Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Afet Yönetim, Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Dr. İskender Dölek, 2 bin 394 kişinin hayatını kaybettiği ve bin 489 kişinin yaralandığı 19 Ağustos 1966 Varto depreminin birçok dramı da beraberinde getirdiğini ifade etti.
19 Ağustos 1966 yılında Varto ilçesinde meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremi değerlendiren MŞÜ Afet Yönetim, Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Dr. İskender Dölek, depremde hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına da başsağlığı diledi.
“Acıları hala taze, hala sıcak”
1966 depreminin ilçede birçok acıya yol açtığını kaydeden Dr. Dölek, “Deprem, sosyo-ekonomik anlamda göçlerin yaşanmasına, ilçenin yapısının değişmesine neden olurken, birçok dramı da beraberinde getirdi. Bugün 1966 depremini yaşamış, 1966 depremini hatırlayan birçok insan o günler söz konusu olduğunda hala aynı duygu yoğunluğunu yaşamakta. Nüfusunun büyük bir kısmını kaybeden, buna rağmen adeta küllerinden doğan Varto ilçesi, bu depremin anılarını hala taze bir şekilde saklamakta. Varto, Türkiye’nin en tehlikeli deprem hatlarından birinin yakınında yer alır. Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fayı olarak ifade ettiğimiz üçlü eklem zonu olarak literatürde yer alan jeolojik alanın Güneydoğu’sunda yer alan Varto ilçesi, Muş’un deprem riskinin ve Türkiye’nin deprem riskinin en yüksek olduğu yerlerden biri” dedi.
“Dünyada afetlerle yaşamak şeklinde bir paradigma değişmesi yaşanmakta”
Ülkede yaşanan son olayların afetlerle mücadele yerine afetlerle yaşama gerekliliğini gündeme getiren süreçler olduğuna dikkati çeken Dr. Dölek, “Son yaşanan olaylarda ülkemizde afetlerle mücadele etmek yerine afetlerle yaşamanın gerekliliğini gündeme getiren süreçleri bize hatırlatmakta ve göstermekte. Özellikle bütün dünyada afetlerle mücadele etmek yerine afetlerle yaşamak şeklinde bir paradigma değişmesi yaşanmakta. Ülkemizde bu değişen paradigmaya uymak zorunda. Ülkemizi afetlere karşı dirençli, afetlere karşı refleksleri sağlam, hızlı tepki veren yapıya dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun dışında en önemli özelliklerden biri de acil durum yönetiminden risk yönetimine geçmemiz gerekiyor. Acil durum yönetiminde gerçekten ülkemizde çok ciddi ve önemli işler gerçekleştirilmekte ve önemli adımlar atılmakta. Afet yönetiminde temel ilkelerden bir tanesi yönetime katılım sayısı ne kadar fazla olursa ve yönetimsel süreç ne kadar tabana yayılırsa başarılı olmak şansı, başarılı olma ihtimali o kadar yüksek” ifadelerini kullandı.
“Multidisipliner bir yaklaşımla çözüm süreci üretmemiz gerekiyor”
Afetlerde dirençli bir Türkiye oluşturabilmek için afet okur-yazarı olan insanlar yetiştirmek zorunda olduklarını vurgulayan Dr. Dölek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu eğitimleri anasınıfından başlayarak klasik eğitim algısı ve yöntemlerinden değiştirerek bu işin içerisinde eğitimcileri, program geliştiricileri de dahil ederek multidisipliner bir yaklaşımla çözüm süreci üretmemiz gerekiyor. Bizim yapmamız gereken en önemli şey üniversiteler, STK’lar ve kamu kurum ve kuruluşlarının dahil olduğu bir üst platform oluşturarak Türkiye’nin her bölgesinin, Türkiye’nin her ilinin, her ilçesinin çoklu risk, çoklu tehlike haritalarını oluşturarak bunlara yönetimsel anlamda da bağımlı olabilecek bir kanuni yapı ve düzenlemeyi oluşturmamız gerekiyor.”