TBMM (AA) - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nın açılışında 30 Ekim'de İzmir'de meydana gelen depremde yaşamını yitirenler için salonda bulunanları saygı duruşuna davet etti.
Kılıçdaroğlu, saygı duruşunun ardından yaptığı konuşmada, Türkiye'nin zor ve acılarla dolu bir hafta yaşadığını söyledi.
İnsanoğlunun bütün acılara katlanabildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, insanın aynı zamanda, önlenebilecek türden benzer acılar yaşanmaması için aklını kullandığını ve gerekli önlemleri alabildiğini belirtti.
Kemal Kılıçdaroğlu, vefat eden eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'ın ailesini ziyaret ederek başsağlığı dilediğini aktararak, "Siyaset dünyamızın önemli bir aktörüydü. 3 kez başbakanlık yapmış, bu ülkeye hizmetleri olan bir devlet adamıydı. Kendisine Allah'tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyoruz." diye konuştu.
İzmir'deki depremin üzerinden 5 gün geçtiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Hala enkaz tümüyle kaldırılmış değil. Bütün umutlarımız, nasıl 65 saat sonra sevgili Elif, 91 saat sonra minik kızımız Ayda kurtarılıyorsa, inşallah şu an enkaz altında olanlar da kurtarılır. Bu vesileyle Jandarma'nın, AFAD'ın, belediyelerimizin, İzmir Büyükşehir Belediyemizin, Kızılay'ın arama kurtarma ekiplerine yürekten teşekkür etmek bizim görevimizdir. Bunlar 24 saat, belli bir disiplin içinde, sessizliği koruyarak 'Acaba bir ses duyabilir miyiz, canlıyı nasıl kurtarabiliriz?', aslında onların uğraşı alanı buydu. O nedenle ben, hepsine yürekten teşekkür ediyorum."
"Her enkazın başında 24 saat milletvekillerimiz bekledi"Kılıçdaroğlu, depremin ardından hastanelerde tedavi altına alınan ve kendisinin de ziyaret ettiği hastalara acil şifa dileklerini iletti.
Parti genel başkanlarının genellikle kendi partisine teşekkür etmediğine işaret eden Kılıçdaroğlu, İzmir'deki deprem sonrasında yaptıkları çalışmalar nedeniyle partisinin bütün üyelerine teşekkür etti.
Kemal Kılıçdaroğlu, depremin meydana gelmesinin hemen ardından partililerinin adeta bir seferberlik anlayışıyla İzmir'e gittiklerini ifade ederek, şunları kaydetti:
"91 milletvekili arkadaşımız görev yaptı. Grup Başkanvekilimiz Özgür Özel'in koordine ettiği bir çalışma. Her enkazın başında 24 saat milletvekillerimiz bekledi. Çadırların tümü ziyaret edildi, 'Bizim bir eksiğimiz var mı, sizin eksiğiniz var mı?' diye soruldu. Çadırlar süratle kuruldu. Ekmek, süt, çorba, yemek, bütün bunların tamamı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, diğer büyükşehir belediyelerimiz ve belediye başkanlıklarımızın desteğiyle hiçbir sorun olmamasına özen gösterildi. Verdiğimiz mücadele, yaptığımız çaba sadece İzmirliler için değil aslında, bir risk en hafif nasıl atlatılabilir, insanların yaşadığı mağduriyet en rahat nasıl giderilebilir, bu çaba içerisindeydik."
Kılıçdaroğlu, depremin ardından CHP'li belediyeler tarafından 2 bin 588 çadır kurulduğunu, 25 bin 991 battaniye, ısıtıcı, 370 bini aşkın maske dağıtıldığını anlatarak, arama kurtarma personeli, iş makineleri, binek araçların görev yaptığını, mobil şarj istasyonları kurulduğunu ve ücretsiz mobil internet imkanının da sunulduğunu bildirdi.
Deprem bölgesinde seyyar tuvaletler, seyyar mutfakların da kurulduğunu belirten Kılıçdaroğlu, hasta ve taziye ziyaretlerinin yapıldığını, hayatını kaybeden vatandaşların cenaze törenlerine katılındığını anlattı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, cenazelerin, yakınlarının arzu ettikleri illere gönderildiğini de dile getirerek, şöyle konuştu:
"Dolayısıyla bir yerde sorun varsa, sorunun giderilmesiyle ilgili her türlü çaba gösterildi. Bir şikayet telefonu bütün İzmir'e duyuruldu. Buraya gelen her şikayetin, her talebin, her beklentinin süratle cevaplandırılmasına imkan verildi. Ayrıca 230 vatandaşımıza, arzu ettikleri sabit yazlıklarda konaklama imkanı sağlandı. Çadırların tümü ziyaret edildi, kimlik bilgilerinden ayakkabılarına kadar bütün ihtiyaçları tespit edildi, raporlandı. Psikolojik destek isteyenlere de bu çerçevede yardım edildi. Şu anda İzmir'de hiç kimse aç ve açıkta değil. Bunlar CHP'nin belediyeler aracılığıyla yaptığı çalışmalar. Elbette Kızılay'ın, AFAD'ın, Jandarma arama kurtarma ekibinin, İzmir Valiliğinin çabaları da var. Bu çabalara da ayrıca teşekkür ederiz."
"Depremle ilgili temel yasa, pek çok ihtiyaca cevap vermiyor"Bir deprem gerçeği bulunduğunu, bunu sürekli yaşadıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, eğer ülke olarak deprem gerçeğini kabul ediyorlarsa, gerekli önlemlerin alınması için de çaba harcamak zorunda olduklarını söyledi.
Depremde hayatını kaybeden kişilerin partilerinin hiç önemli olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onlar bizim insanlarımız, arkasından Fatiha okuyoruz, gözyaşı döküyoruz, üzüldüğümüzü ifade ediyoruz. 'İnşallah bir daha olmaz' diye dualar ediyoruz. Ya sonra ne yapıyoruz? Asıl soru bu. Her depremden sonra aynı şeyleri yapıyoruz. Değişen bir şey yok. Siyaset dünyamızda da değişen bir şey yok. Bunun değişmesi lazım. Şunu düşünmek zorundayız: Deprem olduğunda can kaybını nasıl minimize edebiliriz veya hiç can kaybımız olmaz. Bunu düşünmek zorundayız. Deprem olduğunda mal kaybımızın nasıl olmayacağını düşünmek zorundayız. O da milli gelirde azalmaya yol açıyor. Yaralı sayısını nasıl azaltabiliriz? Bu üç sorunun yanıtını siyaset kurumu bulmak ve yerine getirmek zorundadır. Ne ile; bilim, akıl, liyakat, mantıkla. Yasalar çıkardık ama yasaların kendi içinde iç tutarlılığı yok. Her depremden sonra bir yasa çıkardık. Çünkü depremle ilgili temel yasa, pek çok ihtiyaca cevap vermiyor."
"Depremzede de merak ediyor"Kılıçdaroğlu, önce 1959'da bir kanun çıkarıldığını, 1992'de Erzincan depreminden sonra bu kanun ihtiyaca cevap vermediği için 3838 sayılı kanunun yapıldığını anımsattı. Kılıçdaroğlu, 1999 depreminden sonra da bir kanun çıkarıldığını, kentsel dönüşümle ilgili, Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Proje Kanunu şeklinde de güzel bir düzenleme yaptığını ifade etti.
Parlamentonun, yürütme organının niyeti varsa, gerekli düzenlemeleri yapabildiğini belirten Kılıçdaroğlu, 2012 yılında afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkında bir kanun da çıkarıldığını söyledi. Bu kanunun önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Kimsenin hakkını yemeyelim. Kanunda riskli alan tanımı yapılıyor. Riskli alanı kim belirleyecek? Kanun bunu belirlemiş, riskli alan; 'Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak, bakanlığın teklifi üzerine Cumhurbaşkanlığınca kararlaştırılır.' Bugüne kadar, nerede, ne kadar riskli alan belirlendi? Merak ediyorum. Çocuğunu, annesini, babasını depremde kaybeden depremzede de merak ediyor. 2012'de kanun çıktığında göre, riskli alanları herkes bildiğine göre, hatta evinin bile fay hattı üzerinde olup olmadığını internete girip gören birisi, herhalde Cumhurbaşkanlığının bu kararını beklemiştir. Nerede bu riskli alanlar?
Riskli alan belirlendikten sonra oradaki binaların yıkılması gerekiyor. Yıkımına belediye karar vermiyor, böyle yetkisi yok. Valilik ve ona bağlı kurullar karar alıp, bakanlığa gönderiyorlar. Sonra yıkımına karar verilirse belediyeye, 'Şurayı yıkacaksın' diyorlar. Yasaların bu kadar dağınık olması deprem riskiyle mücadelede bürokrasiyi de zorluyor."
"Türkiye'de hangisi yapılıyor?"Kılıçdaroğlu, devlet terbiyesi, kaynakların nerelere harcandığı konusunda şeffaf ve üniversitelerin bilgi ürettiği ülkelerde, depremle mücadelenin iki aşamalı olduğunu dile getirdi. Kılıçdaroğlu, birinci aşamanın afeti önleme, depreme dayanaklı yapılar inşa edilmesi; ikinci aşamanın da afetten sonra oluşan riskin giderilmesi olduğunu anlattı.
"Türkiye'de hangisi yapılıyor?" sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, birincisinin yapılmadığını savundu. İstanbul'daki konutların büyük bir kısmının depreme dayanaksız olduğunu, bunu herkesin, her partinin söylediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Neden, niçin önlem alınmıyor? Depremden sonra risk oluşuyor, insanlar ölüyor, gözyaşı döküyoruz, çocuk kurtuldu diyor, hepimiz bayram yapıyoruz, kurtaran ekip gözyaşı döküyor, hepimiz seviniyoruz. Depremden sonrayı biliyoruz da deprem öncesi neden önlem almıyoruz. Allah bize akıl vermiş, aklımızı kullanacağız. Bilim adamları var, bu konuda çaba harcıyorlar." diye konuştu.
"Depremle ilgili 58 araştırma önergesi reddedildi"CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bugün bir gazetenin, "İktidarı ile muhalefetiyle bilimin sesine kulak tıkayan Türkiye" başlığıyla bir haber yayınladığına işaret ederek, "Pes yani. Biz ne zamandan beri bilimin, bilim insanının sesine kulak tıkadık? İktidar tıkıyor, gerek de duymuyor depreme dayanıklı bina yapmaya. 'Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.' Kalan sağlara, 'Ağlama, annen, baban öldü ama sana bir daire vereceğim' diyor. Anne, baba mı çok değerli, onun aldığı daire mi çok değerli? Bu ayrımı insanın vicdanının yapması lazım. Bu ayrım yapılmıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bu konularda kimin görevini yapıp, kimin yapmadığı sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, yürütmenin parlamentoya getirdiği bütün kanunların geçtiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, ancak parlamentonun bir eksiği olduğunu öne sürerek, 17 yılda, depremle ilgili verdikleri 58 araştırma önergesine, AK Parti ve MHP'nin, "Hayır, araştırmaya gerek yok" dediğini savundu.
Kılıçdaroğlu, muhalefetin, 17 yılda 58 kez deprem gerçeğine parlamentoda dikkati çektiğinin altını çizdi.
"Bundan niye kimsenin haberi yok?"Bilim insanlarının, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının üzerine düşeni yerine getirdiğini, depremle ilgili yayınlar, toplantılar yaptığını anlatan Kılıçdaroğlu, "Muhalefet olarak biz yaptık mı? Rahat ve açık yürekle şunu söyleyebilirim; deprem, deprem gerçeği ve alınması gereken önlemler konusunda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en nitelikli, kaliteli raporu hazırlayıp hükümete sunan tek parti var o da CHP." dedi.
"Bundan niye kimsenin haberi yok?" diye sorulabileceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, eski CHP İstanbul Milletvekili, mühendis Ersin Arıoğlu'nun 1999 depreminden sonra Japonya, ABD ve Türkiye'den deprem mühendislerini bir araya getirdiğini anımsattı.
Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"ODTÜ'den iki, Japonya ve ABD'den dörder hoca bir araya geldi, İstanbul depremi hazırlıklarının hızlandırılması ve tek yönetimde toplanması adı altında bir rapor hazırladılar. Kasım 2005'te o dönem Genel Başkanımız Deniz Baykal'a sunuldu. Sayın Baykal, raporun ne kadar önemli olduğunu, raporu hazırlayanların bu konuyu ne kadar bildiğini gördüğü için 'Hükümetin bu raporu bilmesi lazım. Gidin Sayın Başbakan'a bu raporu anlatın. Bu raporu verirken bunu kamuoyuyla paylaşmayın, CHP raporu olarak algılanmasın. Bu raporun öngördüğü kanunların Meclis'ten çıkması için CHP olarak her türlü desteği vermeye hazırız.' diyor. Heyet, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'den randevu istiyor. Dinçer, 'Başbakan'ın işleri yoğun ama size 20 dakika ayırabilir' diyor. Erdoğan ve ekibine, Baykal'a sunulan rapor 3 bölümden oluşuyor: İstanbul deprem ihtimalinin bilimsel analizi, muhtemel hasar senaryoları, risklerin en aza indirilmesi için yapılması gerekenler.
Raporu sunmaya başlarlar, Erdoğan, derhal ilgili bakan ve müsteşarları da davet eder, raporun ciddiyetini fark eder. Tam 3,5 saat brifingi dinler. Raporun ne kadar değerli ve önemli olduğunu vatandaşın da bilmesi gerekir. Bugüne kadar çıkıp, 'Ey Erdoğan, raporu biz yazdık sen gereğini yapmadın' demedik. Hep bekledik. Erdoğan, Başbakanlık Basın Merkezine talimat verir, deprem konusunda çok önemli bir brifing aldığı duyurulur. Erdoğan, 'Çok önemli bir rapor, mutlaka İstanbul valisi ve belediye başkanının da dinlemesi lazım.' der. Arıoğlu ve ekibi, onlara da sunumun aynısını yapar. Rapor, ayrıca bakanlığa da gönderilir. Ne oldu? 3,5 saat Başbakan dinleyecek, vali, belediye başkanı dinleyecek... İstanbul depremindeki riskler, önlemler ayrıntılı belirtilmiş, mali yapısına kadar. Bu rapor sadece raflarda yerini aldı. 'Muhalefet partisi de ne yapıyor, bilimden uzak' diyenlerin, kulağına küpe olsun."
"Çöken bir yanlış anlayıştan söz ediyorum"Kılıçdaroğlu, "AK Parti, MHP, CHP, hepimiz biliyoruz aslında. Niçin yapılmıyor? Bu, bir siyasi tercihtir. Siyasi tercihte bulunan ise iktidar partisidir." diye konuştu.
"Deprem değil bina öldürür." şeklinde bir deyişin bulunduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, insanların o binaların içinde ölümü beklemesinin hangi vicdana, hangi ahlaka sığdığını sordu.
Depremi önleme şansının bulunmadığını ancak riskli alanların bilindiğini belirterek, neden önlem alınmadığını da soran Kılıçdaroğlu, bunun da paranın nereye kullanılacağıyla ilgili siyasi bir tercih olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, "Deprem riskini sıfıra indirip insanların hayatını kurtarmak mı istiyorsun yoksa bir havaalanı yapıp, uçak inmeyen havaalanına dünyanın avrolarını, dolarını bundan 20 yıl sonrasını bile garanti edip ödeyecek misin? Bu bir siyasi tercihtir. AK Parti siyasi tercihini böyle kullandı. Hükümet de böyle kullandı; 18 yıldır böyle kullanıyor." değerlendirmesinde bulundu
Eski başbakanlardan merhum Bülent Ecevit'in 1999'daki Marmara depreminden sonra ek kurumlar vergisi, ek gelir vergisi, ek emlak vergisi, özel iletişim vergisi, özel işlem vergisi diye vergiler getirdiğini, bunlardan özel iletişim vergisinin sürekli hale geldiğini aktaran Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özel iletişim vergisi çıktığı tarihten bu yılın eylül ayına kadar toplanan para 35 milyar dolar. 35 milyar dolarla siz, İstanbul'da, İzmir'de yaşanacak bir deprem riskini en aza indirebilirsiniz. Bir kişinin bile burnu kanamayabilir parayı harcarsanız. Adı üstünde deprem vergisi. Soruyorum nerelere harcandı; kıyamet kopuyor. Erdoğan, bu soruyu sorduğumda, 'Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal'e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.' diyor. Bana hesabını vermeyeceksin, millete hesabını vereceksin. Parayı nereye harcadın? Dünyanın en mükemmel raporunu sana 3,5 saat sundular. Nereye gitti bu paralar?"
İmar affı uygulaması kapsamında toplanan paraların da nerede olduğunu soran Kılıçdaroğlu, "Suriyelilere gelince para çok. 50 milyar dolar para harcandı. Bizim insanımız ise kendi evinde, tabutlukta depremi bekliyor, deprem olacak biz de öleceğiz. İktidar bunu duymuyor. Şu soruyu sormamız lazım: İnsan hayatı değerli midir? Devleti yönetenlerin bilmesi lazım. İnsan hayatı değerliyse insanı yaşatmak için alınması gereken önlemleri siyasi iktidar alıyor mu almıyor mu? İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyoruz. Siz insan nasıl ölür... Görüyorsunuz, biliyorsunuz, anlıyorsunuz, yaşıyorsunuz ama önlem almıyorsunuz. Çöken bir yanlış anlayıştan söz ediyorum." şeklinde konuştu.
"Sosyal devletin ayağa kalkması gerekiyor"Anayasa'da, "Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler." hükmünün yer aldığını aktaran Kılıçdaroğlu, Anayasa'daki bu tedbirlerin hiçbirisinin alınmadığını söyledi.
Kılıçdaroğlu, "18 yıldır bu ülkeyi yönetenler Anayasa'nın bu maddesinden bile bihaberler. Adımın Kemal olduğu kadar inanırım. Deprem gerçeği var, bilim insanları, mühendisler, sivil toplum, siyasetçiler, vatandaşlar söylüyor, evimiz risk alanı dayanıksız... 'Evi boşalt.' Boşaltacak da nereye gidecek, gidecek yeri yok. Depremde binanın yıkılacağını ve öleceğini bildiği halde oradan ayrılamıyor. Çünkü gidecek yeri yok. Sosyal devlet nedir? İşte o vatandaşa, 'senin hayatın bizim için çok değerlidir, sen bu binayı boşalt, sana şurada yer verdik, sen oraya taşın, biz burayı yıkacağız', diyecek sosyal devlet. Sosyal devlet değil beşli çeteye hizmet eden bir devlet var." değerlendirmesini yaptı.
Depremde en çok fakirin, fukaranın zarar gördüğünü ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bunlar demiyor mu 'biz fakir fukaranın yanındayız'. Fakir fukaranın cenazelerinin yanındalar." dedi.
Kılıçdaroğlu, sosyal devletin ayağa kalkması, vatandaşına sahip çıkması, konut açısından da tedbirleri alması gerektiğini belirtti.
Devletin sağlıklı yönetilmediğini savunan Kılıçdaroğlu, ödenen vergilerin nereye gittiğini vatandaşın sorgulamasını istedi.
"Bunlar aşılır, hiç kimse karamsar olmasın"Deprem riski konusunda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en sağlıklı, en tutarlı, en nitelikli raporları yazıp, bunu bir siyaset malzemesi yapmadan yürütme organına teslim edip, 3,5 saat anlatan tek partinin CHP olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şunu da her vatandaşın bilmesini isterim: Artık CHP'nin devleti yönetme zamanı gelmiştir. Ayaklar altında olan bir devlet olmaz. Herkesin tehdit ettiği bir devlet olmaz. Herkesin şantaj yaptığı bir devlet olmaz. Onurumuzla ve gururumuzla yaşamak istiyoruz. Kimsenin tehdit etmediği bir devlet anlayışıyla yaşamak istiyoruz. Hangi partiden, inançtan, kimlikten olursa olsun, hangi yaşam tarzını benimserse benimsesin benim vatandaşımdır deyip onun sorunlarına eğilen bir devlet anlayışı istiyoruz.
Toplumu ayrıştıran, toplumu bölen... Bu doğru değil. Depremle mücadelede merkez ile yerel yönetim arasında sağlıklı bir iletişim, iş birliği, koordinasyon sağlanmak zorundadır. Bu olmadığı takdirde iş yürümez. Kentsel dönüşüm konusunda aylarca bekleyen, bizim belediye başkanlarımızın bekleyen yazıları vardı, cevap bile vermediler. Bunlar aşılır, hiç kimse karamsar olmasın."
"Sosyal devlet anlayışıyla taban tabana zıt"TBMM Genel Kurulunda bu hafta İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin görüşüleceğini anımsatan Kılıçdaroğlu, bu teklifte 25 yaş altı ve 50 yaş üstü vatandaşlara kurulan bir kumpasın bulunduğunu savundu.
Türk-İş, Hak-İş ve DİSK'in bir araya gelerek bu konuda bir bildiri yayımladığını aktaran Kılıçdaroğlu, "Bu üç işçi sendikası bir araya zor gelirler. Ama üçü ilk kez ortak bir bildiri yayınlamışlar. Bunu çekin, önce bizim görüşümüzü alın diye. Bu kanun teklifinin çekilmesi lazım. Üç konfederasyonun genel başkanlarını davet edersiniz, bunları dinleyin. Getirdiğiniz şey çok tehlikeli, sosyal devlet anlayışıyla taban tabana zıt. İnsanların yasalarla verilen haklarını 25 yaş altı ve 50 yaş üstü insanlardan alıyorsunuz. Uluslararası normlara göre verilen haklarını alıyorsunuz. Bunu da umarım çekerler." şeklinde konuştu.
Muhabir: Seval Ocak Adıyaman,Meltem Öztürk,Ali Kemal Akan