Güneydoğu’dan Muş’un serin yaylalarına gelerek hayvanlarını otlatan göçerler, atalarından kalma asırlık kıl çadır geleneğini yaşatmaya çalışıyor.
Güneydoğu’dan Muş’un serin yaylalarına gelerek hayvanlarını otlatan göçerler, atalarından kalma asırlık kıl çadır geleneğini yaşatmaya çalışıyor.
Güneydoğu’nun kavurucu sıcaklarından kaçarak Şenyayla bölgesindeki yaylalara gelen besiciler, asırlardır sürdürdükleri kıl çadır geleneğiyle yaşamlarına devam ediyor. Mayıs ayının başında sürüleriyle zorlu yolculuğa başlayan göçerler, ulaştıkları serin yaylalara kıl çadırlarını kurarak yerleşiyorlar. Yılın 6 ayını kıl çadırlarda geçiren göçerler, çağın sosyal hayatından uzak yaşadıkları yaylalarda hayvancılık yaparak ekonomiye katkı sağlıyorlar.
Anadolu’daki yüzlerce yıllık kıl çadır geleneğini sürdüren Koçağa ailesinin 8 çocuk ve 69 torun sahibi 103 yaşındaki asırlık çınarı Halime Koçağa, ömrünün büyük bir bölümünü hayvancılık yaparak kıl çadırda geçirdiğini söyledi. Yılın 6 ayını kıl çadırda geçirdiklerini belirten Halime Nene, sürekli hayvancılık yaparak geçimlerini sağladıklarını hatırlatarak, “Yaylaya çıktığımızda hayvanları sağardık, yayık ayranı yapardık, çobanlara, misafirlere yemek yapardık ve kurduğumuz tandırda ekmek pişirirdik. Kalan boş zamanımızda ise kıl çadırı yapardık. Kadınlarla birlikte çok sayada kıl çadırı yaptık. Keçi kılından 4-5 kadınla ancak 20 günde bir kıl çadırı yaparak hazır hale getirirdik. Yazın yaylada, kışın köyde olmak üzere ömrümüzü geçirdik. Hayvancılık yaptığımız için kıl çadırı bizim için çok önemlidir, çünkü yazın yağmur geçirmez ve serin tutar. Erkeklerin, gelen misafirlerin ve kadınların yeri çadırda hep ayrıdır. Halen yoğun olarak kullanılmaktadır” dedi.
Yaylacılardan 5 çocuk babası Hamit Koçağa da yaklaşık 200 yıldır geçimlerini hayvancılık yaparak sağladıklarını anlatarak, “Yaklaşık 20 bin küçükbaş hayvan, 7 bin civarında da büyükbaş hayvanımız var. İlkbahar mevsimiyle birlikte yaylaya çıkmaya başlıyoruz. Sonbahar mevsimine kadar kurduğumuz kıl çadırlarda kalıyoruz” ifadelerini kullandı.
Kıl çadırların kadınlar tarafından elle dokunduğunu dile getiren Koçağa, “Zorlu bir iş ama söz konusu çadırlar su geçirmez ve içinde rahatlıkla barınabileceğimiz yaşam alanıdır. Ben 58 yıl önce kıl çadırın içinde doğmuşum. Hayatımızın büyük bir bölümü kıl çadırın içinde geçti ve geçmeye de devam ediyor” diye konuştu.
4 aydır yaylada yaşadığını vurgulayan kadınlardan Muhbet Gölbaşı ise şöyle konuştu:
“Şu anda ekmek yapıyoruz. Yayla hayatı çok güzel. Burada hayvancılık yapıyoruz. Köyde ot olmadığı için yaylaları tercih ediyoruz. Peynir ve sütlerimizi sattık. Kışlık ihtiyacımız olan peynir, tereyağı ve yoğurt gibi ürünlerimizi hazırladık. Birkaç gün sonra da evimize döneceğiz.”