'Terörün yeni yüzü: aşırı sağ'

Prof. Dr. Küçükcan 'Terörle mücadele çalışmalarına bakıldığında, aşırı sağcılar tarafından bir terör saldırısı olsa, 'Psikolojik hastalığı var.' gibi argümanlar gündeme getiriliyor.' dedi.

Genel 22.10.2019 16:52:11 0
Tarih: 01.01.0001 00:00

İSTANBUL (AA) - Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Talip Küçükcan, "Terörle mücadele çalışmalarına bakıldığında beyazların üstünlüğünü ve aşırı sağ aşırıcılığa çok eğilmediğini görüyoruz. Ne zaman aşırı sağcılar tarafından bir terör saldırısı olsa, 'Psikolojik hastalığı var.' gibi argümanlar gündeme getiriliyor." dedi.

Dünyanın farklı coğrafyalarından küresel fikir liderlerini, akademisyenleri bir araya getiren ve "Küreselleşmenin Krizi: Riskler ve Fırsatlar" başlığı altında konuların ele alındığı TRT World Forum, İstanbul Kongre Merkezi'nde devam ediyor.

Küçükcan, "Terörün Yeni Yüzü: Aşırı Sağ" başlıklı oturumda, aşırı sağcılıkla ilgili terörist faaliyetler konusunda araştırmanın çok az olduğuna değinerek, yeni bir terörizm tanımı yapılması gerektiğini dile getirdi.

Aşırı sağcılıkta bir uyanış olduğuna işaret eden Küçükcan, "1930'lu yıllara bir dönüş var gibi görünüyor. Bu, popülizm fikriyle de ilişkili. Bu kavramlara daha aydınlanmış bir şekilde bakmamız gerekiyor. ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde şiddete dayalı eylemler aşırı sağcılar tarafından yapılıyor, dini nedenlerle harekete geçmiyorlar." diye konuştu.

Küçükcan, 11 Eylül'ün bir dönüm noktası olduğunu, yayın ve söylemlere bakıldığında dinle ve Müslümanlarla ilgili olduğunun görülebileceğini belirterek, şunları söyledi:

"Afganistan ve Irak'ın işgali bu şekilde meşrulaştırıldı. Terörizmle savaş, Müslümanlarla, İslam'la savaşla neredeyse bir tutuldu. Ayrı tutanlar da oldu ama seçici bir okuma oldu terörizm konusunda. İslam dünyasına baktığımızda şiddetin İslam adına bir gerekçesi yok. Seçici okumaya rağmen tek yönlü bakış var. Ana akım medya, siyasi söylem tarafından bu vurgulanıyor. Şiddetten kaynaklanan birçok ölüm çoğunlukla aşırı sağcı beyazlar tarafından yapılıyor."

Avrupa'da göçmenleri Avrupa kimliği açısından tehdit gören gruplar olduğunu ifade eden Küçükcan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Yapısal sorunlara bakmak lazım ama bu küreselleşmenin bir başarısızlığı. Küreselleşme insanları, farklı kültürleri, medeniyetleri bir araya getirmeli ama rahatsızlık da yaratıyor. Felsefi açıdan, siyasi açıdan bakmamız lazım. Batıda azınlıklara fiziksel saldırılar neredeyse her gün, her yerde karşılaştığımız bir hale geliyor. Popülist partiler de bu konuda sorumluluk üstlenmeli. Aşırıcı terörü görmezden gelirseniz, daha fazla insanın öldüğünü görürsünüz. Terörle mücadele çalışmalarına bakıldığında, beyazların üstünlüğünü ve aşırı sağ aşırıcılığa çok eğilmediğini görüyoruz. İfade özgürlüğünü kısıtlamaya çalışmıyoruz, sadece şiddete yol açabilecek ve masum insanları öldürebilecek şeylerin kısıtlanması gerektiğinden bahsediyoruz. Ne zaman aşırı sağcılar tarafından bir terör saldırısı olsa, 'Psikolojik hastalığı var.' gibi argümanlar gündeme getiriliyor. Bunun ötesine bakmalıyız. İdeolojik bazı sıkıntılar da var insanları şiddete iten."

"Teknoloji sansür edilemeyecek noktaya gidiyor"

Elon University Öğretim Üyesi Prof. Dr. Megan Squire, sosyal medya platformları üzerinden veri toplamanın önemine işaret ederek, şunları anlattı:

"Gruplar, kendi fikirlerini yaymak ve kendi fikirlerine katılan kişileri toplamak için sosyal medyayı kullanıyorlar. Çok büyük veri setleri oluşturup bu örüntüleri belirlemeye çalışmak, daha az aşırıcılarla daha fazla aşırıcı gruplar arasında örtüşen şeyler olup olmadığına bakmak lazım. Bir cinayetin videosu canlı yayımlandığında bunun nasıl yayıldığına, gruplar içindeki davranışları nasıl değiştirdiğine, grupların nasıl büyüyüp nasıl küçüldüğü incelenmeli. Eskiden manifestolar bu kadar hızlı yayılamıyordu, artık sosyal medya ile etkin şekilde yaygınlaşıyor. Kaldırılamayan içerikler var. Sosyal alanlarda çalışan insanlar olarak sosyo-teknik yapıyı anlamak için gruplar halinde çalışmalıyız. Bu sadece siyasi değil, aynı zamanda teknik olacak bir konunun ilk adımıdır."

Christchurch saldırılarına değinen Squire, "Bu olayla ilgili olarak geç de olsa sosyal medya şirketlerinin videoların kaldırılması konusunda önemli tepkisi oldu. Daha sonra da bazıları teknik prosedürle ilgili politikalar gündeme aldı. Ancak ikinci saldırgan canlı yayın yaparken, ilk saldırganla aynı platformları kullanmadı." dedi.

Squire, teknolojinin "çizgiyi çekme gücünü azalttığını" belirterek, "Teknoloji sansür edilemeyecek noktaya gidiyor. Aşırıcı gruplar hayatta kalabilmek için sosyal medya platformlarını kullanır durumda. Yasal çerçeveler yeterli olmayabilir. Şu anda içerikler sansür edilemez yere doğru gidiyor. Bu nedenle araştırmaya yatırım yapmak ve teknolojinin nasıl çalıştığını anlamak gerekiyor ki aşırıcılığın artışını anlayalım." diye konuştu.

"Daha fazla kimlik politikası ve kutuplaşma göreceğimizi düşünüyorum"

Brookings Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı Shadi Hamid, dünyanın her yerinde sağcı popülistlerin yükselişine işaret ederek, şu görüşleri dile getirdi:

"Batı dünyasında kimi zaman 'Trump kötüdür, o gittiğinde normale döneceğiz.' diyoruz. Ama Trump'ın yükselişi evrensel bir olgunun yükselişi. Dünyanın her yerinde sağcıların yükselişini görüyoruz. Daha büyük bir şey olup bitiyor. Bunu bir işaret olarak almalıyız. Çok daha derin yapısal sorunlar var. Merkezi siyaset artık yeterli değil."

ABD'de çok temel konularda fikir ayrılığı yaşandığını ve bir tarafın diğerini ikna etme şansı bulunmadığını anlatan Hamid, "Derin farklılıklarla birlikte yaşamak durumundayız. Demokrasinin en büyük sorusu bu bence. Çok ciddi meselelerde derin farklılıklar varsa bir anlaşma illüzyonuna kapılamayız. Bu farklılıklarla nasıl yaşayacağımıza bakmalıyız. 'Biraz daha az göç isteyen herkes ırkçı.' diyemeyiz. İnsanları hoşgörülü olmaya zorlayamayız. Hoşumuza gitmese de insanların hoşgörüsüz olma hakları var." dedi.

Hamid, gelecek konusunda pek iyimser olmadığını ifade ederek, "Kutuplaşmada gördüğümüz bazı trendler daha da kötüleşecek. Daha fazla kimlik politikası ve kutuplaşma göreceğimizi düşünüyorum. Demokrasiler oldukça dirençli ve esnek, kendilerini düzeltmenin yolunu buluyorlar. Örneğin Trump seçildiğinde pek çoğumuz korktuk ama bir yanda Amerikan demokrasinin oldukça sağlam durduğunu da söylemeliyim. Denge ve denetleme sistemi devreye girdi." diye konuştu.


Anahtar Kelimeler: