Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve sisteme yönelik çalışmalara ilişkin AA'nın sorularını yanıtladı.
ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve sisteme yönelik çalışmalara ilişkin AA'nın sorularını yanıtladı.
Yeni sistemin hızlı karar alma ve karar almada sağladığı esnekliğin önemine işaret eden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a yöneltilen sorular ve cevapları şu şekilde:
Türkiye son 2 yıldır başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Siyasi olarak yeni bir tarz, yeni bir yöntem deniyoruz. Bu konuyu siz çalıştınız. Çalışmanın bütün ayakları sizin koordinasyonunuzda yürüyor. Başkanlık sistemini bizim için değerlendirmenizi rica edeceğim. Bu son 2 yılda başkanlık sistemi bize ne kazandırdı, gerçekten faydası oldu mu yoksa muhalefetin bahsettiği gibi, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmek mi çözüm? Bu konudaki son 2 yıllık tecrübenize dayanarak ne söylersiniz?
Soru önemli soru ama özellikle en başında şunu ifade etmek istiyorum. Bu konu Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde ve başkanlığında çalışılan bir konu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Aslında baktığımızda geriye dönük de onlarca yıllık bir özlemin sonucu, tartışmaların sonucu, bütün o tartışmalardan da süzüle süzüle gelen bir nokta. Yeni hükümet sistemine geçişe baktığımızda yine milletin çok ciddi bedeller ödediği dönemlerden de geçerek, darbe dönemleri de buna dahil, en son 2016'daki 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi de buna dahil. Oralardan alınan, ekonomik krizlerden alınan birçok dersle, siyasi krizlerden alınan birçok dersle süzüle süzüle gelen bir sistem aslında bu. Hem vatandaşımızın, kamuoyunun, sonrasında yine Meclis'in ve akabinde vatandaşımızın da onayladığı bir sistemden bahsediyoruz. Hem önceki sistemin içerisinde hem de şimdiki sistemin fiilen hem operasyonel anlamda hem de stratejik seviyede bu işlerin içerisinde birisi olarak ben aslında sadece düşüncelerimi değil belki yaşadığım tecrübeleri de ifade edebilirim. Aslında şunu ısrarla ifade ediyoruz, bir, bu sistemin geri dönüşü diye bir şey söz konusu değil artık. Biraz önce de ifade ettim, vatandaşlarımızın, milletimizin onayladığı, Meclis'in onayladığı bir sistemden bahsediyoruz. İlk defa darbelerle değil sivil iradeyle tartışılarak "Evet böyle Türkiye'yi çok daha etkin yönetiriz ve Türkiye yaptığı işlerden çok daha büyük verim alır, sonuç alır" diye inanılan bir sistem. Hiçbir sistem tabii ki nihai değildir, sürekli geliştirilir. Bizim de bunun için yaptığımız çalışmalar aslında geriye dönelim mi dönmeyelim mi çalışmaları hiçbir zaman olmamıştır. Biz bunu kendi içimizde de hiçbir zaman tartışmadık, tartışmayız da. Daha ileri nasıl gidebiliriz biz hep onu tartışırız. Recep Tayyip Erdoğan dediğinizde aslında bunun karşılığı olarak hep daha ileriye bakan, kendi koyduğu hedeflerle kendisi yetinmeyen, o hedeflere kendisi "Hayır, bunun ötesinde olmak zorundayız." diyen bir lider. Burada da aynı şeyi konuşuyoruz zaten. Sürekli daha iyileştirilmesiyle ilgili çalışmalar. Bu çalışmaya baktığınızda da bir, geriye gidiş söz sonusu değildir, iki, önceki sistemle şimdikine baktığınızda yasama, yargı ve yürütme, şu anda oluşturulmak istenen algının tam tersi, önceden bütün her şeyiyle iç içeyken şimdi tamamen ayrışmıştır. Bu zaman alacaktır, milletimizin, kurumlarımızın bunu çok net olarak görüyor olması da zaman alacaktır. Algı tam tersi oluşturuluyor aslında. Niye tamamen öncekiyle şimdiki farklı diyorum? Yaşadığım tecrübeden de ifade ederek bunu söylüyorum. Seçim yapıyorsunuz, önceki sistemi söylüyorum, seçimde eğer çoğunluk partisiyseniz, çoğunluğu almış bir siyasi partiyseniz Meclis'in çoğunluğunu oluşturuyorsunuz. Onun içerisinden bir hükümet oluşuyor. Meclis nedir? Meclis bütçe konusunda ve diğer konularda hükümeti de denetleyen bir yapıdır ama içinden çıkan bir hükümet ve içinden çıktığı yapının lideri olan bir başbakanı denetleme şansı yok zaten, böyle bir şey söz konusu değil. Meclis yasama yetkisini haiz bir yapıdır, dolayısıyla çıkardığı yasaların neredeyse tamamına yakınının hükümet tarafından kendisine gönderilen, bakanlar kurulu kararıyla kendisine gönderilenleri çıkaran veya çıkarmayan bir yapı. Çoğunluk kendisinde olduğu için de otomatik çıkaran bir yapı. Karşılıklı da bir denetleme söz konusu değil aslında.
Yani kontrol sistemi olmuyor.
Yok. Geçmişe döndüğümüzde de bunu gördük, bunun krizlerini çok yaşadık. Şimdi dönüp de böyle muhteşem bir şeydi de şimdi ona özlem gibi, eskiye özlem garip bir şey... Güzel atasözlerimiz var da şimdi söylemek istemiyorum burada. Bu kadar güzel, muhteşem sistemler vardı da 80 darbeleri, öncesinde yaşanan cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili krizleri hatırlayın, siyasi krizleri, hükümet oluşturma krizlerini hatırlayın. Sonrasında 90'larda yaşanan olayları hatırlayın. Yani "Hükümet kuruldu, kurulmadı. Yok efendim yetkisi şu kadardı, yetkisi bu kadardı." ve her aşamada da yine sadece yasama ve yürütme arasındaki bunun netleştirilmesi kısmı da değil yeni sistemde onun ötesinde yürütmenin de yasamanın da başı olan cumhurbaşkanı ile yürütmenin başı olan başbakan arasındaki siyasi anlaşmazlıkları ve oluşturduğu krizleri hatırlayın. Ekonomik krizleri, siyasi krizleri hatırlayın ve karar alma mekanizmasındaki hantallığı hatırlayın.
Bu işin en can alıcı noktası burası mı karar alma mekanizması mı?
Tabii ki. Yeni sisteme geçildiğinde aslında cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor, seçim süreci biter bitmez cumhurbaşkanı kim olacak belli, hükümeti kim kuracak belli, hükümetin kim olacağı belli. Dolayısıyla hükümetin cumhurbaşkanlığında bir kabinesi var ve bu kabinede 83 milyondan herhangi birisi olabilir şartlara uyan. Yani sadece yasamanın içerisinden de değil. Yasamanın içerisinden de biri olabilir şimdi ama dışından da herhangi birisi olabilir. Ve bu birdenbire kabinenin oluşumuyla alakalı da size muhteşem bir portföy sağlıyor. Seçebileceğiniz seçenekler konusunda muhteşem bir portföy sağlıyor cumhurbaşkanı için. Cumhurbaşkanı kim? Milletin iradesiyle gelen bir isim. Meclis'te nasıl cumhurbaşkanı seçildiğini hatırlayalım şöyle geriye dönüp, 90 yıl, 95 yılı hatırlayalım nasıl seçildiğini hepimiz biliyoruz. Uçakların nasıl üzerinde uçtuğunu Meclis'in, nasıl kapılarının kilitlendiğini, "şu olursa olacak, olmazsa olmayacak" dönemlerini bu millet yaşadı ve tarih kitaplarında yazıyor bu. Hiçbirisi gizli değil. Buradan tamamen şeffaf bir şekilde milletin karşısına çıkan, vizyonunu ortaya koyan, politikalarını ortaya koyan, programını ortaya koyan ve bununla ilgili de milletinden yetki isteyen bir cumhurbaşkanına adaylar arasından yetki veriyor millet. Sonrasında oluşabilecek şeyler, yasama boyutunda ayrıca millet yasamayı kimin yapabileceği ve bütçe dahil kontrolü hükümet üzerinde kimin sağlayacağıyla alakalı da ayrı kararını veriyor. Millet iradesiyle belirleniyor her şey. Şimdi oluşan kabine Cumhurbaşkanının programıyla yani milletin onayladığı programla, vizyonla örtüşen bir kabine, ondan sorumlu. Onu yerine getirebilirse kalır, getiremezse dediğimiz gibi son derece esnek bir yapı, onu yerine getirebilecek 83 milyondan birisini rahat seçebilme yetkisini veren bir sistem. Cumhurbaşkanı, milletin iradesiyle gelen cumhurbaşkanı. Yargıya baktığımızda yargıda da aynı şey. Yargı da yasamanın çıkardığı kararlara otomatikman yargının kontrolünde olan bir mekanizma. Peki yürütme, yani hükümet, cumhurbaşkanı, yasamaya "Şu kanunu çıkaracaksınız" şeklinde bir öneriyi gönderme şansı var mı? Hayır. Biz gönderiyor muyuz? Hayır. Biz şunu yapıyoruz, diyoruz ki "Bizim yürütme olarak veya A, B, C bakanlığı olarak ihtiyacımız budur." Bu da Meclis'in bizden talebi. Hatta ona bile mesafeli duruyorduk. Meclis'in bizden talebi şu oldu, "Siz kendi içinizde yürütme olarak olgunlaştırın, neye ihtiyacınız olduğunu. Çünkü ben gidip de Yunanistan'ın ihtiyacına cevap verebilecek yasalar çıkarmayacağım, Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap veren yasalar çıkarmak zorundayım." Bu nereden gelecek? Yoğunlukla yürütmenin ihtiyacı. "Sağlıkta hizmet vereceksiniz. Daha iyi hizmet verebilmek için şuna ihtiyacım var veya ulaşımda, altyapıda, çevrede, şehircilikte, turizmde, savunmada, güvenlikte ihtiyacınız ne ise daha etkin hizmet verebilmekle alakalı siz belirleyin ama onun çıkarılma veya çıkarılmama yetkisi bendedir." Biz sadece şimdi kendi ihtiyaçlarımıza çalışıyoruz ama şunu da söylüyoruz, karşılıklı bir kontrol mekanizması var. Şunu biz açıkça söylüyoruz Meclis'teki arkadaşlarımıza, "Bu bizim ihtiyacımız, milletimize cumhurbaşkanımızın verdiği sözü yerine getirebilmesiyle ilgili yasal mevzuat ihtiyacımız, önümüzün açılması lazım budur. Siz çıkarırsınız, çıkarmazsınız sizin yetkinizdedir. Çıkarmazsanız ve biz bundan dolayı da söz verdiğimiz hizmeti yerine getiremezsek vatandaşımıza, biz de çıkar bunu söyleriz." Aslında karşılıklı bir kontrol mekanizması da var.
Bu sistemin felsefesi bu mu hızlı karar alma mı?
Hızlı karar alma ve karar almadaki esneklik. Karar aldınız ve yeni kararlar almanız gerekiyor veya aldığınız kararlarda düzeltmeye ihtiyacınız var. Çok hızlı, çok esnek hareket edebilme kabiliyetiniz var. Kabine içinde ve kabine üyeleriyle cumhurbaşkanına doğrudan bağlı olduğu için de iletişimin çok hızlı olması ve bu kararın çok daha hızlı alınabilmesi önemli.
Daha önce nasıldı? Daha önce alınamıyor muydu?
Gece 2'de, 3'te, 4'te Cumhurbaşkanımızın ışıkları yanar sürekli, kritik toplantılar, sabahlara kadar uyumadığımız olur ve gece alırsınız, gece 03.00'te bu kararı almanız gerekiyorsa, gece 03.00'te bu karar çıkar. Bütün kabine üyelerinin ayakta olması gerekiyorsa, bütün kabine üyeleri ayakta olur. İlgili tüm kurumların ayakta olması gerekiyorsa, ilgili tüm kurumlar ayakta olur. Önceki sistemde bu kararları alabilmeniz için, bir, kritik kararlarda bakanlar kurulu kararına ihtiyacınız var. Yani kaç kişiden oluşuyorsa sizin bakanlar kurulunuz, kabineniz şimdiki karşılığı, her birinin onayını tek tek almak zorundasınız. Haftalar mı sürer, aylar mı sürer... Yıllar süren konular vardır. Olabildiğince hantaldır. Sonrasında gelir başbakandan, nihai bakanlar kurulunun da üyesi ve başkanı olarak oradan çıkması gerekir. Ondan öncesinde ilgili kurumlardan çalışıla çalışıla gelir. Yani bir kararın çıkması bazen aylar, bazen yıllar alabilir. Çok kritikse hadi zorlasanız yine haftaların ayların aldığı...
Şimdi çevremizdeki, son yıllardaki yaşadığımız şeye bakın, bunu konuşuyoruz. Doğu Akdeniz olayının ne kadar hassas olduğunu düşünün. Karadeniz'deki sonuçlarını düşünün. Durup dururken kendiliğinden ortaya çıkmadı ki 320 milyar metreküplük enerji. Sonuçları itibarıyla baktığınızda alınan kararlarla alakalı aslında. Kararların çok hızlı olması, hızlı ve esnek olması demek şeffaf olmaması anlamına gelmiyor. Yani kanunlarınızı, yasamadan, bütçenizi meclisten ve çıkardığınız kararnameleri cumhurbaşkanlığı kararnamelerini de yine Anayasa Mahkemesinin, Meclis'in onayıyla bir denetim mekanizması, Anayasa Mahkemesine götürülebildiği bir yapı. Cumhurbaşkanı kararlarının da yine Danıştay tarafından kontrol edildiği, denetlendiği ve gerektiğinde de Anayasa Mahkemesine götürülebildiği bir denetim mekanizmasıdır.
Şöyle bir şey var. Mesela Başkanlık sistemi tartışılırken en çok konuşulan konulardan biri "tek adam yönetimi ya da tek adam rejimi." Yani otokrasiyle başkanlık sisteminin iç içe geçtiği gibi bir şey sunuluyor. Cumhurbaşkanı mesela bir karar alacağı zaman, düşünmeden "Şimdi şunu yapacaksınız, şimdi bunu yapacaksınız" mı diyor? Süreç nasıl işliyor?
Öyle bir şey olur mu? Siz bir şeye ihtiyacınız olduğunda hiç düşünmeden "şu kararı alayım" diyor musunuz sadece kendinizle ilgili bile olduğunda? Her türlü enine boyuna o kararı sonuna kadar tartışırsınız. Cumhurbaşkanımızın bir özelliği, istişareye çok önem verir. O konunun yetkilileri ve uzmanları kimse tek tek dinler. Veriye dayalı karar alır. Yani ben gidip de şöyle olacak, böyle olacak, aklıma geldiği gibi konuşma şansım yok. Veriyle desteklemek zorundayım. Veri şeffaf, benim ulaştığım veriye herkesin, bütün Türkiye'nin ulaştığı kurumlardan gelen verilerden bahsediyoruz ve Meclis'e açık verilerden bahsediyoruz. Dolayısıyla çok ciddi arkasında analiz, değerlendirme ve bir hazırlık süreci var. Yani biraz önceki verdiğimiz örnekte herhangi bir kararla ilgili ihtiyaç duyulduğunda Cumhurbaşkanımızla görüşülüp hızlı karar alıyoruz, gece gerekirse 03.00'te karar alıyoruz dediğimizin arkasında hani meşhur şey var ya bir dakikada, iki dakikada bir portre çiziyor, bir resim çiziyor da şu kadar para alıyor, ya bu bu kadar mı sadece 2 dakika değil, onun arkasında bir 30 yıl, 40 yıl var olayı. Bu hızlı kararın arkasında yoğun kurumların, bakanlıkların, ilgililerin yoğun bir hazırlık süreci var. Süzüle süzüle farklı bakanlıkları, kurumları ilgilendiriyorsa orada bir koordinasyon içerisinde süzülmesi var. Sonrasında da yine geldiğinde de nihai karar alınırken de çok ciddi bir tecrübe var. Recep Tayyip Erdoğan'ın farkı orada devreye giriyor zaten. Tek adam dediğiniz olay, aslında sistemden ziyade şahsa odaklanmaya çalıştığı için muhalefet, oradan kaynaklanıyor. Bir şey üretemediği için, bir alternatif üretemediği için hiçbir konuda üretemediği gibi, Türkiye'nin lehine, faydasına olan hiçbir şeye sevinemediği gibi buraya da sevinme şansı yok. Sürekli odaklandığı şey, "Ben nasıl bir bahane bulurum, nasıl negatif bir şey bulurum da bunu eleştirebilirim." Ve tek adama sığınıyor, çünkü baktığında gece gündüz Recep Tayyip Erdoğan'ı görüyor karşısında başka bir şey göremiyor. Bakın 50'lere gidin o zaman da Adnan Menderes'i görüyorlardı, 80'lere gidin Özal'ı görüyorlardı. Hatırlayın son zamanlarına doğru. Bütün sorun bu, "gitse, şöyle bitecek, böyle bitecek, bilmem ne." Türkiye ne zaman güçlense bugün Tayyip Erdoğan'a getiriyor. Öyle bir şeye getiriyor ki bizim milletimizin kültüründe de vardır. Sistemi kurduğunuzda sistemin nasıl olduğu son derece önemli. Yani benim kendi uzmanlık alanım olduğu için söylüyorum bunu, ben sistemin kurulumu ve onun çok daha etkin çalışmasıyla ilgili çalışan, yani uzmanlık alanı bu olan birisi olarak bunu ifade ediyorum. Şimdi hangi sistemi kurarsanız kurun, dünyada hangi sistemi kurarsanız kurun, ne kadar harika olursa olsun sistem. Nihayetinde onu çalıştıracak kişi veya çalıştırmayacak bir kişi. Yani insan unsurundan bahsediyorum. İnsan unsurudur. Sistemde şimdi bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kuruyorsanız insan unsuru dediğiniz şey liderdir burada, liderliktir. Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider ve liderlik aslında sadece Türkiye'de değil bütün dünyada hissettiriyor. Bizim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sonuçları itibarıyla etkisini bütün dünya hissediyor aslında şu anda sadece içerideki muhalefet değil ki. Altında ezildikleri için alternatif çözümler üretmek yerine sürekli bir tabu oluşturup ona saldırmakta buluyor çareyi. Milletimiz bunu görüyor. Nasıl görüyor sonuçları itibarıyla söylüyorum. İçinde yaşadığımız süreci düşünün. Son 7-8 aydır yaşadığımız bir süreç var. 2019'un son aylarında başlayan dünyada ve bizde mart itibarıyla yoğunlaşan ve bugüne gelen bir salgın dönemi yaşıyoruz. Korona veya Kovid-19 diye ifade ettiğimiz bir salgın. Önceki dönemde yaşasaydık bu salgını ve şimdi yaşasaydık siz olabilecekleri düşüneydiniz?
Nasıl bir etkisi oldu bu sistemin?
Şimdi bakın, bir, koordinasyon son derece güçlü. Daha Çin'de çıktığı andan itibaren ne yapabilirizle alakalı doğrudan Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, liderliğinde çok hızlı bir hazırlık süreci yaşıyoruz.
Başlar başlamaz değil mi?
Tabii ki başlar başlamaz.
Yani Türkiye'ye geleceğini tahmin ederek...
Tabii ki. Konsantre oluyorsunuz. Sistemin şeyi bu. Eski sistemde olsa cumhurbaşkanı bir şey söyleyecek, başbakan bir şey söyleyecek, bakan başka bir şey söyleyecek, başka bakanlar başka bir şey söyleyecek. Siz önlemlerle ilgili bakanlar kurulu kararı alacaksınız, başbakana gidecek belki o hemfikir olmayacak, oradan cumhurbaşkanına gidecek, o hemfikir olmayacak, derken bugün kaybettiğimiz insan sayısını düşünün 6 binlerle ifade ettiğimiz, Allah rahmet eylesin, elimizden geldiğince bunu önlemeye çalışıyoruz, çok daha büyük boyutunu yaşayacaktık belki. İtalya'ya, İspanya'ya bakın, süper güç diye kendisini ifade eden bugün Amerika'ya bakın, Brezilya'ya bakın, Çin'e bakın. Yani hangi algı operasyonunu yürütürse yürütsün sonrasında ilk yakalandığı anda o paniklemeye bakın. Lideriniz de sizin bu sistemdeki sakin, tecrübeli, vizyoner, kadrosuna hakim, milletin güvenini kazanmış ve her konuda, yani bir kelimeyle canını verebilecek milletin ve sokağa çıkabilecek, 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi, bir lider olduğunda sistem bambaşka bir şeye dönüyor. Dolayısıyla sistemin bu etkisi oldu. Anında ne ihtiyaç varsa o kararı alabileceğimiz bir yapıya dönüştük.
