Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mutluhan Akın ve Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Dinçer; ’Maraş 7.7 ve 7.6 depremleri sonrası yerinde depreme dayalı kaya düşmesi olan alanların belirlenmesi’ isimli proje çerçevesinde deprem bölgesinde teknik çalışmalarda bulundu.
NEVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mutluhan Akın ve Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Dinçer’in de aralarında bulunduğu öğretim üyelerinden oluşan 5 kişilik araştırmacı grup, ’Maraş 7.7 ve 7.6 depremleri sonrası yerinde depreme dayalı kaya düşmesi olan alanların belirlenmesi’ isimli proje çerçevesinde 6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş ilinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin tetiklediği ulaşım güzergahları ile yerleşim yerlerine zarar veren kaya düşmeleri ve heyelanların incelenmesi için deprem bölgesinde teknik çalışmalarda bulundu. NEVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mutluhan Akın, Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Dinçer ve diğer üniversitelerin öğretim üyelerinden oluşan araştırmacı grup yaklaşık 5 gün boyunca Adana, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman, Kilis illerinde ve bu illere bağlı birçok yerleşim yerinde yapılan teknik incelemeler sırasında depremin neden olduğu zemin sıvılaşmalarına bağlı olarak gelişen yapısal hasarları da inceledi.
NEVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mutluhan Akın araştırma sonrası yaptığı açıklamada; “Depremler ülkemiz için istenmeyen durumlara neden oldu. Deprem bölgesine genel olarak baktığımızda çok fazla faktörün bir arada yaşandığını gözlemledik. İlk göze çarpan faktör, deprem bölgesindeki yıkımın sadece bir faktörden değil, birkaç faktörün bir araya gelmesinden kaynaklandığı yönünde izlenimlerimiz var. İşçilik, malzeme gibi hususlarda gereğince mühendislik hizmeti almadan yapılan binalar var. Ayrıca problemli zeminler üzerine yapılan inşaatlarda ciddi anlamda yıkımlar var. Sadece binanın sağlam ve projesine uygun olarak yapılması yetmiyor. Aynı zamanda binanın üzerine oturtulduğu zemin şartlarının da uygun olması gerekiyor. Bunun son depremlerde çok fazla örneklerini gördük. Özellikle bazı yerleşimlerde suya doygun gevşek zeminler üzerine yapılan binalarda deprem sonrası yaşanan sıvılaşma ve bu sıvılaşmaya bağlı oturma ve yanal yayılma gibi yüzey deformasyonlarına bağlı olarak çok sayıda binada yıkılma ve ya ağır hasar gözlemledik” diye konuştu.
“Eğer depreme hazırlıklı olmak istiyorsak, hem binalarımızı yıkılmayacak şekilde sağlam yapmalıyız, hem de zemin şartlarının uygun olduğu yerlere veya gerekli önlemleri alarak yapmak zorundayız. Aksi taktirde bu yıkımlar ile karşılaşmamız kaçınılmaz olur” diyen Akın, fayın meydana getirdiği yüzey kırıklarının binaların altından geçmesinin binaların yapısal anlamda zarar görmesine veya yıkılmasına neden olduğunun altını çizdi. Akın, “Fayların oluşturduğu yüzey kırıklarına tampon bölge oluşturulur. Bu tampon bölge uygulaması ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, belli bir oranda fayın yüzey kırığından daha uzağa yerleşim yapılması tercih edilir. Fay kırığının üzerine bina yapmamak elbette önemli. Ancak bunun dışında yapacağınız binanın da aynı şekilde deprem dalgalarına karşı dayanıklı olması gerekiyor. Bunu son depremlerde gördük. Depremin merkez üssünden çok uzaklarda birçok yerleşim yerinde ciddi yıkımlar ile karşılaştık. Bu nedenle tampon bölge uygulamaları çok önemli. Tampon bölgenin dışına konumlandıracağımız binalarında hem yapısal hem de zemin şartları açısından uygun olması gerekiyor” şeklinde konuştu.
TOKİ tarafından yapılan binaların yıkımın ve hasarın olmadığı binalar olarak ön plana çıktığını da belirten Akın, “TOKİ’lerde tünel kalıp sistemi uygulanıyor. Yapım tekniği ile birlikte işçilik malzeme kalitesi ve zemin şartları da önemli. Bunların hepsinin bir arada olması gerekiyor” dedi.
Yaptıkları çalışmaları bir rapor haline getirdikten sonra TÜBİTAK’a sunacaklarını söyleyen Akın, “Depremden sonraki arazi çalışmalarımızda TÜBİTAK 1002 C çerçevesinde geliştirdik. TÜBİTAK 1002 C desteği doğal afetler sonrası arazi çalışmalarına destek veren bir uygulama. Bu proje çerçevesinde bölgedeki birçok yeri gözlemleme şansımız oldu. Depremin etkilerini yerinde gözlemledik. Özellikle zemin kaynaklı bina yıkımları gözlemledik. Bunun yanı sıra ulaşım güzergâhındaki kütle hareketlerinin ulaşım güzergahlarına ne boyutta zarar verdiğini gözlemleme şansımız oldu. Özellikle heyelanlar nedeniyle kapanan yollar, kaya düşmeleri ile kapanan yollar ve demir yollarındaki bozulmaları izleme fırsatımız oldu. Bu çalışmaları rapor olarak sunacağız” ifadelerini kullandı.