Uzmanlar, yeni tip koronavirüse yakalanma riski daha yüksek olan kalp damar, böbrek ve kanser hastalarını kendilerini evde izole etmeleri konusunda uyararak, bu süreçte almaları gereken önlemlere ve tedavi süreçlerine ilişkin önerilerde bulun
İSTANBUL (AA) - Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Öğretim Üyesi ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Oğuz, AA muhabirine, kronik böbrek hastalıklarının böbreklerin glomerüler filtrasyon hızına (GFR) göre 5 evrede sınıflandırıldığını, hastalık evresi ilerledikçe başta kalp damar olmak üzere iskelet ile immün sistemlerinin de bozulmaya başladığını söyledi. Prof. Dr. Oğuz, yapılan çalışmalarda, hastalardaki hücresel ve hümoral immün sisteminin bozulmasına bağlı olarak viral ve bakteriyel enfeksiyon riskinin belirgin şekilde arttığının gözlemlendiğini belirtti.
Kronik böbrek hastalığına eşlik edebilen başka kronik hastalıkların zayıflayan immün sisteminin daha da bozulmasına yol açarak enfeksiyona yakalanma riskini artırdığına dikkati çeken Oğuz, riski artıran diğer etkenleri ise "böbrek yetmezliğinde uygulanan hemodiyaliz, periton diyalizi ve kendine özgü enfeksiyon riski bulunan böbrek nakli tedavileri" şeklinde sıraladı.
"Ev hemodiyalizi yaygınlaştırılmalı"Prof. Dr. Oğuz, haftanın 2-3 günü hemodiyalize giren hastaların, diyaliz merkezine gidip gelirken enfeksiyon kapma riski bulunduğunu aktararak, "Ancak, son yıllarda hemodiyalizin evde uygulanabilen bir modeli geliştirildi ve Türkiye'de uygulanmaya başlandı. 'Ev hemodiyalizi' denilen bu model, merkezdeki hemodiyalizden daha etkin olmasının yanında salgınlarda da bireyin evinde izole kalarak hastalıktan korunmasını sağlıyor. Ayrıca, evde uygulanan periton diyalizine girenlerde de enfeksiyon riski daha düşük. Bu diyaliz modellerinin yaygınlaştırılması toplum sağlığı açısından önem taşıyor." diye konuştu.
Böbrek nakli olan hastaların kronik rahatsızlıkları tedavi edildiği için enfeksiyona yakalanma risklerinin azaldığını dile getiren Oğuz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ancak uygulanan immünsupresif tedaviye bağlı olarak özellikle ilk 6 ay her türlü enfeksiyon riski de ciddi oranda artmaktadır. Ayrıca, böbrek fonksiyonları bozulmaya başlayan olgularda kronik böbrek hastalığına özgü enfeksiyon riski yeniden ortaya çıkmaktadır. Bu olgularda immünsupresif tedavi azaltılsa bile bu tedaviye bağlı enfeksiyon riski devam etmektedir. Dolayısıyla, bu hastaların Kovid-19'dan korunmak için Sağlık Bakanlığının önerdiği 14 kurala uymaları zorunludur. Ancak, evre 3, 4 ve 5'teki böbrek hastalarına 14 kural arasındaki 'Bol sıvı tüketin.' maddesi önerilmemektedir. Çünkü bu evrelerdeki hastaların böbrek fonksiyonları bozuk olduğu için üre kreatinin atılımının yanında idrar yoluyla sıvı atılımı da bozulmuştur. Bol sıvı tüketirlerse bu sıvı vücutta kalarak hipertansiyon ve kalp yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Ayrıca, su ve çay gibi solüt içeriği zayıf sıvıların bol alınması da hiponatremi denilen çok tehlikeli sıvı-elektrolit bozukluklarına yol açabilir. Bu hastalara verilecek sıvı miktarı 24 saatte çıkarılan idrar miktarı+500-100 cc şeklinde hesaplanmalıdır. Eğer olgularda ishal ya da aşırı terleme varsa bu miktar kontrollü şekilde artırılabilir."
Evre 1'deki hastaların böbrek fonksiyon bozuklukları olmadığı için bol sıvı tüketebileceklerini söyleyen Oğuz, evre 2'deki hastaların ise böbrek fonksiyonları hafif bozulduğu için bu öneriyi kontrollü uygulamaları gerektiğinin altını çizdi.
"Zorunlu olmadıkça böbrek nakli ertelenmelidir"Prof. Dr. Yusuf Oğuz, salgın sürecinde, kronik böbrek hastaları ile böbrek nakli olanların belli aralıklarla gittikleri doktor kontrollerini sağlık durumlarına göre erteleyebileceklerini belirterek, diyaliz merkezine gitmesi gereken hastalara ise şu önerilerde bulundu:
"Hemodiyaliz hastaları, belirli aralıklarla diyaliz merkezine gitmek zorundalar. Salgında, servislerle merkezlere getirilip götürülen bu hastaların aralarında sosyal mesafenin korunmasına dikkat edilmelidir. Geçmişte hasta mahremiyetine saygı için hasta yatakları arasına konulan paravanlar bu dönemde bulaşıcılığı önleme yönünden faydalıdır. Bu uygulamaya titizlikle devam edilmelidir. Hastalarla birebir temasta bulunan personelin koruyucu elbise giymesi, özellikle hemşirelerin siper maske takması gerekir. Böbrek nakli, zorunlu olmadıkça ertelenmelidir. Nakil sonrası uygulanacak yoğun immünsupresif tedavi özellikle ilk 6 ayda enfeksiyonun bulaşma riskini artıracaktır. Bu nedenle nakil merkezlerinin böbrek naklini salgın sonrası güvenli bir zamana bırakması enfeksiyon riskinin azaltılması açısından önem taşır."
Kovid-19'un böbrek hastalarında viral pnömoni yaparak mortaliteyi artırdığını aktaran Oğuz, virüsün böbrekleri doğrudan etkilediğine dair bir bilgi henüz bulunmasa da viral pnömoni nedeniyle hastanın genel durumunun bozulması ve yoğun bakım ünitesinde kalması sonucunda böbreklerin dolaylı yoldan etkilenmesi ve akut böbrek yetersizliği gelişmesi risklerinin bulunduğunu ifade etti.
"Kanser tedavisi almayan hastaların rutin takipleri ertelenebilir"SBÜ Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, kemoterapi görmesi gereken kanser hastalarında tedavi başlangıcı ve devamı için Kovid-19'un engel teşkil etmediğini belirtti.
Prof. Dr. Karadurmuş, kanser hastalarının Kovid-19'dan korunması için almaları gereken tedbirleri şöyle sıraladı:
"Şu an için kanser tedavisi almayan ve aktif yakınması olmayan hastaların rutin takipleri ertelenebilir. Aktif tedavi alanlar için hastanın ve kurumun durumuna göre tedavi ve tetkik randevuları değerlendirilir. Kemoterapi sürecinde kan sayımı düşeceği ve riskli grupta olunacağı için evde kalmak ve mümkün olduğu kadar az insanla temas etmek doğru olacaktır. Hastane girişinde hasta ve yakınının maske takması uygundur ancak zorunlu değildir. Sosyal mesafeyi korumak daha önemlidir. Kemoterapi ünitelerinde el dezenfektanı bulundurulması önerilir. Sadece hastanede değil ev şartlarında da eller sık sık yıkanmalıdır. Kalabalık ortamlardan uzak durulmalıdır. Hastaneye gelirken, mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarının kullanılmaması, kullanılması gerekiyorsa da 1 metrelik mesafenin korunması, öksüren ve hapşıran kişilerden uzak durulması gerekir."
Hayati olmayan durumlar için sağlık kuruluşuna gidilmemeliİstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barış İkitimur, yaş arttıkça Kovid-19'un daha ciddi seyrettiği, yoğun bakım yatışı ve ölüm riskinin anlamlı bir şekilde artığı bilindiği için 65 yaş ve üstü bireylerin toplumdan izolasyonunun önemli ve yerinde bir hamle olarak görülmesi gerektiğini söyledi.
Yaşlı bireylerde takip gerektiren birçok kronik hastalık bulunabileceğini ancak hipertansiyon, diyabet, koroner kalp hastalığı ve kalp yetersizliği gibi durumların Kovid-19'a yakalanma riskindeki artışla ilişkili olduğunun unutulmaması gerektiğini hatırlatan İkitimur, bu nedenle, kronik hastalığı olanların rutin kontroller için sağlık kuruluşlarına gitmelerini kesinlikle önermediklerini vurguladı.
Dünyadaki örneklere bakıldığında Kovid-19'a dair olguların azımsanamayacak derecedeki kısmını, başka nedenlerle hastanelere başvuranların oluşturduğunu aktaran İkitimur, şöyle konuştu:
"Yani, riskli gruptaki yaşlılar ile kronik hastalığı olanlar, hayati olmayan durumlar için sağlık kuruluşlarına gelerek virüs bulaşma risklerini artırıyorlar. İlaç raporlarının otomatik uzaması ve kronik kullanılan ilaçların reçeteye ihtiyaç duyulmadan alınabilmesi gibi yerinde tedbirler ülkemizde de yürürlüğe girdi. Hastalarımıza düşen, mevcut rahatsızlıklarına bağlı şikayetlerinde belirgin bir değişiklik olmadığı sürece tedavilerine aynen devam etmeleri, rutin kontrol ve takip için sağlık kuruluşlarına bu süreçte olabildiğince başvurmamalarıdır. Danışmaları gereken durumlar olursa, öncelikle branş hekimlerine, bu mümkün değilse aile hekimlerine telefonla ulaşarak, sağlık kuruluşuna gitmeye değer bir durum olup olmadığına ilişkin fikir alabilirler. Kalp damar hastalarımız da hekimlerinin son ayarladığı şekilde tedavilerine devam etmeliler. Salgın nedeniyle kardiyovasküler hastalıklarda kullanılan ilaçlarında değişiklik yapmamalılar."
Doç. Dr. İkitimur, kalp damar hastalarının rutin hayatlarında uyguladıkları beslenme düzenini salgın sürecinde de devam ettirmelerini önererek, "Örneğin bir hipertansiyon ya da kalp yetersizliği varsa tuza dikkat etmek, diyabet ve dislipidemi, hiperkolesterolemi gibi kan yağlarında bozukluklar söz konusuysa verilmiş diyet tavsiyelerine uymaya devam etmek iyi fikirdir." dedi.
"Kovid-19, kalp yetersizliği gelişme riskini artırıyor"Evde kalınan süreçteki fiziksel hareketsizliğin yalnızca kalp hastalarını değil tüm bireyleri ilgilendirdiğini belirten İkitimur, evde her gün 20-30 dakika yapılabilecek tempolu yürüyüşün dahi hareketsiz kalmaktan çok daha iyi bir seçenek olacağını ifade etti.
İkitimur, kalp damar hastalarının bu süreçte misafir kabul etmekten özellikle kaçınmaları gerektiğinin altını çizerek, şöyle konuştu:
"Ateş, kuru öksürük ve solunum sıkıntısı gibi şikayetlerle seyreden Kovid-19, mevcut kalp hastalığı olanlarda kalp yetersizliği gelişme ya da varsa kötüleşme riskini artırmaktadır. Kalp damar hastalığı olanlarda enfeksiyon esnasında mevcut damar darlıklarını oluşturan patolojilerin kötüleşmesi ya da akut koroner sendrom denilen, yeni başlayan ya da kötüleşen göğüs ağrısıyla seyreden ve kalp kriziyle sonuçlanabilen durumun meydana gelme riskini artırabilir. Bu nedenle, kronik hastalığı olanlar hastalık kapma risklerini en aza indirmek için kendilerini iyi izole etmelidir."
Doç Dr. Barış İkitimur, Kovid-19'a yakalanmamak adına hastaların aldıkları ek ilaç ve gıdaların kullandıkları mevcut ilaçlarla etkileşim yaratabileceğine dikkati çekerek, "Böyle uygulamalardan kaçınmalılar. Düzenli ve dengeli beslenmek, uyku düzenine dikkat etmek, önceden var olan ilaç tedavilerine uyum göstermek ve hareketsiz kalmamak bu hastalıkla mücadelede elimizde olan yöntemlerdir." diye konuştu.
Kalp damar hastalarına, salgın sürecinde artış gösteren stres ve endişeden uzak kalmaları için günlük hayatlarını dolduracak, evde yapabilecekleri aktiviteler bulmalarını öneren İkitimur, gündemde yer alan salgın haberlerine kendilerini sürekli maruz bırakmamalarını, aile üyeleri, dostları ve tanıdıklarıyla düzenli olarak görüntülü iletişime geçip, toplumdan izole oldukları ve yalnız bırakıldıkları gibi negatif düşüncelerden uzaklaşmalarını tavsiye etti.
Muhabir: Elif Küçük