Türkiye salgının gölgesinde buruk bir bayram sabahına uyanacak

Gündelik hayatı yeniden şekillendiren koronavirüs salgını, asırlardır süregelen bayram geleneklerini de sekteye uğrattı.

Genel 23.05.2020 11:55:46 0
Türkiye salgının gölgesinde buruk bir bayram sabahına uyanacak
Tarih: 01.01.0001 00:00

İSTANBUL (AA) - Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını tedbirleri kapsamında, Türkiye'nin 81 ilinde arife gününden başlayıp Ramazan Bayramı boyunca uygulanacak sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle vatandaşlar bu yıl bayramı buruk şekilde karşılayacak.

Kovid-19 salgını kapsamında alınan tedbirler ve uygulamaya konulan kısıtlamalar, ulaşımdan sanayiye, sağlıktan eğitime, üretimden tüketime, ekonomiden dış politikaya kadar birçok alanda hayatı yeniden şekillendirirken, şenlik havasında geçen bayramları da etkiledi.

İslam alemi, bir yandan "onbir ayın sultanı" rahmet, bereket ve mağfiret ayı ramazanın ardından bayrama kavuşmanın sevincini yaşarken, bir yandan da bayramı salgının gölgesinde geçirecek olmanın burukluğunu hissediyor.

Pandemi, bayram namazı ve kutlamaları ile asırlardır uygulanan aile büyüklerini ziyaret etme ve el öpme, misafir karşılama ve ikramda bulunma, bayramlık kıyafet giyinme, çocuklara şeker ve harçlık verme gibi birçok geleneği bu Ramazan Bayramı'nda sekteye uğratacak.

Bayram namazı kılınamayacak, asırlık gelenekler uygulanamayacak

Diyanet İşleri Başkanlığının Kovid-19 tedbirleri kapsamında camilerdeki toplu ibadet ve faaliyetlere ara vermesi nedeniyle bayram namazı da kılınamayacak. Bayram sabahları hıncahınç dolan Süleymaniye, Sultanahmet, Eyüp Sultan, Büyük Çamlıca ve Fatih başta olmak üzere ülkedeki tüm camiler tarihi bir sessizliğe bürünecek. Namazın ardından cemaatin birbirleriyle bayramlaştığı, lokum ve şekerlerin ikram edildiği cami avlularında mahzunluk hakim olacak.

Sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle arife günü ve bayram sabahı yapılamayacak olan kabir ziyaretleri de arife öncesinde yapılabilecek. Sadece şehit yakınları ve refakatçileri bayramın birinci günü şehitlikleri ziyaret edebilecek.

Aile büyüklerinin evlerinde toplanıldığı, hem göze hem mideye hitap eden, özenle hazırlanan büyük sofralarda 7'den 70'e tüm aile bireylerinin bir arada yemek yiyip sevincini paylaştığı Ramazan Bayramı, bu yıl buruk geçecek. Herkesin kendi evinde çekirdek ailesiyle geçireceği bu bayramda, sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle bayramların olmazsa olmazı ziyaretler ve el öpme adeti de yapılamayacak.

Bayram alışverişi için akla ilk gelen yerlerden olan ve arife günü vatandaşların doldurduğu Eminönü'ndeki Mahmutpaşa ve Mısır Çarşısı da sokağa çıkma kısıtlamasının ilk gününe denk gelmesi nedeniyle boş kalacak.

Salgın, bayramların önemi bir kez daha hatırlatacak

Bayramın burukluğunu en çok da çocuklar ve yaşlılar yaşayacak. En güzel kıyafetlerini giymek için heyecanla bayramı bekleyen çocuklar, şeker ve harçlık toplayamayacak.

Çocuklarının ve torunlarının gelmesini dört gözle bekleyen ve kalabalık bayram sofralarının mimarı olan yaşlılar ise hayatlarında ilk kez böyle bir bayrama tanıklık edecek. Belki de salgın, son yıllarda tatil olarak değerlendirilen ve ziyaretlerin azaldığı bayramların önemini bir kez daha hatırlatacak.

Bayram boyunca uygulanması planlanan sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle vatandaşlar bu yıl, bir arada bulunmanın tadına varamayacak olmanın hüznü ve mahzunluğuyla Ramazan Bayramı'nı bekliyor.

Şair Abdurrahim Karakoç'un "Bayramlar Bayram Ola" şiirinde yer verdiği gibi, "Ana, bu bayram mı? Aman çok ayıp/Çocukken gördüğüm bayramlar hani?/Mübarek elleri öpüp, koklayıp/Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?/Hani ya o özlem, hani ya o tad?/Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat/Haftalar öncesi her gün, her saat/Babamdan sorduğum bayramlar hani?" dedirtecek buruk bir bayram sabahına uyanılacak.

