek evde kalınmasının ülkenin menfaatine olduğu dillendirilmiştir. Hendek vakasında yaşananlardan ders çıkararak Türkiye bu çağrılara uymamış ve gerçekliğin kendileri tarafından oluşturulması gerektiğine inanarak sokağa çıkmıştır. Medyanın etkin kullanımı yine 15 Temmuz gecesinde insanların sokağa çıkmasında etkili olmuştur. Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan haberleşmeler ve bunun sonucundaki örgütlenme biçimleri, girişimi gerçekleştirmek isteyenleri maksadına ulaştırmamıştır. Direnişin zayıf olduğu yerlere yapılan çağrıların çoğu sosyal medya üzerinden gerçekleştirilmiş ve simüle gerçeklik realitenin kendisine dönüşmüştür. 15 Temmuz’da insanların sokaklara inmesinin önemli sebeplerinden biri de her şey yolunda giderken neden böyle bir girişimin yaşandığı sorusuna halkın cevap bulamamasıdır. Bu süreçten önceki darbelerde mevcut olan kargaşa ortamlarının 15 Temmuz öncesinde olmaması, toplumun geleceğe yönelik hayal kuruyor olabilmesi, bu hayal ile birlikte özellikle borçlanma korkusunun ortadan kalkmış olması ve mevcut ekonomik refah sürecinde bir aksaklığın görülememesi, darbenin neden yapılmak istendiğine dair bir cevap sunamamıştır. Neler oluyor diye kendilerine soru soran vatandaşların gerçekleşen olayların iradelerine karşı meydana geldiğini anlayınca sokakta iradelerini savunmaya karar vererek harekete geçirmiştir.”
“Kürtler dinine, vatanına ve liderine sahip çıkmıştır”
AK Parti’nin bu yeniden inşa sürecindeki pozitif etkisinin 15 Temmuz gecesinde karşılığını aldığını söyleyen Palabıyık, “Özellikle AK Parti iktidarı boyunca demokrasi kavramı üzerinde yapılan tartışmalar artık olgunlaşmaya ve Batı’daki karşılığını almaya başlamıştır. Batı’da sadece yasal birtakım düzenlemeler çerçevesinde demokrasi verilmemiştir, tam tersine ciddi bir mücadele sonucu alınmıştır. Türkiye halkı da cumhuriyetin kurulduğu günden itibaren ilk defa demokrasiyi sivil bir iktidarla korumaya almış ve Batı benzeri bir mücadelenin içine girmiştir. Özellikle seçilmiş kesimin ötekileştirdiği halk üzerinde kurmaya çalıştığı otorite, demokrasiye yalnızca kendilerinin sahip çıkabileceği inancını doğurmuş ve güçlendirmiştir. Lakin 2002’den itibaren demokrasi kavramına daha cesur bir biçimde sahip çıkmaya başlayan toplum, 15 Temmuz gecesi uzun süren bir mücadele sonunda elde ettiği demokrasinin ellerinden alınacağını fark etmiş ve bu realiteyi koruma güdüsüne girmiştir. Artık gerçek ve geçerli olan olgular üst aklın kabul ettiği ve bize de kabul ettirmeye çalışılan olgular değil, bizzat halk tarafından yeniden inşa edilen olgular olarak kabul görmüştür. AK Parti’nin bu yeniden inşa sürecindeki pozitif etkisi, 15 Temmuz gecesinde karşılığını almıştır. 15 Temmuz gecesinde Türkiye halkının sokağa çıkmasının en önemli nedenlerinden biri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ve karizmasıdır. Kürtler dinine, vatanına ve liderine sahip çıkmıştır. AK Parti seçmen kitlesinin omurgasını oluşturan sosyoloji ile Kürt nüfusun önemli bir kısmının sosyolojisi arasında büyük oranda bir benzerlik mevcuttur. Her iki sosyolojiyi tanımlayan ortak özellik dindarlık-muhafazakarlıktır. Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez Kürtler, bir iktidar partisinin Kürt meselesini hak ve özgürlük eksenli olarak demokratik yöntemlerle çözebileceğine dair umut besledi. Her ne kadar 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın Kürt meselesini çözmeye yönelik birtakım çabaları olduysa da, bunlar pratiğe geçirilemeyen söylemden ibaret kaldı. Dolayısıyla ilk kez AK Parti iktidarları döneminde Kürt meselesinin çözümüne yönelik söylem düzeyinde kalmayan somut adımlar atıldı. Bu bağlamda 15 Temmuz, sokak şuurunun yeniden inşa edildiği ve pratiğe geçirildiği bir dönem olarak kabul görecektir. 15 Temmuz’un en önemli özelliği ise Müslümanların, yeni toplumsal hareketlere yaptığı katkıdır. Özellikle İran devriminden sonra Müslümanların gerçekleştirdiği en büyük sokak pratiği 15 Temmuz’dur. 15 Temmuz’da Müslümanlar kavramsal ontolojisi kendilerine ait olmayan demokrasi kavramına sahip çıkarak, aslında kendilerinden olmayana karşı ne kadar demokratik olduklarını ispatlamışlardır. 15 Temmuz, Avrupa’nın Müslümanları uygar olmayan bir toplum biçimi olarak tanımladığı yüzyılımızda, Avrupa’ya uygarlık alameti olan demokrasi dersi vermiştir. Mesela Van’da FETÖ yurduna molotoflu saldırı düzenlendiği süreçte herkes PKK’ya lanet etmiştir ama sonraki süreçte molotof saldırısı yapanların bizzat FETÖ olduğu anlaşılmıştır” şeklinde konuştu.