Antalya'da hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Yörük ailenin çocuğu Sinan Demir'in, tüm imkansızlıklara ve ailesinin çoban olmasını istemesine rağmen azmiyle ressamlığa uzanan başarı hikayesi dikkati çekiyor.
ANTALYA (AA) - Antalya'da hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Yörük ailenin çocuğu Sinan Demir, tüm imkansızlıklara ve ailesinin çoban olmasını istemesine rağmen azmiyle çıktığı yolda "Çoban Ressam" olarak hayallerinin peşinden koşmanın sevincini yaşıyor.
Korkuteli ilçesi Ulucak köyünde 32 yıl önce dünyaya gelen Demir, hayvancılıkla uğraşan Yörük Fayzullah ile Durdu Demir çiftinin dört çocuklarından biri. Çadırlarını kurdukları her yeri evi gören Demir, doğayla iç içe bir yaşam sürmenin avantajını da kullanarak resim sanatına merak saldı.
Hem hayvanları otlatan hem de resme olan ilgisi nedeniyle kaya parçalarına şekiller çizen Demir, ablasının kitaplarına, evin duvarlarına ve mahallenin kahvehanesine resimler çizdiği için defalarca azarlandı.
Yörük çadırında geçen zorlu yaşamına ve tüm engellemelere rağmen Demir, kendi imkanlarıyla bezden yaptığı ilk tuvale resim çizdi.
Ailesinin, "Oğlum ya çoban ol ya sigortalı bir işte çalış" söylemlerine aldırış etmeden resim çizmeye devam eden Demir, ilk kişisel resim sergisini, ortaokuldaki öğretmeni Mehmet Emin Erşan'ın desteğiyle 16 yaşındayken açtı. Uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneği'nin 2004'te düzenlediği (IWSA AWARDS ) resim yarışmasında dünya üçüncüsü oldu.
Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığınca Cumhuriyet'in 80. yıl kutlamaları kapsamında düzenlenen resim yarışmasında Türkiye birinciliğini elde eden Demir, dördüncü kişisel resim sergisini açtı.
"Çoban Ressam" olarak anılmaya başlayan Demir, resimlerinde çoban ve Yörük kültürünü kendi dünyasında harmanlayarak, yöresel ve folklorik değerleri evrensel normlarda yorumluyor.
Foto muhabiri ve belgesel yapımcısı Coşkun Aral ile birçok çalışmada yer alan Demir, Aral'ın İzlanda'da çektiği fotoğraflar üzerinden buz kütleleri ve balığın dünyasını resmederek, dünyadaki tatlı su kaybına dikkati çekecek.
Resim yaptığı için sürekli kızdılarSanatsal çalışmalarını evindeki stüdyosunda, sokak ve parklarda duvar resimleri yaparak sürdüren Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çoban olduğu için liseyi açıköğretimden okumak zorunda kaldığını söyledi.
Konargöçer ailenin dağlarda hayvanlarla geçen bir hayatı olduğunu aktaran Demir, okumaya ve müzik dinlemeye başladıktan sonra resim yeteneğinin daha da geliştiğini bildirdi.
Harçlığını biriktirerek aldığı tuvalini ve boyalarını hayvanların arkasından taşıdığını vurgulayan Demir, şöyle devam etti:
"Dağlarda taşlara, kapılara çok çizim yapıyordum. Ailem sürekli kızıyordu, dayak bile yedim. Hayallerinizin peşinden koşun. Ablam okula gidiyordu, onun kitabına ve defterlerine gizlice resimler çizerdim, sonra bana kızardı. Evin duvarlarına çok resim yaptım. Ailem, 'Yapma oğlum' derdi. Kendini anlatabilmenin yolu resim yapmaktan geçiyor. Yörük konar göçer, kendi kültürleriyle yaşayan bir aileyiz. Evrensel bir iş, kendimce sanat yapmaya çalışıyorum. Ressam olmamı tuhaf karşıladılar. 16 yaşında ilk sergimi açtım, herkes gelince ailem gururlandı. 23 yaşına kadar çadırda, sürünün peşinde yaşadım. Hala kendimi doğadan koparmıyorum. Ankara ve İstanbul'da da sergi açacağım.
"Sinan hiç pes etmedi, başardı"Hayvancılık yapan baba Fayzullah Demir ise çocuklarının zor şartlarda büyüdüğünü, kilometrelerce yol yürüyerek okula gidip geldiklerini ifade etti.
"Oğlum çoban ol dedim, gitti ressam oldu. Biz atalarımızdan çobanlığı öğrendik. Kara düzen bir hayat işte." diyen Demir, oğlunun elinden her işin geldiğini anlattı.
Anne Durdu Demir de evladını resim yaparken görünce "Oğlum bu ne?" diye sorduğunu bildirdi.
Oğlu Sinan'ın bir gün ressam olacağını hiç düşünmediğini vurgulayan Demir, şöyle konuştu:
"Yayladayız, yağmur yağıyor. Sinan ağaçtan şövale çaktı. 'Sinan bu ne olacak' dedim. 'Anne ben resim yapacağım, para ver' dedi. Hiç para yok. Komşudan 20 lira aldık. Kızılcadağ'dayız. Sinan yürüyerek Korkuteli'ne gitti, tuval, boya almış yürüyerek döndü. Çizmeye başladı, yağmur da yağınca her yer güzel. Aşağıdan hayvanlar geldi. 'Oğlum bırak bunu, hayvanlarla ilgilen' dedim. Ama hiç pes etmedi, başardı."