Pandemi sürecinde eğer başkanlık sistemi olmasaydı, parlamenter sistem olsaydı ne olabilirdi?
Çok sıkıntı çekerdik. Biraz önce ifade ettim. Alacağınız kararlarla ilgili, bir, hastane altyapısı, değil mi? Yani bir bu var ama bir de sadece sistem üzerine de odaklamayalım bir son 17-18 yıldır yine Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki bu süreçte yapılan işler var. Şimdi sağlık sisteminiz güçlü olmasaydı, şehir hastaneleriniz sizin orada hazır olmasaydı, hangi sistemi kurarsanız kurun sonuçta sıkıntı yaşayacaktık. Dolayısıyla şehir hastanelerinin bir an önce yapılması ve ayağa kaldırılması ile alakalı sıkı kontrol. Artı yine sistemin çalışması ile ilgili, sağlık sisteminin çalışmasıyla alakalı, yani o sigorta hastanelerini düşünün, diğer hastaneleri düşünün, gene muhalefetin "istemezük" diye sokaklara döküldüğü şeyleri düşünün odaları falan şöyle bir düşünün, tabipler odasını falan hepsi ayaktaydı, hepsi sağda soldaydı değil mi? "Olmaz, mümkün değil" yerine "olacak" diyen oradaki lider Tayyip Erdoğan. Bugün de aynı şeyi yeni sistemde de sağlık sisteminin daha hızlı çalışmasıyla ilgili her türlü altyapıyı, bütün dünyadan siz vatandaşlarınızı bir anda çekiyorsunuz. Şimdi bunu Sağlık Bakanlığıyla yapacaktın, öbürünü hadi bakalım Ulaştırma Bakanlığı, Türk Hava Yolları değil mi? Dışişleri Bakanlığı, birçok bakanlık var işin içerisinde. Her biri ayrı ayrı karar alacak, Bakanlar Kuruluna getirecek vesaire. Şimdi hiç kimsenin ruhu duydu mu? Biz bütün dünyadaki, bütün ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, gelmek isteyen vatandaşlarımızı buraya çektik hem de hiç sıkıntı yaşatmadan. Kimsenin ruhu duymadı. Kaç tane kurum vardı bu işin içerisinde.
Nasıl yaptınız? Somut olarak...
Bu aslında sistemin bir yansıması. Bakın ben çok kısa süreci söyleyeyim size. Kim gelmek istiyor müracaat etsin. Nereye müracaat edecek? Dışişleri Bakanlığı, dışarıdaki konsolosluklarımıza. Dışişleri Bakanlığımız işin içerisinde mi, işin içerisinde. Sonrasında iyi ama bu geleceklerin sağlık durumu nedir? Çünkü uçakla getireceğiz. Yani eğer birisi enfekte olmuş ve siz onu uçağa alırsanız enfekte olmayanları da enfekte etmiş olursunuz salgınla, Koronayla, Kovidle ve ülkeye getirdiğinizde bir hastanız varken hepsini hasta etmiş olursunuz. Sağlık Bakanlığının devreye girip orada gerekli tedbir alıp önlemesi gerekiyor. Hasta olanların içeri girmesiyle alakalı. Peki diğer tarafta üçüncü bir kurum, uçuşların bütün her şeyiyle durduğu bir dönemde güçlü bir havayolu şirketiniz olmasa bunu yapma şansınız var mı? Türk Hava Yolları'nın devreye girdiği, bütün sürecin durduğu ortamda bile bütün ülkelerden tek tek çok azsa sayı birkaç ülke vatandaşlarımızı tek bir merkezde toplayarak, koordine ederek oradan uçakla aldığı, havadayken, bakın şimdi 3 oldu mu? Türk Hava Yolları, Ulaştırma Bakanlığı yani. Dört, daha uçaktayken İstanbul'a inmeden uçakta hangi koltukta hangi yolcunun olduğunun buradan valiliğe bildirildiği ve yine aynı şekilde havayolu, havalimanı yönetimine bildirildiği, dolayısıyla burada risk ihtimali hala olduğu için de bir karantina sürecinin uygulanması lazım, dolayısıyla hiç havalimanına girmeden dışarıdan ama kimin dışarıdan alınıp nereye hangi koltukta hangi otobüsle yolculuk yapacağına kadar detay planlamanın yapıldığı... Valilik devreye girdi mi? Dört. İçişleri Bakanlığı. Şimdi aldınız, götürüyorsunuz. Kim götürecek? Daha o lojistik altyapının oluşturulmasıyla alakalı yine tecrübeniz, güçlü bir kurumunuz olmasa, o hizmetleri bu defa organize eden lojistik hizmetlerinden bahsediyoruz, AFAD'ın devreye girdiği... Kaç oldu? 5-6 değil mi? Yolculuk yapıldı. Kimin hangi yurda geleceği ve nerede, nasıl kalacağı, yurtların önceden bütün her şeyiyle hazır edilmesi, lojistik olarak hazır edilmesi, sağlık olarak hazır edilmesi Sağlık Bakanlığı var, lojistik olarak hazır edilmesi Gençlik ve Spor Bakanlığı yurtların sahibi ev sahibi olarak, Kızılay yemekleri vesaire diğer hizmetlerin verilmesi anlamında, sağlık hizmetlerinin verilmesi anlamında çok ciddi bir lojistik var. Daha şeyden çıkmadan, uçağa binmeden burada hangi odada hangi şeyde kalacağına kadar belli olan bir yapı. Geldi mi, ilaveyi ekledik değil mi? Gençlik ve Spor Bakanlığını da ekledik şimdi, Kızılayı ekledik, AFAD'ı ekledik. Yine Valilik bu işin içerisinde organizasyonunda geldi ve karantina süreci başladı. Karantina süreci çok ciddi bir süreç. Burada yine gelen vatandaşlarımızın yazdıkları mektupları göreceksiniz. Sanki böyle yıllarca bir dostundan ayrılma gibi... Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın verdiği gururu, o duyguyu yaşatıyorsunuz. Bu kolay bir şey değil. Bu, büyük devlet olmanın sonucu. Hatırlayın şöyle bir, fazla değil yani bir 20-30 yıl geriye gidin, o kadar uzak gitmenize gerek yok. Türkiye'de rahatsızlanan herhangi bir turist veya herhangi bir şey olduğunda Almanya'da ise Almanya'nın bir uçağının gelip buradan götürmesi, Amerika'nın bir uçağının gelip götürmesi, insanımız iç çekerdi. "Vay be..." Şimdi o ülkeler götüremiyor, şimdi Türkiye Cumhuriyeti getiriyor bakın. Şimdi aynı şeyi başkaları iç çekiyor. Dolayısıyla bakın kaç tane kurum hiçbirini hissettiniz mi? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bir yansımasıdır aslında. Bizim sistem de böyle çalışıyor. Yani altta belki onlarca farklı kurumun çalıştığı bir yapıda sanki tek bir yapıymış gibi. Onun için zaten karar ve esnek dediğimiz yapı birinden çıkıyor diğerine giriyor ama hiç hissetmiyor bile. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin tam da bir prototipidir yani. Birçok kurum vardır ama Cumhurbaşkanımızın liderliğinde kimse onu hissetmez. Tak tak tak tak tak ve kararları yapılır ve sahada da uygulanır çok güçlü şekilde de izlenir ve takip edilir. Eğer muhalefet şunu diyorsa ona da benim diyecek bir şeyim yok, yani onu da bizim onlara öğretecek halimiz yok, "Yahu kardeşim böyle bir lideri nereden bulacağız? Her zaman bir Recep Tayyip Erdoğan mı bulacağız?" O da onların talihsizliği, biz ne yapalım. İzleme, takip önemli.
Kurulan sistemde sizin rolünüz aynı zamanda az önce bahsettiğiniz gibi bütün bu bakanlıklar arasındaki koordinasyonu sağlamak. Daha önceden mesela hükümet dönemlerinde özellikle koalisyonlar döneminde farklı partilerin farklı konularda birtakım görüşleri, farklı projeleri olurdu, bunların tek bir havuzda toplanıp uygulanması sıkıntı oluşturuyordu. Şimdi siz bunu bildiğim kadarıyla bir koordinasyon içerisinde yürütüyorsunuz ve sizin başkanlığınızda yürüyor. Yani bir proje olduğunda bunun farklı bakanlıklarla ilişkisi olduğunda bu tek bir çatı altında herkesin görüşü alınarak Meclis'e gelmeden bitmiş oluyor.
Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı yeni bir kurum tabii. Kurumsal olarak henüz daha kurumsallaşmamış ve yeni bir yapı sistem içerisinde. Şimdi o şekilleniyor aslında. Bizimle şekilleniyor hasbelkader Cumhurbaşkanımızın verdiği bir şeyle. Bu Cumhurbaşkanı Yardımcısının kişiliğiyle de alakalı aslında biraz. Yani benim yaklaşımıma baktığınızda şu, her bakanlığın her işine karışmayan. Çünkü her işine karıştığınızda bu defa yeni sistemin getireceği esnekliği ortadan kaldırılmış olursunuz. Aslında biz yeni sistemde şunu yapmaya çalışıyoruz, bakanlıkların kendi arasında organize olabileceği, anında kendileriyle de hem yatay hem dikey rahat iletişim kurabileceği, kendi aralarında organizasyonu sağlayabilecekleri bir yapı. Şayet orada daha üst düzey bir koordinasyona ihtiyaç olduğu zaman devreye girdiğimiz bir olay. Orada devreye giriyoruz.
Her şeyde değil...
Her şeyde değil. Her şeyde karıştığınızda o zaman bir anlamı olmayacak. Yani eski Başbakanlık yapısını burada Cumhurbaşkanı Yardımcılığı boyutuna getirmiş olacaksınız. Onun bilinciyle bunu yapmıyoruz zaten. Çünkü yeni sistemde cumhurbaşkanına bağlı, bakanlarımızın doğrudan cumhurbaşkanıyla rahat iletişime geçebildiği yapılar ama eğer ki birden fazla bakanlığın kendi arasında da iletişim kurarak, koordinasyon kurarak sağlayamayacağı bir boyuttaki bir sorun olduğunda bizim doğrudan devreye girdiğimiz veya bakanlığın talebi doğrultusunda devreye girdiğimiz ya da Cumhurbaşkanımızın talimatıyla devreye girdiğimiz koordinasyon alanları vardır. Bir de yine bu çalışma tarzıyla da ilişkili, belki yine Cumhurbaşkanı Yardımcılığındaki Cumhurbaşkanı Yardımcısının, ben proje odaklı kişi olduğum için proje bazlı olaya yaklaşıyorum. Yani herhangi bir bakanlığı değil de bütün bakanlıkları ya da birçok bakanlığı ilgilendirebilen alanlarla ilgili, yapılmadığında boşluk oluşabilecek alan varsa o alanlardaki projeler, yani e-devlet bunun bir örneğiydi mesela, orada harika bir koordinasyonla, çok ciddi bir çalışmayla ve Dijital Dönüşüm Ofisimizin de şimdi, yani ofislerin de böyle bir güzelliği var yeni sistemde. Yani herhangi bir bakanlık bünyesindeki olan bir Genel Müdürlük veya bir başkanlıkla ofis arasındaki fark bu. Hepsinin üzerinde ve bütün bakanlıklara eşit mesafede yaklaşabilen bir yapının çok daha etkin hizmet üretmesini sağlayan, oraya da işi sahiplendirdiğinizde ve o koordinasyonu net bir şekilde sağladınızda işte Kovid sürecinde aldığımız sonuçlarından birisi odur. Birçok insanı evine gönderdik. Kamu hizmetlerinde hiçbir sıkıntı yaşadık mı? İş adamımız sıkıntı yaşadı mı, normal vatandaşımız sıkıntı yaşadı mı? Yaşamadı. Birçok şey tıkır tıkır yürüdü. Niye? Çünkü, dijitalleşme boyutunda, yani e-Devlet dediğimiz, dijital Türkiye dediğimiz şeyde çok ciddi yol aldık. Şimdi başka boyutlara gidiyoruz. Sonucu burada alıyorsunuz. Biraz önce ifade ettiğim, Meclis'in de bizden talebi dediğimiz ve şu anda bunu benimsemiş durumdayız aslında, biz de benimsemiş durumdayız, yasama ihtiyacı diye ifade ettiğimiz, yani bizim işimizi daha etkin yürütebilmekle alakalı, daha iyi hizmet verebilmemizle ilgili mevzuat ihtiyaçlarımızı kendi içimizde çalışmamız konusunda A bakanlığı "şu ihtiyacım var" dediğinde o bakanlığı ilgilendiren hangi bakanlıklar veya kurumlar varsa tamamını bir araya getirip bunun olgunlaştırılmasıyla alakalı, ihtiyacın olgunlaştırılmasıyla alakalı bazen A bakanlığımız "Şöyle yapalım, şuna ihtiyacım var" dediğinde o zaman B bakanlığımız diyor ki "Olmaz, çünkü onu yaptığınızda siz benim işimi aksatmış olursunuz." C bakanlığımız diyor ki, "Hayır o da olmaz, onu yaptığınızda şöyle bir sıkıntı olur." derken tartışmaların sonucunda, zaten bir hazırlıkla süzülerek geliyor, olgunlaştırıyorsunuz onu ve Cumhurbaşkanımıza arz ettiğimiz bir konu. Bu ihtiyaçtır ama sonrasında da Meclis'e yine, cumhurbaşkanının zaten yine sistemin özelliği bu, "İhtiyacımız bu. Çıkarırsınız, çıkarmazsınız bir şey demeyiz, diyemeyiz de." Onun için bu çalışmaları biz kamuoyuna çıkıp da "Ya şu çalışmaları yapıyoruz" diye hiç bugüne kadar benim öyle bir şeyde bulunduğumu gördünüz mü? Görmezsiniz. Çünkü bu kendi içimizde yaptığımız çalışmadır. Tekrar siyasi bir şey olarak da yasama, döndüğümüzde deriz ki "Bu bizim kendi içimizde bir çalışmadır." Siyasi boyutu tabii ki vardır. Çünkü yaptığımız çalışmalarda ihtiyaç duyduğumuz yeni mevzuat veya yasamayla ilgili bunu yaptığımızda vatandaşımıza bunun olumlu mu olumsuz mu yansıyacağını düşünmek zorundayız. Çünkü Cumhurbaşkanı Kabinesinin üyesiyiz. Cumhurbaşkanı vatandaştan yetki alan birisi ve nihai hesabı verecek Cumhurbaşkanımız. O kısmı da biz düşünmek, yine değerlendirmek, ilgili tüm taraflarla birlikte... Sonrasında biz bununla ilgili kamuoyuna çıkıp da konuşmayız. Çünkü bu bir ihtiyaçtır. Yasama der ki "Kardeşim sen bunu söylemiş olabilirsin ama ben kabul etmiyorum, değerlendirmiyorum da." Bununla ilgili bir şey yapamayız zaten, yapmayız da sadece bir havuz gibi düşünün, çalışırız havuza atarız. Yasalaşır yasalaşmaz o başka şey ama bu ihtiyacımız olduğunu bunu ifade ederiz. Eğer yasalaşmadığında ve bundan dolayı da bizim hizmetimiz aksarsa bunu da ifade ederiz, bunu da söyleriz. Yani birçok alanı var bunun. Mesela 180 günlük çalışmaları düşünün yine. Bütün bakanlıkları ilgilendiren kısım. Burada "Zaten şeyimiz var, yıllık planlanan şeyler. Bunu niye yapıyorsunuz tekrar? Buna tekrar ihtiyaç var mı?" diyebilirsiniz. Bu, daha büyük ölçekli projeler alıp bir izleme takip yöntemidir, sistemidir. Tek tek takip ederiz.
Fotoğrafı görüyorsunuz.
Tabii. Hatırlayın, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi'nin ilk aylarında bu çok gündemdeydi değil mi? Şimdi hiç kimsenin gündeminde mi? Yok. Herkes unuttu ama biz ilk gündeki hassasiyetimizle konunun aynı ciddiyetle takibini yapıyoruz. Hangi proje hangi aşamada, "Getirin bakalım verelim, alalım şu projeleri. Size yeni bütçeden kaynak aktaramayabiliriz, aktaramayız ama siz mevcut bütçeyle veya farklı kaynaklar da oluşturabilirsiniz". Bu zaten açık, şeffaf ve Cumhurbaşkanımız da bunu zaten bütün milletle hem başında hem sonunda paylaşıyor. Hatırlayın, yıl itibarla da bunu paylaşıyor. Zaten yeni paylaştı sonuçlarını da çok ciddi sonuçlarını gördük. Yani yatırımlar 2,3 trilyonluk yatırımı gördük bütün sıkıntılı ekonomik saldırılara rağmen. Ekonomik saldırıyı düşünün 2018'deki, hemen akabinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiyorsunuz saldırıyla karşılaşıyorsunuz. Makro dengelere bakıyorsunuz, her şey yolunda. Aynen önceki dönemdeki şeylere bakın benzer, ne zaman iyileşmeye dönüyorsunuz saldırı alıyorsunuz. 2018-2019'da çok hızlı bir şekilde bunun içerisinden çıktık. 2020 bizim gerçekten şahlanış dönemimizdi. Bunu bütçede de bütçemizi savunurken de orada da ifade etmiştik. Buna biz yürekten inanmıştık, kabine olarak buna inanmıştık. Cumhurbaşkanımız zaten buna bütün her şeyiyle inanıyordu ve biz 2020'ye bambaşka şekilde giriyorduk. Kovid ile karşılaştık. Bunun faydası da ne oldu bize? Güçlü bir şekilde girmiş olduk, hazırlıklı bir şekilde girmiş olduk. Onun için hiçbir panik yaşamadık. Son derece sakin. Hatırlayın, maske... Yani süper güç diye ifade ettiğiniz şeylerin maske için birbirine düştüğünü hatırlayın. Bugün bile yaşanıyor hala maske sıkıntısı dediğiniz şey. Bu, o ülkelerin maske üretemediğinden değil, zayıf olduklarından değil, gerekli kararları alamadıklarından, hızlı karar alamadıklarından ve hızlı koordine edemediklerinden ve üretemediklerinden kaynaklanıyor. Biz bunu yaptık. Maskeyi kendi imkanlarımız dahilinde üretmeye başladık. Bir haftada biz Kırıkkale'de, fazla uzakta da değil, bir haftada Kırıkkale Valiliğimiz orada yine Makina Kimya'daki arkadaşlarımız, makinenin üretimine kadar ve kurulumuna kadar bütün her şeyiyle... Bunu sağlayan yapı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'dir. Enerji de 320 milyarlık kaynak buluyorsunuz, bu tesadüfen olmuyor. Biraz önce de ifade ettim. Yani bu nasıl oluyor? Siz gemiler alıyorsunuz değil mi? Bu karar stratejik olarak vermeniz gereken bir karar. Sonrasında bunun nerelerde bu kaynağı araştırıyor olacağınız ama hepsinden önce yerlilik ve millilik diye ifade ettiğimiz ve bütün alanları etkileyen yerli ve milli olduğunuzda da nasıl sonuç aldığınızı gördüğünüz bir yapıda sadece gemi almak olayı değil, yani gemi kendisi doğal kaynaklarımızı buluyor olsaydı yüz yıla kadar bulunurdu herhalde. Zaten Karadeniz'de birçok araştırma yapıldı. Yabancı firmalarla yapıldı. Sonrasında da bizim çalışmalarımız oldu. Orada da bir şey olmadı ortaklıklar çerçevesinde. Ama ne zaman ki yerli ve millileşmeye başladı, içindeki arkadaşlarımızla birlikte, Türkiye Petrolleri olarak, Enerji Bakanlığımız olarak, oradaki bu defa şeye bakıyorsunuz yerlilik ve millilik dediğimiz şey ruh, sonuca yansıyor ve yine Cumhurbaşkanımızın orada liderliğini görüyorsunuz. Hızlı hareket etmeyle ilgili.
Bürokrasiyi dinamize eden, harekete geçiren bir şey mi vardı?
Tabii ki. Yani yerlilik ve millilik dediğinizin arkasındaki şey de budur, ruhtur. Yani bir tarafta evet profesyonellik vardır sonuna kadar ama diğer tarafta da böyle o şeyin verdiği profesyonellikle alakası olmayan ruh var ya sanki daha ilk gününüz gibi o heyecan vardır, o ruhu vardır. O ruh bitmez. O ruh liderin verdiği vizyondur ama size sistemin de sağladığı esnekliktir. Sürekli önünüzü kapayan bir yapı olsa, hareket edeceksiniz, "Yok şu karar gerekiyor, bu karar gerekiyor" yapamazsınız. Yani bunları görmek lazım.