İSTANBUL (AA) - Suç duyurusuna ilişkin Çağlayan Adliyesi önünde düzenlenen basın açıklamasına, Öztürk'ün eşi Emine Öztürk ve avukatları katıldı.
Avukat Mete Gençer, gazetecilere yaptığı açıklamada, 3 senedir BAE'de tutuklu Türk vatandaşı Mehmet Ali Öztürk'e ilişkin olayın sorumluları olan BAE'nin ilgili yetkilileri hakkında Adalet Bakanlığı'na gönderilmek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduklarını söyledi.
Mehmet Ali Öztürk'ün bakliyat üzerine çalışan bir iş insanı olduğunu ve Mersin'de ticaret yaptığını, aynı zamanda da bir sivil toplum kuruluşu görevlisi olduğunu aktaran Gençer, Öztürk'ün kurucusu ve başkanı olduğu Türkmen-Der vasıtasıyla Afrika, Irak ve Suriye'de pek çok mazluma yardım ettiğini dile getirdi.
Eşi Emine Öztürk'le birlikte ticari amaçla gittiği Dubai'de Gulfood Gıda Fuarı'nın üçüncü günü başına siyah torba geçirilip elleri kelepçelenerek haksız bir şekilde gözaltına alındığını anlatan Gençer, şunları kaydetti:
"Çölde bir yere götürülüyor ve 1 sene boyunca kendisinden hiçbir şekilde haber alınamıyor. Eşi, ertesi gün bırakılıyor ancak kendisinden aylarca haber alınamıyor. Bu süreçte birçok işkenceye maruz kalıyor. Kendisine Türkiye ve Cumhurbaşkanımız aleyhine bazı beyanlar vermesi konusunda baskı yapılıyor. Kendisi bu konuda istenenleri söylemiyor ve 'Bunun muhatabı ben değilim, bana böyle sorular sormayın.' diyor. Ayrıca Türkiye-Katar ilişkileri, Türkiye'nin Suriye'deki rolü gibi soruları sorarak kendisinden işkence altında zorla beyan almaya çalışıyorlar. Kendisi 50 gün boyunca soğuk odada dövülerek, sürekli kameralar karşısında bu ifadeleri vermeye zorlanıyor ve işkencelere rağmen hiçbir şekilde bu ifadeleri vermiyor."
Gençer, "Sonra 'Sen Suriye'deki Türkmenlere değil de teröre yardım ediyorsun.' şeklinde ithamlarla Türkçe bilmeyen bir tercüman gönderilerek kurmaca bir yargılama yapıldı. Büyükelçilik, Viyana Sözleşmesi gereği duruşmalara taraftır ve girebilir. Abu Dabi büyükelçimiz duruşmalara alınmadı. Orada anlaştığımız meslektaşımıza da kendisiyle görüşme fırsatı verilmeyerek, Öztürk bir yargılama sonucu müebbet hapse mahkum edildi." diye konuştu.
Avukat Mete Gençer, Mehmet Ali Öztürk'ün bu süreçte Fırat Üniversitesi'nden burslu olarak gittiği Amerika'da yazılım mühendisliği okuyan oğlu konusunda da tehdit ve işkence gördüğünü dile getirerek, "Orada da Amerika'nın ilgili emniyet kuruluşları FBI ve diğer kuruşular oğlunu 1 hafta boyunca sorguluyorlar, görüntülerini alıyorlar ve bunu BAE'ye gönderiyorlar. Kendisini oğluyla da tehdit ediyorlar. 'Oğlun elimizde, bırakmayacağız, dediklerimizi söyle.' diyorlar. Daha sonra oğlu eğitimini yarıda bırakıp Türkiye'ye gelmek zorunda kaldı. Bu konunun ilgilerine ilişkin suç duyurusunda bulunduk." ifadelerini kullandı.
"Adil yargılama ihlaliyle ilgili suç duyurusunda bulunduk"Avukat Gülden Sönmez ise sadece BAE'nin değil ABD'nin de Öztürk ailesinin üyelerine yönelik suçlamaların söz konusu olduğunu söyledi.
Abdullah Öztürk'ün ABD'de FBI tarafından sorgulandığı görüntülerin babası Mehmet Ali Öztürk'e gösterildiğini ve oğlunun ölümüyle tehdit edildiğini anlatan Sönmez, başvuruya ilişkin şu bilgileri verdi:
"Mehmet Ali Öztürk'e yapılan işkenceler, Öztürk ailesinin tüm üyelerinin hukuksuz ve keyfi bir şekilde tutulmaları, yine Öztürk'ün daha sonraki süreçte cezaevindeki kötü koşullar, darp ve diğer muameleler, avukat tutma ve tercüman imkanına kavuşamaması, savunma hakkını kullanamaması gibi yargılama sürecine dair adil yargılama ihlaliyle ilgili suç duyurusunda bulunduk. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığımız başvuru, hukuk mücadelemizde sadece bir adım. Kimler hakkında suç duyurusunda bulunduk? Birincisi, BAE'e aslında bu tür suçların baş sorumlusu olan Halid bin Muhammed bin Zayed Al Nahyan hakkında bir suçlama gerçekleştirdik. İkincisi, yine bin Zayed emirlik ailesinden Tahnoun bin Zayed Al Nahyan hakkında ki bu kişi aynı zamanda BAE'nin güvenlik kurulu üyesi olan ve istihbaratın da kendisine bağlı olduğu üst düzey bir yönetici. Yine BAE'nin istihbaratının başında olan Halid bin Muhammed hakkında başvuruda bulunduk. Bunları üst sorumlular olarak suçladık ve haklarında tutuklama talep ettik. Yine Mehmet Ali ve Emine Öztürk'e yönelik süreçte rolleri olan, tespit edilebilecek bütün şahıslar da bu başvuruda suçladığımız kişiler arasında."
Avukat Gülden Sönmez, "İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından iddianameyi hazırlayarak derhal yargılamanın başlatılmasını ve sorumlular hakkında İnterpol kararıyla yakalama kararı verilmesini istiyoruz. Bu şahıslar her nereye giderlerse gitsinler tutuklanarak Türkiye'ye teslim edilmelerini istiyoruz. Onlar hakkında işkence suçundan yargılamanın başlamasını talep ediyoruz. Mehmet Ali Öztürk'ün özgürlüğüne kavuşması için siyasi, hukuki; ulusal ve uluslararası bütün kurumları 1025 gündür devam eden bu zulmün son bulması için çaba sarf etmeye davet ediyoruz." çağrısında bulundu.
"Çöl ortasında bir odanın içinde eşimi son kez gördüm"Öztürk'ün eşi Emine Öztürk de gözaltına alınma anında yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Fuarın üçüncü günü sabah kahvaltı yaparken 5-6 kişi etrafımızı birdenbire sardılar. Eşimin telefonunu aldılar. 'Kimsiniz?' dedim. 'Soru sorma.' dediler. Hemen bizi alıp odamıza çıkarttılar. Bir grup odamıza girmiş bekliyordu. 'Eşyalarınızı toplayın, gidiyoruz.' dediler. Aşağı lobiye indirdiler, orada bir grup daha bizi bekliyordu. Onlar da etrafımızı sardı. Türk arkadaşlardan birini görünce bağırdım, 'Konsolosluğa haber verin.' dedim. Dışarı çıkartıp elimize kelepçe taktılar. Gözlerimizi kapattılar. Zırhlı araçlara bindirip götürdüler. 1 saat gittik. 'Gözümü açın' diye arabada ağladım. Bir ara gözlerimi açtılar, çölün ortasında gidiyorduk. 'Bunlar mafya, bizi öldürmeye götürüyorlar.' diye düşündüm. Sonra tekrar gözlerimi kapattılar. Gittik, arabadan indirdiler. Gözlerimi açtığımda bir odanın içinde karakol gibi bir şey yazmıyordu. Pasaportlarımızın resmini çektiler. Orada eşimi son kez gördüm. Orada 1,5 gün kaldım. Gözlerim kapalı ve ellerim kelepçeli şekilde sabah beni havaalanına götürdüler.
O gün Türkiye'ye döndüğünü aktaran Öztürk, olayın ardında 3 ay sonra eşinin kısa bir telefon görüşmesinde sesini duyduğunu ama kendisini hiç görmediğini dile getirdi.
Mahkemenin 1 yıl sürdüğünü, eşine savunma hakkının verilmediğini, avukatların duruşmalara alınmadığını ve büyükelçilikle görüştürülmediğini kaydeden Öztürk, "Eşimin nerde olduğunu bilmedik. Ne elçiliğimiz ne hiç kimse bilgi alamadı. Mahkemeden bir yıl sonra Abu Dabi'de bir cezaevine nakledildiğini öğrendik." diye konuştu.
Öztürk, zor bir süreç geçirdiklerini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Şok geçirdim, uzun bir süre atlatamadım. Hala da korkuyorum. Evimde tek kalamıyorum. Küçük bir kızım var, onun psikolojisi çok kötü oldu. Her gün babasını sayıklıyor. Babasını yurt dışında çalışıyor olarak biliyor. Oğlumun da Türk arkadaşlarıyla Amerika'da kaldığı evi polisler basmışlar. Telefonlarını, bilgisayarlarını almışlar. Oğlumu götürmüşler. 'Üye olduğunuz herhangi bir dernek var mı, Müslüman gruplarla görüşüyor musunuz?' gibi sorular sormuşlar. 5-6 saat sorguda tutmuşlar. Tekrar evine göndermişler. Oğlumu Türkiye'ye getirmeye çalıştık, orada tuttular. Bir süre sonra izin verdiler. Sonra gelebildi. Eşimi oğlumuzla tehdit ettiler. Eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Babasıyla ilgili de sorular sormuşlar. Hepsini reddetmiş."
Zeynep Rakipoğlu, Başak Akbulut Yazar