Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mevlüt Özben, Covit-19 pandemisi ile ilişkili bir araştırma yaptı.
Araştırma sonuçlarına göre çok ilginç sayılabilecek veriler ortaya çıktı.
Katılımcılar, ‘Okullara vatandaşlık dersi’ konulmasını isterken, son yıllarda modern tıbbın görece itibar kaybetmeye başlamasının bir sonucu olarak başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarına güvenin görece azalmaya başladığına ilişkin güçlü bir kanaat söz konusu olurken, salgın deneyiminin Türkiye’de bu kanaati tümüyle değiştirdiği görüldü.
Buna göre salgın süreci ve sonrasına dair, katılımcılar sağlık çalışanlarına % 93.1, Sağlık Bakanlığına ise % 86,9 oranlarında güven duyduklarını belirttiler.
Prof. Dr. Mevlüt Özben, son birkaç aydır tüm dünyayı etkisi altına alan ve neden olduğu can kayıplarıyla kişi ve toplum sağlığı açısından ne denli yıkıcı olabildiğini hep birlikte tecrübe ettiğimiz covid-19 pandemisinin, daha şimdiden, toplumsal, ekonomik ve politik açıdan çok önemli çıktılarının olduğu ve olacağının görüldüğünü söyledi.
‘Biz çalışmamızı, özellikle, salgın sonrasında toplumun devlet ve siyaset kurumundan beklentileri üzerine tasarladık. Bu kapsamda 2300 civarında bir katılımcıya internet teknolojileri vasıtasıyla anket uyguladık. Elde edilen verileri teorik perspektif ve SPSS analizi ile birlikte değerlendirmeye çalıştık’ diyen Prof. Dr. Özben, şöyle devam etti:
‘Günümüzde değişen dönüşen yaşam koşulları ve bunlara yön veren paradigmal düşüncenin, bir muhasebe kültüründen beslenmediğini söylemeliyiz. Neydik ne olduktan ziyade, ne olacağız sorusunun çok daha baskın olduğu bir zamanda yaşamaktayız. Yani, covid-19 pandemisinin ‘ne olacağız’ ile yüklenmiş bir gelecek algısını bütün sahalarda daha bir kışkırttığını söyleyebiliriz. Ne olacağız? Bu soru, bir bakıma, “sonumuz” ne olacak anlamındadır; kuru bir merakın ötesinde, tehdit olarak görülen şeylerle ilgilidir. Bugün, küreselleşmenin sonuçları, aynı gemide olunduğu hissini de canlı tutabilmekte ve küresel ölçekte bir endişe ortaklığı inşa etmektedir. Savaş, terörizm, yoksulluk, işsizlik, iklim değişikliği, tüm çevreci korkular, göç-göçmenler ve nihayet salgın hastalıklar, söz konusu endişe ortaklığının küresel ölçekteki en bilinen örneklerinin başında gelirler’
Terörizm algısı değişmemiş
Çalışmanın dikkat çekici sonuçlarından birinin terörizmle ilgili olduğuna işaret eden Prof. Dr. Özben, Bölgesel terör başta olmak üzere terörizmin en çok vurduğu ülkelerin başında gelen Türkiye, dünyada, ağırlıklı olarak kendisini hedef alan birden fazla terör örgütü ile aynı anda mücadele eden tek ülke olduğunu söyledi.
‘Çalışmamız, en sıra dışı zamanlarda bile terörizmin toplumun kolektif hafızasındaki tehdit algısının değişmediğini göstermiştir’ şeklinde ifade eden Prof. Dr. Özben, şöyle devam etti:
‘Bu bağlamda, terörle mücadele ile geçen on yıllar boyunca başta can kayıpları olmak üzere ekonomik ve politik bedeller ödemek zorunda kalan Türkiye’de, toplumun devlet ve siyaset kurumundan beklentilerinin en başından terörle etkin ve kararlı mücadelenin geldiğini söyleyebiliriz. Ancak, burada şaşırtıcı olan, salgın günceli tümüyle kuşatmışken bile, terörizmi tehdit olarak görenlerinin oranlarının (%86,9) neredeyse salgın hastalıkları tehdit olarak görenlerle (%88,4) aynı çıkmış olmasıdır. Terörizmin, bu özelliğiyle, salgın sonrasında toplum tarafından çözüm önceliği olan konuları başında gelmeye devam edeceğini söyleyebiliriz.
Salgın sonrasının koşullarında, tüm dünyada, pandemi tecrübesinden hareketle devletler ve ulusal hükümetler toplumsal bir talebin de sonucu olarak bir “güvenli içerisi” inşa etmeye giriştiklerinde, içerideki tüm yabancılar bir bakıma “tekinsiz” ilan edilebilme riski ile karşı karşıya kalacaklardır. Tarih boyunca yabancılara karşı sergilenen önyargılı tutumları düşünürsek salgın sonrasında özellikle de mülteci meselesinin başka bir gözle görülmeye başlanacağı ileri sürülebilir’
Mülteciler tehtid olarak algılanıyor
Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de salgın koşullarının ortaya çıkardığı yeni koşullar içerisinde bile toplumun yarısından fazlasının göçmenleri tehdit olarak görmeye devam ettiğine işaret eden Prof. Dr. Mevlüt Özben, ‘Hatta %20.5’lik karasızları saymazsak, Türkiye’de mültecileri tehdit olarak ‘az’ ve ‘çok az’ seçeneklerini işaretleyerek “bir anlamda” tehdit görmeyenlerin oranının sadece %19,3 olduğunu görmekteyiz. Buna göre salgın sonrasında mültecilere yönelik politika, hatta atılacak her adımın toplum tarafından ilgiyle takip edileceğini söylemek mümkün’ dedi.
Türkiye özelinde salgın sonrasının ekonomi başlığı altındaki tartışmalarında kendisine yer bulan konulardan biri de, çoğunlukla, ‘hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ önermesi ile yan yana getirilerek değerlendirilen “fırsatlar” konusu olduğunu hatırlatan Prof Dr. Özben, ‘Buna göre, beklentilerden biri de şudur; Türkiye küresel çapta sosyal, ekonomik ve politik sonuçları olan pandeminin kendisinde açtığı yaraları sarabileceği gibi, bu süreçten daha da güçlenerek çıkabilir’ sonucunun elde edildiğine dikkat çekti.
Prof. Dr. Mevlüt Özben, açıklamasını şöyle tamamladı:
‘Salgın sonrasına ilişkin beklentilerini yazılı olarak ifade edenlerden anlamlı bir kısmı devletin halka toplumsal sorumluluk kazandırması gerektiği şeklindeki görüşlere de yer vermişleridir. Devletin salgın sonrasında halkı bilinçlendirmesi gerektiği söyleyenlerden birisi şu öneride bulunmuştur: “Üçüncü sınıftan itibaren okullara vatandaşlık dersi konulmalıdır”.
Analiz sonuçlarımıza göre, anlam nerede ise oraya yakın olmaya gayret eden postmodern birey; aile, dost-arkadaş çevresi gibi birincil gruplarla birlikte, ülke, millet vb. büyük birlik ve anlatılara da yakın durmaya çalışmaktadır. Bu yüzden yakın gelecekte bunun somut örneklerini görebiliriz.
Salgın süreci ile birlikte ortaya çıkan sonuçlardan biri de şu olmuştur: Modern tıbbın son yıllarda görece itibar kaybetmeye başlamasının bir sonucu olarak başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarına güvenin görece azalmaya başladığına ilişkin güçlü bir kanaat söz konusuydu. Salgın deneyiminin Türkiye’de bu kanaati tümüyle değiştirdiğini söyleyebiliriz. Buna göre salgın süreci ve sonrasına dair, katılımcılar sağlık çalışanlarına % 93.1, Sağlık Bakanlığına ise % 86,9 oranlarında güven duyduklarını belirtmişlerdir.
Genel olarak değerlendirdiğimizde çalışmada şu sonuçlara ulaşılmıştır:
-Türkiye’de toplum, salgın sonrasına ilişkin yapıcı ve umut vadeden politikalar üretilmesini istiyor.
-Salgın deneyimi ile birlikte Türkiye’de devlet en önemli “sorun çözücü” operasyonel güç olma konumunu daha da sağlamlaştırmıştır.
-Salgın sonrasına ilişkin güçlü bir toplumsal dayanışma arzusu ön plana çıkmaktadır.
-Türkiye’de salgın sonrasına ilişkin güçlü bir “güvenli içerisi” arzusundan söz edilebilir. Çalışmamızda bununla birlikte düşünülmesi gereken, “güçlü bir devlete sahip olma arzusunun da” öne çıktığını belirtmeliyiz. Çalışmada güçlü bir devlete sahip olmanın güvende hissettirdiğini ifade edenlerin oranı % 85,7’dir.
-Salgın süreci ve sonrasında insanların aile, dost-arkadaş gibi birincil gruplarla birlikte ülke, vatan, millet gibi büyük birlik ve anlatılara yakın durma yönünde bir eğilimleri olduğunu söyleyebiliriz.
-Salgın sonrasında devlet ve siyaset kurumundan beklentilerin başında ekonomi ve terörle mücadele yer almaktadır.
-Terörle mücadele ve bu yöndeki kararlılık içeren söylemlerin salgın sonrasında da devlet ve siyaset kurumundan beklentilerin merkezinde yer alacağını söyleyebiliriz.
-Salgın sonrasında mülteci meselesinin tüm sıcaklığını koruyacağı ve bu konuda toplumun beklentilerine yönelik politikaların ilgi odağı olacağını söyleyebiliriz.
-Salgın sonrası süreçte “sorun çözücü” özellikleriyle “güven duyulan” olmayı başarmaları anlamında devlet ve kurumlarının toplumsal muhayyilede daha güçlü bir yere sahip olacağını ileri sürebiliriz.
-“Güven” anlamında piyasalar (özel şirketler vb) başta olmak üzere muhalefet ve diyanetin güven kaybettiği görülmektedir.
-Salgın sonrası gelecekte sağlık bakanlarının siyaseten etkili ve güçlü politik figürler olacaklarını öngörebiliriz.
-Emniyet Teşkilatı 15 Temmuz Darbe ve İşgal Girişiminden sonra pandemi sürecinde gösterdiği performansla salgın sonrasında da Türkiye’nin en güvenilir kurumları arasındaki yerini oldukça sağlamlaştırmıştır. Çalışmada sonuçlarına göre, salgın süreci ve sonrasında Emniyet Teşkilatına güvenlerin oranı % 85,6’dır.
-Salgın hastalıklara yönelik tehdit algısı eğitim düzeyi yükseldikçe artıyor. Yüksel öğrenim görmüş kişiler daha endişeli!
-Salgın sonrasında sağlık ve sağlıkla ilişkilendirilebilecek bir çok alanda devletin kişileri takip ve kontrol etmesi yönünde bir beklentinin olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, devletin, bundan böyle, vatandaşlarının temel sağlık göstergeleri takip ve kontrol etmesi gerektiğini düşünenlerin oranı %92,4’tür.’