Tarih: 16.05.2016 00:11
Sana Serzenişimdir Ey Resul...
Sana Serzenişimdir Ey Resul... Muhammedim! Canların kendisine feda edildiği, uğruna işkencelere katlanılan, sevgililer sevgilisi, insanlığın kurtuluş vesilesi, âlemlere rahmet Peygamberim!Sana ilticamdır bu yazdıklarım, sana serzenişimdir bu gözyaşlarım. Beni bilip beni duymanı, kalbimin derinliklerinden kalemimin ucuna dökülenleri okuyabilmeni ne kadar çok arzu ederdim bir bilebilsen!..Sen gelmeden evvel yeryüzü ve ruhlar manevi karanlığa bürünmüştü; İnsanlık zulüm ve vahşetin pençesinde can çekişiyordu. Kalpler ve ruhlar bu zulmün vermiş olduğu ızdırapla gözyaşı döküp matem ediyordu.Hayat; Mutluluk ve sevincin kaynağı, zulmün ve batılın üstüne çöreklenen, onu alt üst eden, haksıza cezasını, haklıya hakkını isnad eden "Tevhid" inancından yoksundu. Küfrün ve şirkin bataklığı, yeri ve göğü kasıp kavuruyordu. İlah bir tek ilahtan ibaret kılınmamıştı. Atan İbrahim’in dini tahrif edilmiş, teklik yaratıcının dışında birçok ilaha verilmişti.Böylesi bir bataklıkta kıvranan insanlık, yeryüzü ve gökyüzü aydınlığı bekleşir oldular. Hakkın ve hakkaniyetin, onur ve şerefin ayaklar altında olduğu öylesi bir dönemde, yeniden gün yüzüne çıkıp, kalplerde ve hayatlarda filizlenip, yeşermesini bekler ve ümit eder oldular.İnsanlık canavarlaşmış, cehalet ve zulüm diz boyu olmuş, Mekke bu girdap denizinde boğulmaya yüz tutmuştu. Ezen ezeneydi, zalimin zulmüyle, ölümle pençeleşiyordu adeta!Her kavmin bir kurtarıcıyı beklediği anlar gibi, onlar da bir ümit ve mahzunlukla seni bekler oldular!...Nasıl ki onlara bir müjdeci gönderildiyse, öyle de bu ümmete de rahmet edip onları bu içinde bulundukları bocalama ve zulümle baş başa bırakmadı, seni gönderdi bir lütuf ve ihsan olarak yüce Allah!...İnsanlığa onur ve haysiyetlerini yeniden kazandırma adına, Ey kendisine eminlik sıfatı verilen, hak ve adaletin, şefkat ve merhametin bizzat canlı tasviri olan Resulüm! Sen geldin şeref verdin , kandil olup aydınlattın asrın karanlık, kirli,şirk ve zulüm kokan yüzüne...Yetime, yoksula, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarına, insandan bile sayılmayan asrın kadınlarına, onur, değer, şahsiyet bahşettin ilahi davetinle... Adı, şekli, şemali insan olan, lakin yaşamları ve konuşmaları, eylemleri ve inanışları hayvanları andıran bir topluluğu, yeniden eşrefi mahlukata yükselttin! Seninle şereflendi, seninle hayat buldu yeniden insanlık!...Günleri gece olanlara gündüz oldun, düşenin elinden tutup kaldırdın, yükselttin onları asıl hak ettikleri konumlarına. Köle - Efendi ayırımı son buldu. Herkesi bir çatı altında topladın, Rabbimin kerem ve ihsanıyla!...Yaşadığın sürece bunun irşadını ve mücadelesini verdin. Ve dedin ki; “hayatının sonunda size iki şey bıraktım, onlara sarıldığınız müddetçe sapmazsınız!” Bu son cümlelerinle bizlere onurlu bir yaşam ve onurlu bir din bıraktın...Tıpkı sahabelerin sana seslendikleri gibi sesleniyorum Ey nebi!Anam - Babam ve canım sana feda olsun ya Resulallah! “Ümmetim Ümmetim” diye her daim düşünüp ağladığın, onlar için, bizler için her şeyi göze alan peygamberim! Gel gör ki şimdi ümmetin ne hallerde?Seni görmedi gözlerimiz; ancak kalplerimiz inan sevginle dopdolu...Senin bıraktığın emanete gereği gibi sahip çıkamadık, davanı layıkıyla sürdüremedik. İnsanlık yine almış başını gitmekte! Onurlar yine ayaklar altında! Zengin yine kibirli, fakir yine mahcubiyetiyle, sıkılganlığıyla görmezden gelinip eziliyor. Fuhuş ve zina yine diz boyu, efendi-köle sınıfı şimdi farklı isimlerle yol alıyor. Irkçılığın her türlüsü ve kan davalarını ayakların altına alırken, şimdilerde kardeş kardeşe kırdırılmakta, dünya kan gölüne dönüşmüş bulunmakta! Kadınlar yine ya eziliyor, ya da meta olarak kullanılıyor. Ancak bir farkla ki bu çok daha acı verici ve çok daha incitici bir durum. Yaşasaydın ve şuan aramızda olsaydın ne düşünürdün bilemiyorum; "ümmetim" demekten hayâ edeceğinden korkuyorum. On dört asır öncesinin insanı bütün bunları yaparken "müşrik ve cahil" olarak nitelendiriliyorlardı. Senin gelişinle, dinimizin teşrifiyle temizlendiler arındılar tüm kirlerden! Ancak ne acıdır ki, şu anki ümmetin, yani bizler, Müslüman’ız deyişimize rağmen yapıyor ve yaşıyoruz tüm bu sıraladıklarımı.Hz. Aişeʹye gidilip ahlakını sorarlarken, ahlakının Kurʹan olduğunu belirtiyor Aişe annemiz!..Peki ya Resulullah! Biz ümmetin elimizden kurʹanı hiç düşürmemize rağmen, neden hala muzdaribiz, neden hala mahrumuz, neden hala yanlış ve eksiğiz? Aklım almıyor doğrusu benim...Bizler acaba sana ve kitabına iman ederken mi yanlışlarla iman ettik? Yoksa kurʹanʹı ve seni yeterince tanıyamadık mı? Benim okuduğum ve peygamberimin olduğu yerde hani yalan olmazdı, hani riya olmazdı, hani zulüm ve kan dökme olmazdı, hani ırkçılık, haksızlık, hakaret ve adam kayırmak, rüşvet, faiz, içki-kumar vs. olmazdı?Ya biz kendimize Müslüman demekle Kurʹana ve sana haksızlık yapıyoruz, yada gerçekten Müslüman olamadık Ey Nebiler Nebisi!...Böylesi bir hayat, böylesi bir yaşam tarzı beni yorgun düşürdü.Ya Resulallah! Çıkmazlardayım, gücüm de yetmiyor düzeltmeye! Herkes bir telden çalar oldu, ümmetin bölük pörçük. Çok sevenin, çok okuyanın var lakin, bu asır on dört asır öncesini hiç aratmıyor.Sana olan özlemim ve hasretim, Bilal’in hasreti gibi bir kat daha katmerleşir oldu.Dünya benim için bir sürgün yeri olmuş, çaresiz ve şaşkınım. Yanına gelmeyi, sana kavuşmayı ne kadar arzu ediyorum bir bilebilsen! ...Ey gül kokulu peygamberim! Hayatın anlamsızlığı, dünyanın hiçliği gün geçtikçe gözümde daha çok büyümekte...Gelince huzuruna, kavuşursam sana, kabul eder misin beni Ya Nebi! Ümmetim der bağrına basar mısın beni?Vallahi bu dünyanın albenisi artık cezp etmiyor beni! Hayat bana angarya olmuş, omuzlarıma çöreklenmiş.Onu taşıyacak ne mecalim nede sabrım kaldı artık! Şimdi ümmetin olarak benden haya edip utanmayacaksan eğer, sana gelmek, seni görmek arzu ediyorum Ey Resul!...
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —