Malatya Turgut Özal Üniversitesi (MTÜ) tarafından, 28 Şubat post modern darbesinin 24. yıldönümü nedeniyle e-konferans düzenlenip, 28 Şubat’ın Türkiye’ye kaybettirdikleri konuşuldu.
MTÜ Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut’un moderatörlüğünde gerçekleşen e-konferans programında, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Kültür Sanat Komisyon Başkanı Tuba Yıldız, 28 Şubat Mağduru Tarih Öğretmeni Sevgi Acun, Doğanşehir Vahap Küçük MYO Dr. Öğretim Üyesi Gül Seda Acet İnce ve Battalgazi MYO Yerel Yönetimler Bölüm Başkanı Öğr. Grv. Cumali Aydoğan konuşma yaptı.
Program, MTÜ tarafından hazırlanan,’28 Şubat Türkiye’nin Kara Lekesi’ isimli video gösterimi ile başladı. Programa ayrıca Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Murat Aladağ ve Prof. Dr. Süleyman Serdar Karaca ile MTÜ öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
“Öğrencilerimizi heyecanla hayata hazırlıyoruz.”
MTÜ Rektörü Prof. Dr. Karabulut konuşmasının başında üniversitenin akademik büyüme hızına değindi ve “Anadolu’nun kadim kültürünü, medeniyet kodlarını ilim ve irfanla harmanlayarak geleceğe taşıma hedefinde olan üniversitemiz kuruluş ve kurumsallaşma çalışmalarını hız kesmeden devam ettiriyor. Sadece akademik çalışmayla kalmıyoruz, öğrencilerimizin istihdamlarına yönelik çalışmalarda yürütüyoruz. Yeniliğe açık, güçlü ve deneyimli akademisyen kadromuz ile eğitim ve araştırma faaliyetlerimize verdiğimiz önemle, öğrencilerimizi sorumluluk bilinci ve heyecanla üniversite sonrası iş hayatına hazırlıyoruz” ifadelerini kullandı.
Karabulut, Demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen, vesayet odaklarına hizmeti amaçlayan 28 Şubat post modern darbesinin yıldönümü sebebi ile bir araya geldiklerini ifade ederek, “Malatya Turgut Özal Üniversitesi duvarları olmayan 5. nesil bir üniversitedir. Yani toplumla iç içe olan bir üniversiteyiz. Sözlerimin başında şunu bir kez daha ifade etmek isterim, Ülkemizin güçlü iradesi ne Şubat’ın soğuğunda ne Temmuz’un sıcağında darbelere geçit vermedi, vermeyecek” dedi.
“Sürecin en büyük hedefi kadınlar olmuştur”
28 Şubat ve tüm darbeleri ve darbecileri kınadığını belirten Prof. Dr. Karabulut, 28 Şubat döneminin en büyük hedefi kadınlar olduğunu belirtti. Karabulut, “Özelde kadın haklarının gasp edildiği bir dönem yaşanmıştır. 28 Şubat döneminin en büyük mağduru ve mazlumu kadınlardır. 28 Şubat döneminde başörtüsü yasağı kadınlar üzerinde ciddi boyutlarda psikolojik sorunlara ve tahribata neden olmuştur.
Başörtülü kadınlar, Melis’ten, üniversitelerden, okullardan, resmi dairelerden, hatta ve çok üzücüdür resmi daire lojmanlarından, kamusal alanda dışlanmıştır. 28 Şubat döneminde özgürlüğü kısıtlanan başörtülü kadınlar bugün devletimize ve milletimize bakan olarak, milletvekili olarak, bürokrat olarak, büyükelçi olarak hizmet ediyorlar” şeklinde konuştu.
“28 Şubat sürecinde darbe alan ilerden birisi Malatya’dır”
Prof. Dr. Karabulut, “28 Şubat sürecinde darbe alan ilerden birisi Malatya’dır ve emekli bir korgeneral rektör gönderilerek Malatya’da toplumsal olaylar ateşlenmiştir. Malatya çok zor günler yaşamıştır. Dün namlusunu millete çevirmiş olan tanklara selam duran rektörler vardı, bugün tankların namlusunu ülkenin düşmanına çevirmiş olan askerinin yanında olan rektörler var. Dün üniversitelerde başörtülü gençlerimiz dışlanarak ülkenin birliğine karşı oynanan oyunlar vardı, bugün üniversitelerde birlik ve beraberlik görüntüleri var. Dün halkın değerlerine kapılarını kapatan üniversiteler vardı, bugün halkın değerlerini dünyaya taşıyan üniversiteler var. Dün üniversitelerde başörtülü gençler için ikna odaları vardı, bugün dünya ile yarışılan laboratuvarlar, öğrencilerin eğitim, kültür, sanat, spor ve tüm ihtiyaçlarına cevap verecek donanımda inşa edilmiş, çok amaçlı spor salonları, konferans salonları, öğrenci yaşam merkezleri var” sözlerine yer verdi.
“15 Temmuz millet destanı”
Konuşmasının sonunda 15 Temmuz kalkışmasına değinen Prof. Dr. Karabulut, “Yakın tarihimizde yaşanan 15 Temmuz kalkışması, milletimizin zaferi, millet destanı olarak tarihe geçmiştir. 15 Temmuz 2016, FETÖ ihanet şebekesi mensuplarının kendi milletine silah doğrulttuğu karanlık bir gündür. Ülkesini savunma adına, tanka, savaş uçaklarına, helikopterlere, yakın mesafede açılan silahlara karşı göğsünü siper eden ve dünyada böylesine bir tabloyu yaşatan başka bir örneği bulunmayan bu yüce milletimizin bir ferdi olmaktan gurur ve onur duyuyorum” dedi.
“Hocalarımız Tarafından Fişleniyorduk.”
ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Kültür Sanat Komisyon Başkanı Tuba Yıldız da 28 Şubat döneminde yaşadıklarını şu şekilde anlattı: “1979 Malatya doğumluyum. 1997 yılında İnönü Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünü kazandım. 1. sınıfın sonlarına doğru İstanbul Üniversitesi’nde başörtü yasağı başlamıştı. Aynı dönemde İnönü Üniversitesi tıp fakültesinde de yasaklar başladı. Ertesi yıl da tüm fakültelerde yasaklar ilan edildi. İlk başlarda sınıflarımıza başörtülü bir şekilde girebiliyorduk ama hocalarımız tarafından fişleniyorduk. Sınavlara da girebiliyor fakat bu durumda da bir hayalet gibi görünüyor ve sınavlarımız geçerli olarak kabul edilmiyordu. Uyarı, kınama, 1 hafta, 15 gün, 1 ay bir dönem ve nihayet iki dönem uzaklaştırmalar alıp sonrasında da 1999 yılında devamsızlıktan dolayı üniversiteden ilişiğim kesildi. 2011 yılında afla üniversiteye dönerek ancak 2013 yılında mezun olabildim.”
“Bizi irticacı, terörist ilan ettiler”
Yıldız, “İnönü Üniversitesi başörtü yasağının uygulandığı pilot yerlerden biriydi. Öğrencilerin ve halkın nabzının ölçülebileceği bir üniversiteydi. Kız öğrencilerinin çoğunluğu başörtülüydü. Bu yüzden bizler yasağın Malatya’da uygulanamayacağını düşünüyorduk ama maalesef üniversite yönetiminin uyguladığı psikolojik baskılar ve cezaların giderek ağırlaşması sonucunda arkadaşlarımızın çoğu başlarını açtılar ya da açmak zorunda bırakıldılar. Açtılar dedim çünkü o dönemdeki malum hainlerin başı "Başörtüsü teferruattır." fetvasını verdikten sonra birçoğu başını açarak hak arayışımız olan direnişimize büyük zarar verdiler. O günden sonra sayımız giderek azaldı. Tabi bizim üzerimizdeki baskılar da arttı. Bizi irticacı, terörist ilan ettiler. Bizleri silahlı terör örgütlerinden dahi daha tehlikeli ilan eden bildiriler yayınlandı. Ailelerimize, kızlarınız başını açmıyor bu yüzden okuldan atılacaklar. İkna edin başlarını açsınlar yazan tehdit mektupları gönderdiler. Aile baskısı ile psikolojisi bozulan, başını açan çok kardeşimiz oldu” dedi.
Yıldız, “Yine böyle bir gün okula alınmayınca arkadaşlarla beraber şehir merkezine dönmeye karar verdik. Otobüslere bindik ve çarşıya geldiğimizde polislerin bizi beklediğini gördük. Otobüsten iner inmez sorgusuz sualsiz bizi gözaltına almaya başladılar. Yaklaşık 30 kişiydik. Polis araçlarına zorla bindirilerek merkezdeki karakola götürüldük. Bizim gözaltına alınma anımızı gören Malatya esnafının karakol önüne gelerek bizim serbest bırakılmamızı istemeleri üzerine serbest bırakıldık. Açılan davada savcının bizler için idam talebinde bulunması bizi şok etmişti. İdam edilecek kadar ne suç işlemiştik anlamadık. Önce idam, daha sonra hapis istemiyle yargılandığım davadan yıllar sonra beraat ettim. 1000 yıl sürmesi hayali ile planlanan 28 Şubat hayalperestleri unutmasın ki bu ülkeye ve millete hizmet etme çabamızı çocuklarımıza miras olarak bırakacağız. Bu binlerce yıldır böyledir ve böyle olmaya da devam edecektir. Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız” ifadelerini kullandı.
"Her darbe toplumsal travmadır"
Battalgazi MYO Yerel Yönetimler Bölüm Başkanı Öğr. Grv. Cumali Aydoğan ise “Türkiye’de bir darbeler tarihi var. Ülkemizde neredeyse ortalama 10 yılda bir darbe ile karşı karşıyayız. Cumhuriyet tarihinde darbeler 1960 ta başlayıp en son 15 Temmuz’da darbe girişimi gerçekleşmiştir. Garip ama gerçek: 28 Şubat sürecinde yürüyüş düzenleyen ayaklar ile 15 Temmuz darbecilerini alkışlayan eller, aynı vücudun uzuvları. Her darbe aynı zamanda toplumsal bir travmadır. 28 Şubat darbesi ise etki alanı oldukça geniş, sayıları milyonları bulan insanın hayatında travma sonuçları olan darbelerden biri. Yaşanan son darbe girişimi olan 15 Temmuz’da Milletimizin iradesiyle daha önce görülmemiş bir şekilde darbeye karşı çıkmasıyla anlaşılan şu olmuştur ki; Türkiye çınarının kökü, bütün ayrık otlarından daha derindedir, kuvvetlidir. Gölgesi bile hepsini kurutmaya yeter” ifadelerini kullandı.
“Tüm yazım sokaklarda imza toplayarak geçti”
28 Şubat mağduru Tarih Öğretmeni Sevgi Acun, başından geçenleri şöyle anlattı:
“Atatürk Üniversitesinde de bu kararlar biz başörtülü öğrencilere hocalarımız aracılığı ile sözlü olarak tebliğ edildi ve artık derslere başörtüsü ile giremeyeceğimiz, girenler hakkında soruşturma başlatılacağı bildirilmişti. Bu uyarının ardından sonraki gün derse başörtüsü ile geldiğim için direk hakkım da soruşturma başladı. Arkadaşlarım ya başörtüsünü çıkarıyor ya da peruk takıyorlardı. Kimi aile baskısı kimi kendi rızası kimi de bulunduğu cemaatin ‘’başörtüsü teferruattır’’ emri gereği bu kararı almışlardı.”
Acun, “Ailem ile durumu konuştum onlar benim hangi zorluklarla üniversiteye gittiğimi hatırlatarak açmamı istedi fakat benim aklımın ucuna dahi gelmiyordu. Ailem ya açarsın ya da sana artık para göndermeyiz dedi. Soruşturmam sonucu uyarı sonra açılan başka soruşturmam sonucu kınama başka soruşturma derken yaz tatili oldu. Tüm yazım sokaklarda elimde kalem ve A4 kağıdı imza toplayarak geçti. Öyle bir kaos ortamı vardı ki insanlara başörtüsü serbest olsun diye imza topluyorum imza atar mısınız dediğimde 10 kişiden belki de altısı korkuyordu Elimizden gelen başak bir şey yoktu. Çevreden memurluktan atılan hapse atılan insanların durumunu duyuyordum” şeklinde konuştu.
“Değil fakülteye kampüse bile giremiyorduk”
Acun, “Bu arada tüm Türkiye de özgürlük zinciri adıyla bir yürüyüş başlamıştı. Katıldığım bu olayda polis tarafından tutuklandım ve nezarete atıldım. Korkutma amacıyla yapıldığı için bir gün sürmüştü.
Artık askeriye duruma el atmış, değil fakülteye kapalı girmek kampüse bile giremiyorduk. Kampüse giren tüm araçlar aranıyor başörtülüler içeri alınmıyordu. Öyle ki diş hastanesine giden kadınlar bile alınmıyordu. Okulu bu süreçte bırakmaya karar verdim ve memlekete döndüm. Resmiyette devamsızlıktan kalmıştım. Zor süreç memleket de de devam etti. Yani kısacası yaşadıklarım bedenen ve ruhen çok yordu. Psikolojim bozuldu. Hala hayatımda izleriyle birlikte duruyor. Hala polis ve asker görünce kalp atış hızım artıyor. Dilerim bu ülkenin tarihine böyle bir olay bir daha kaydedilmez” dedi.
28 Şubat günü yaşanılanları anlatan Doğanşehir Vahap Küçük MYO Dr. Öğretim Üyesi Gül Seda Acet İnce, “28 Şubat ülkemiz açısından oldukça sancılı bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu sancılı süreç birçok alanda olduğu gibi üniversitelerimizde de yaşanmıştır. Bilim yuvaları olarak kurulan üniversitelerimizde aslında bir “insanlık suçu” olarak bile adlandırılabilecek uygulamalar olmuştur. O dönemde İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı olarak görev yapan Nur Serter üniversiteye kayıt yaptırmak için gelen başörtülü kız öğrencilere, üniversitenin karanlık koridorlarında hazırlanan “ikna odalarında” başlarını açmaları yönünde telkinde bulunulduğunu bunların kayıt altına alındığını ve ikna edilemeyen öğrencilerin de kayıtlarının silinmeye zorlandığı ortaya çıkmıştır. O dönemde ülkenin aydınlık yüzü olan başarılı kız öğrencilerin başlarını açmadan üniversitelere girmeleri yasaklanmış ve üniversite kapılarında polis gözetiminde başlarını açmaya zorlanmışlardır” sözlerine yer verdi.