Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesinin programında konuşan Prof. Dr. Ekrem Köksal, “Kimya Penceresinden Hayata Bakış” başlıklı seminerinde, hayatla ölümün birbirine çok yakın olduğunu, bu yakınlığın bir tek hücrenin bölüml
Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesinin programında konuşan Prof. Dr. Ekrem Köksal, “Kimya Penceresinden Hayata Bakış” başlıklı seminerinde, hayatla ölümün birbirine çok yakın olduğunu, bu yakınlığın bir tek hücrenin bölümlerindeki küçük bir değişiklik kadar yakın olduğunu belirterek, “Ölüm hayat kadar yakın” dedi.
Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesinin 7 aydır aralıksız olarak devam eden programlarının sonuncusunda EBYÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ekrem Köksal konuştu. “Kimya Penceresinden Hayata Bakış” başlıklı konuşmasında hayatla ölümün birbirine çok yakın olduğunu, bu yakınlığın bir tek hücrenin bölümlerindeki küçük bir değişiklik kadar yakın olduğunu söyledi. Hücredeki küçük bir değişikliğin insanı hayatta tuttuğunu, yine küçük bir değişikliğin insanı ölüme götürebileceğini belirtti.
Otuz yıllık kimyacılığı sürecinde dikkatini çeken çarpıcı örneklerden bahseden Prof. Dr. Köksal sözlerine kimyanın, organik, analitik, anorganik, fizikokimya ve biyokimya olmak üzere beş alt dalını sıralayarak başladı. Biyokimya alanında uzman olan Köksal, canlı ile ilgilenen her bilimin biyokimyadan yararlandığını belirterek, kimyanın hayatla iç içe olduğuna dair örnekler sıraladı.
Erzincan Müftülüğü Diyanet Gençlik Merkezinde çok sayıda akademisyen, yazar ve vatandaşın katıldığı programda Konuşan Prof. Dr. Ekrem Köksal, “Kâinat nizamının iç içe dengelerden oluştuğunu maddenin en küçük parçası atomun yapısından tutunuz canlı ve cansız bütün varlıklara kadar her şey Allah’ı izah etmektedir. En küçük atomda en büyük enerjiler gizlenmiştir. Güneşten gelen ışınlar hayata can vermekte ve hayatın temelini oluşturmaktadır. Güneşten gelen ışınlar olmasa pek çok canlının yaşama şansı olmayacaktır. Güneş ışınlarının bitkilere ulaşması ile birlikte bitkilerin yapraklarında şeker üretimi başlamakta ve oradan hayvanlara geçmektedir. Oradan da insanlar ihtiyacını karşılamaktadır. İnsan hayatının, beyninin yokluğuna dayanamadığı iki şey vardır. Birisi oksijen, ikincisi ise şeker eksikliğidir. Oysa oksijen tek başına kullanıldığı zaman insana zarar vermektedir. Azot ile birlikte alınca vücuda yararlı hale gelmektedir. Şekerin formülünü biliyoruz. Ama laboratuvar ortamında bu formülü oluşturmak mümkün olamamaktadır. Güneşteki radyoaktif patlamalarla gelen serpintiler ve ışınlarla şeker pancarı ve şeker kamışının yapraklarında oluşan şeker depolanmaktadır. Ondan sonra da fabrikalarda kristalize edilerek üretimi gerçekleşebilmektedir. Güneşteki patlamalarla meydana gelen radyoaktif serpintilerin halen devam ettiğini, Kur’an’da zikredildiği gibi atmosfer gelen zararlı ışınlardan insanları ve tüm canlıları korumaktadır” dedi
Gerçekleştirilen seminerin son bölümünde ise bir süre önce Mısır’a bir ziyaret gerçekleştiren Prof. Dr. Nizamettin Parlak, Mısır izlenimlerini katılımcılara aktardı.
Program bitiminde TYB Erzincan Şube Başkanı Halil İbrahim Özdemir katılımcılara teşekkür ederken, Prof. Dr. Köksal Pabuççu tarafından Prof. Dr. Ekrem Köksal’a teşekkür belgesi takdim edildi.