"Kaynaşmak ve paylaşmak zamanıdır bayramlar"

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdulkadir Emeksiz, AA muhabirinin bayram geleneklerine ilişkin sorularını yanıtlarken, Müslümanların dini bayramları olan Ramazan ve Kurban bayramlarının birleştiriciliğine vurgu yaptı.

Bayramlarda, din ve sosyal normların aynı düzleme geldiğini dile getiren Emeksiz, "Bayram sosyalleşmektir, sosyalliğin kimyası içinde insanın kendini bulmasıdır. Kolektif hafızanın canlandırılması, insanların iletişimi ve irtibatı, birbirinden haberdar olması, büyüğün, küçüğün sayılıp sevilmesinin vesilesidir. Kaynaşmak ve paylaşmak zamanıdır bayramlar. Sofrada bir araya gelmek, sevinci çoğaltmaktır. Hazırlık aşamalarında heyecan, kutlamalarda duygu birliği yaşamaktır." ifadelerini kullandı.

Emeksiz, Ramazan Bayramı'nın, ayın hilalden hilale devrini tamamladığı süreçte günden güne yaklaştığını daha yakından hissettiren, arife gününde kabir ziyaretleriyle hazırlıkların tamamlandığı ve bayram namazının, erken başlayan günün ve bayramlık kıyafetlerin gözlendiği bir bayram olduğunu anlattı.

Türklerde İslamiyet öncesinden bugüne bayram gelenekleri

Türklerin İslamiyet öncesinde de bayramları olduğunu aktaran Emeksiz, Hunlar'da devlet büyüklerinin her yılın başında hükümdarın karargahında, beşinci ayda da Ötüken'e yakın bir yerde toplanıp Tanrı adına kurban kestikleri ve büyük törenler tertip ettiklerinin, Göktürkler'de de halkın beşinci ayın ilk yarısında Gök Tanrı'ya ve yerin ruhlarına kurban kestiklerinin bilindiğini, Dede Korkut metinlerinde görülen Bayındır Han'ın düzenlediği toy merasimlerinin de bayram olarak görülebileceğini kaydetti.

Prof. Dr. Emeksiz, İslamiyet açısından bakılınca Hz. Peygamber'in Medinelilerin eski bayramlarını kaldırıp, Ramazan ve Kurban bayramlarını teşvik etmesinden beri merasimlerle oyunlarla ve sohbetlerle bayramların kutlandığını aktararak, şöyle devam etti:

"Selçuklu saraylarında da ihtişamı vardı bayramların Osmanlı saraylarında da. Hırka-i Saadet Dairesi'nden başlayıp mehterlerin arz-ı endam ettiği, hediyelerin sunulduğu meydanlara ve halka kadar renkli, bayram kelimesinin anlamına yakışır şekilde neşeliydi. Kutlu olduğu için kutlanırdı bayramlar, tebrike değer olduğu için tebrik edilirdi. 15. ve 16. yüzyıldan itibaren örneklerini gördüğümüz Iydiyyeler (Bayramiyyeler) şairlerin harçlıklarını çıkarma vesilesiydi. Devlet kademelerinin teşrifatlarında hediyeler, bahşişler, el öpmeler ve türlü bayram adetleri bu şiirlerin de konusu olabilmiş hayatın konusu olduğu gibi. Mehter musikisi ile beraber mesire yerlerinde, semai kahvehanelerinde düzenlenen fasıllar renkli sahneler oluştururken, dini musiki alanında bayrama mahsus bayram salası, temcid ve ilahiler okunurdu. Bekçi babaların 'ramazan-name' tabir edilen eserlerde örneklerini gördüğümüz, ramazan boyunca davulcu eşliğinde insanları sahura kaldırmak üzere sokak sokak gezdiklerinde okudukları şiirler ramazanla, bunların bir kısmı da bayramla ilgili olmuştur."

İstanbul'da ramazan eğlencesinin adresi Direklerarası ve kahvehaneler

İstanbul'da bayramların gözde mekanlarına da değinen Emeksiz, "İstanbul'da, ramazan boyunca eğlencenin ve sosyalliğin mekanı Direklerarası ve meddahların, Karagöz temsillerinin, musiki fasıllarının eksik olmadığı kahvehanelerdi. Bayram neşesinin en iyi hissedildiği yerler ise şüphesiz meydanlardı. Bayram günleri çocukların ve büyüklerin toplanıp eğlendikleri yerlere bayram yerlerine eski edebiyat dilinde 'ıydgah' denirdi. Osmanlı'da İstanbul'un Fatih, Sultanahmet taraflarının Kadırga'da Cinci, Şehremini'de Saray Meydanı, Haliç Feneri'nde iskele civarı ve Şeyh Vasfi'yi, Cenap'ı yetiştiren Fethiye ile Çarşamba arasındaki küçük ve tümsek meydan meşhur bayram yerleriydi. Her vilayetin, her beldenin kendine mahsus ve geleneğin güncellenmesiyle değişen kutlamaları vardı." diye konuştu.

Prof. Dr. Emeksiz, Prof. Dr. Mustafa Koç'un yayıma hazırladığı Cemaleddin Server Revnakoğlu arşivinden Osmanlı'nın son devrinin bayramlarını anlatan şu notları aktardı:

"Ailelerinin kudret derecesine göre yapılmış bayramlıkları giydirilerek buralara getirilen çocuklar asma ve kayık salıncaklarda sallanırlar. Havai vagonlar halinde yükselip alçalan dönme dolaplara, tellere binerler, kalın mihveri etrafında durmadan devreden zurnalı, darbukalı 'atlı karaca' yahut daha umumi adıyla 'atlı karınca'larda dönerler. Ellerindeki macun, horoz, düdük şekerlerini azar azar yalayarak süslü merkepler üstünde masumane bir tefahurla meydanda gezerler. Bodur çadırlarda teşhir edilen ve kapısı önündeki zilli çığırtkandan sağ ve canlı olduklarını öğrendikleri acip mahlukları seyre dalarlar. Salıncaktaki çocukların, oyuncakçıların, kaynana zırıltılarından, zilli maşa, darbuka, kursak düdüğü, trampet, halkalı def ve klarnet seslerinden müzik mahşeri halini alan bu meydanlar binbir renk ve manzara arz ederdi. Bu itibarla 'iydgah' bayram yerleri pek eskiden beri dikkati celbedegelmiştir."

"Tatil düşüncesi düşlerde kalacak, gelenek de geleceği bekleyecek"

Bu yıl ramazanın salgının gölgesinde geçtiğini dile getiren Emeksiz, "(Nerede o eski bayramlar?) Bir soru olmaktan çok arayıştır, beklentidir ve bütün devirlerde bazen yazı konusu, çoğunlukla da sohbet vesilesi olarak söylenmiş bir serzeniştir. Belki bu yıl olduğu kadar hiçbir dönemde bu arayış bu kadar gerçek ve derinden hissedilmiş bir arayış olamamıştır diyeceğiz. Rüyada konuşamamak gibi varlıkta yokluk yaşanacak belki." dedi.

Şehirlerin düzeni, mahallenin ve sokağın yapısının değişmesinin bayram geleneklerini de değiştirdiğine dikkati çeken Emeksiz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kendi mecrası içinde ve daha yavaş seyreden bu farklılık bu defa çok keskin ve hızlı bir değişim gerektirdi. Bayram günlerinin nasıl değerlendirileceği tercih olmaktan çıktı. Bayram geleneklerinin hemen hepsi bir araya gelmeyi, sosyalleşmeyi gerekli kılarken, uygulanan tedbirler dolayısıyla uzak durma mecburiyeti var. Bayramları tatil fırsatı olarak görenlerin seçimi de anne babanın, büyükanne, büyükbabanın, aile büyüğünün evinde toplanmanın, bayram sofrası kurmanın, çocukların bayramlık elbise ve harçlıklarının, oyunların, eğlencenin, sohbetin tercihinde olanların özgürlüğü de olamayacak bu bayramda. Tatil düşüncesi düşlerde kalacak, gelenek de geleceği bekleyecek. Sosyalleşme, sosyal medyaya kalacak. Emojiler ve kopyalanan kalıplar aktarılacak daha çok bu bayramda. El öpmeye yetemese de görüntülü görüşmeler ve kısa video paylaşımları artacak parmakların."

Prof. Dr. Emeksiz, "Evde kal" günlerinin insanlara kendini bulma fırsatı sunduğunu, bu düşünme ve sınırların, duyulan özlem ve arayışların, geleneklerin canlanmasını sağlayabileceğini, gelecek bayramlar biriktirilen "keşke" tohumlarının boy verdiği neşeli günlere dönebileceğini ifade etti.


Anahtar Kelimeler: