Tarih: 19.08.2021 12:00

Doç. Dr. Adem Palabıyık: "Biz işgalin ne olduğunu 15 Temmuz sürecinde öğrendik. Afganistan 20 yıl ABD, 20 yıl SSCB tarafından işgal edildi"

Facebook Twitter Linked-in

Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem Palabıyık, “Biz, işgalin ne olduğunu 15 Temmuz sürecinde öğrendik. Afganistan 20 yıl ABD, 20 yıl SSCB tarafından işgal edildi. Bu anlamda Afganistan’a bir şans verilmelidir" dedi.

BEÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem Palabıyık, Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi konusunda değerlendirmelerde bulundu. Palabıyık, “Biz, işgalin ne olduğunu 15 Temmuz sürecinde öğrendik. Afganistan 20 yıl ABD, 20 yıl SSCB tarafından işgal edildi. Bu anlamda Afganistan’a bir şans verilmelidir. Değişememe kavramı Taliban üzerinden kutsallaştırılmamalıdır, çünkü her yapının değişebilme ve tercih hakkı vardır. Lübnan Hizbullah’ı gibi sosyal devlet veya toplum anlayışına evirilebilir ve Afganistan’daki laikler ile ancak bu şekilde ortak hayat kurabilir. Laiklik ve Müslümanlık olgularını en iyi yöneten ülke Türkiye olduğu için, ülkemizin bölgede sürece liderlik etmesi şarttır ve ABD’nin sömürge politikaları sebebiyle PYD Taliban’a, Suriye Afganistan’a dönüşmemeli” dedi.

İslamofobi ve Şeriat tartışmalarına da değinen Doç. Dr. Adem Palabıyık, “Afganistan ve Taliban tartışmaları üzerinden ülkemizde yapılmaya çalışılan Şeriat ve İslamofobi tartışmaları giderek anlamsızlaşmaktadır. Ne Türkiye bir şeriat devletidir ne de İslamofobi tartışmalarının merkezinde yer almaktadır. Ayrıca Afganistan’ın, İran gibi İslam devleti mi olacağı yoksa başka bir üniter yapıya mı bölüneceği şimdilik soru işaretlerini korumaktadır lakin süreç nasıl işlerse işlesin Türkiye’nin bölgesel meselelerde gücünü hissettirmesi kaçınılmazdır. Çünkü ülkemizin Afganistan’daki başarısı bize PYD/YPG konusunda sonucu getirecektir. Türkiye, eğer ABD’nin oluşturduğu kaosu ortadan kaldırır ve otonom bir yapı olsa dahi Taliban’ı dönüştürebilirse (siyasal bağlamda) hem dünya barışına önemli bir katkı sağlayacak hem de ABD’ye meydan okumasını güçlendirebilecektir. Çünkü Türkiye artık dünyanın iki kutuplu ya da tek kutuplu olmadığının farkındadır ve dünyanın herhangi bir yerinde, otonom bir yapının Taliban gibi günün birinde hâkimiyet kurabileceğini ve de kutup denilen devletlerin hiçbir şey yapamayacağını bilecek kadar postmodern siyasete de hâkimdir. İkinci mesele ise Afganistan içinde ileriye yönelik oluşabilecek yeni tehlikelerde Türkiye’nin etkisi önemli oranda yatıştırıcı olabilir. Çünkü Afgan toplumunda son birkaç yılda çeşitli oranda laik kesim oluşmuştur ve bölge niteliğinde laik ülke olarak ayakta kalabilecek tek güçlü ülke Türkiye’dir. Laik devlet yönetimi ile dindar kesim arasındaki süreci yönetebilen tek ülke de Türkiye’dir, bu sebepten Afganistan’ın, Türkiye’ye önemli oranda ihtiyacı mevcuttur. Ancak Türkiye Afganistan’ın geçiş sürecinde katkı sağlayabilir ve sosyolojik bağı yeniden inşa edebilir. Son ve önemli konulardan biri de elbette göç sorunudur, çünkü ülkemiz hem Irak hem de Suriye olaylarında problemin ancak yerinde çözülebileceğini ve çözülmesi gerektiğinin zorunluluğunu farketmiştir. Ülke içi kaos bitmeden ve Afganistan terör ihraç eden bir devlet konumuna gelmeden, Türkiye’nin sahaya müdahil olması ve geçmiş imparatorluk geleneğini kullanması bu bağlamda önemlidir” diye konuştu.

Doç. Dr. Palabıyık, “Değişememe kavramı Taliban üzerinden kutsallaştırılmamalıdır, çünkü her yapının değişebilme ve tercih hakkı vardır. Lübnan Hizbullah’ı gibi sosyal devlet veya toplum anlayışına evirilebilir ve Afganistan’daki laikler ile ancak bu şekilde ortak hayat kurabilir. Laiklik ve Müslümanlık olgularını en iyi yöneten ülke Türkiye olduğu için, ülkemizin bölgede sürece liderlik etmesi şarttır. ABD’nin otonom yapılarla bölgeyi istikrarsızlaştırmaya devam edecek. Türkiye’nin ise buna izin vermemesi ve otonom yapılarla bizzat diyaloğa geçmesi siyaset sosyolojisi açısından zorunludur. Siyaset biliminde başlayacak güven ilişkilerinde, bu ilişkiyi ilk başlatan yapı genellikle en karlı çıkan devlet olmuştur. Her devlet veya otonom yapı ile diyalog geliştirebilen Türkiye’nin; Rusya, Çin ve diğer devletlerden önce diyalog kurması zorunludur. Afganistan’da ne işimiz var diyenlerin zamanında Irak’a gidemediğimiz için neler yaşadığımızı bir daha düşünmeleri faydalı olacaktır. Eğer bugün Suriye sınırımızda bir PKK terör devleti yoksa bunun sebebi de yine erken müdahale biçimi ve yöntemidir. Unutulmamalıdır ki ülkemiz, küresel devletlerin alanlarına müdahale etmektedir ve oyunu bozmaktadır. Bugün hem Suriye hem de Afganistan’da yaşanan gelişmelerde ancak bu şekilde okunabilir. Bu alanlarda mücadele etmek kolay değildir lakin Türkiye de oldukça tecrübeli bir ülkedir ve bu tecrübe, ülkemize Suriye’de de kazandıracaktır” dedi.

“ABD’nin sömürge politikaları sebebiyle PYD Taliban’a, Suriye Afganistan’a dönüşmemeli”

Palabıyık, “Taliban’ın diğer İslami hareketlerden farklı bir metodoloji izleyerek bugünlere gelmesi ile ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi birbiri ile yakından ilgilidir çünkü ABD, Taliban’ı siyasal anlamda dönüştürememiş ve Afganistan sömürüsü bittikten sonra da bu sevdadan vazgeçmiştir. Ama aynı ABD, ülkemize karşı terör örgütüne dönüştürmeyi becerebildiği PYD/YPG’yi uzun süre kullanacak ve otonom olarak kalmasına izin verecek görünmektedir. Elbette bunu yaparken de Suriye’nin kuzeyinin istikrarsız kalmasını sağlayacak ve kendisini rehber olarak sunmaktan vazgeçmeyecektir. Son damla petrol kalana kadar YPG, ABD için önemli bir vekalet ortağı olacak ve günü geldiği zaman onu da kaos ortamı içinde bırakarak, o toprakları terk edecektir. İşte bu sebepten Türkiye asla ama asla Suriye’nin kuzeyinin ABD’nin yeni Afganistan’ı olmasına müsaade etmemesi gerekmektedir. YPG veya PYD, ABD için istenilen örgütsel kıvama gelebilir ama ülkemizin o topraklardaki varlığı, ABD’nin yeni Afganistanlaştırma politikasını engelleyecektir. Tam bu sebepten Türkiye, Afganistan’daki Taliban olgusuna kapıları kapatmamalı ve hatta daha ileri giderek bazı olgulardaki benzeşik durumlardan yola çıkarak siyasallaştırma pratikleri dahi sağlamalıdır. Taliban’ın kırsal alandaki aşiretleri birleştirerek elde ettiği başarıyı devam ettireceği gerçeği, Taliban’ı diğer yapılardan da bağımsızlaştırmaktadır. Çünkü Afganistan’da kırsal alan eğitim oranının en düşük olduğu yerdir ve Taliban, bu olgudan beslenmektedir. Bu sebepten Taliban’ın siyasallaşması diğer İslami yapılara göre daha zor ve uzun bir süreci kapsayacaktır. Ülkemizin, Taliban veya Afgan halkı ile kuracağı ilişki biçimi mevcut durumdan dolayı engebeli ve süre maliyetlidir. Enerjinin Afgan halkı için saklanması bu bağlamda PYD’nin Talibanlaşmasını önlemek ve Suriye’nin yeni Afganistan olmasına engel olmaktır. Türkiye, Afganistan’a gitmese dahi dışarıdan ve pratiksel anlamda destek verebilir. Örneğin büyükelçilik açık kalabilir. Siyasi nezaket bunu gerektirir. Öte yandan askeri model olarak Türkiye eğitim verebilir. Bizim TOKİ altyapımız çok sağlam, inşaat ve altyapı bizim tarafımızdan sağlanabilir. Tabi tüm bunlar yapılırken korunmaya da ihtiyacımız olacağı için SİHA’ların etkin denetimi orada güncellenebilir. Böyle Afganistan üzerinden uluslararası ilişkileri yeniden üretip, göç dalgasını tersine çevirebiliriz. Be oradaki mücadelemiz bizi dünyada bir numara yapar” şeklinde konuştu.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —