ABD Başkanı Donald Trump İran'ı yeni bir nükleer anlaşmaya imza atmaya mecbur bırakmak ve onu ekonomik bakımdan dar boğaza sokmayı tercih ediyor.
İSTANBUL (AA) - Washington ve Tahran savaş istemediklerini söylese de, ABD, 1990'da İkinci Körfez Savaşı öncesinde yaptıklarına benzer bir şekilde İran'a karşı daha fazla vurucu güç topluyor.
ABD Başkanı Donald Trump İran'ı yeni bir nükleer anlaşmaya imza atmaya mecbur bırakmak ve onu ekonomik bakımdan dar boğaza sokmayı tercih ediyor. Böyle yaparak, savaşa girmesi durumunda, verilecek muhtemel can kayıplarının yanı sıra hazineyi de milyarlarca dolarlık harcamadan kurtarmayı amaçlıyor.
Trump, seçim kampanyasında Washington'un Orta Doğuda daha fazla savaşa girmesini istemediğini açıklamıştı. Ama Trump, ABD'nin ne kadar güçlü olduğunu göstermeyi de istiyor. Iraklı lider Saddam Hüseyin ile aynı kaderi paylaşmamak için ülkesinin nükleer programını gönüllü olarak sona erdiren Libya'nın eski Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin aldığı karar, Trump için en uygun senaryo olarak görünüyor.
Riyalin en düşük seviyesini görmesi, işsizlik ve yoksulluğun artması gibi krizlerle boğuşan İran rejimi ise ABD'nin, ülkenin en büyük finans kaynağı olan petrol ihracatını sıfırlama kararının ardından ciddi bir tehditle karşı karşıya. Bu durum, ekonomik krizi, İran'daki orta ve fakir kesimi rejime karşı ayaklanmaya götürecek düzeye götürebilir.
ABD ile İran arasındaki güç farkı göz önüne alındığında İran, Avrupalı ortaklarının da, ABD'nin yaptırım uygulama tehdidi karşısında yükümlülüklerini yerine getiremediği bir ortamda, Washington'ın dayattığı ekonomik ambargodan kurtulmak için Rusya ve Çin başta olmak üzere uluslararası müttefiklerine sırtını dayamaya çalışıyor.
Ancak Rusya ve Çin, ABD'nin İran'a yönelik tehditleriyle nereye kadar mücadele edebilir?
Rusya, İran'ın nükleer anlaşmada kalmasını istiyorİran'a silah satan Rusya, Suriye rejimini korumak için askeri ortaklık kurmasına rağmen İran'ı stratejik bir müttefik olarak görmüyor. İki ülke arasındaki ticaret düzeyi oldukça mütevazı. 2018 yılında bu oran 1 milyar 741 milyon doları geçmedi. Bunun 1 milyar 208 milyon doları Rusya ihracatı iken 533 milyon doları ise İran ihracatı.
Petrol ve doğal gaz ihracatçısı olan bu iki ülke, ekonomik açıdan enerji piyasasında müttefik olmaktan ziyade iki rakip sayılıyor. Bu nedenle Moskova'nın Tahran yönetimine uygulanan ekonomik ablukanın hafifletilmesinde temel bir rol oynaması da uzak bir ihtimal.
ABD yaptırımlarını kınayan Rusya yabancı ülkelere, Tahran'la ekonomik ilişkileri sınırlandırmamaları çağrısında bulunarak, "İran'ın Buşehr Nükleer Santrali'nin ve Fordo uranyum zenginleştirme tesisinin geliştirilmesine destek vermeyi sürdüreceğini" açıkladı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, İran'ın, ABD'nin artan yaptırımlarına karşılık nükleer anlaşma kapsamındaki taahhütlerinin bir kısmını durdurması kararını anlayışla karşıladığını ifade etse de birkaç gün sonra Rusya Devlet Başkanı Putin, İran'ın nükleer anlaşmada kalması gerektiğini söyledi hatta bir adım daha ileri giderek, Rusya'nın özellikle kendi iradesine bağlı olmayan konularda her şeyi kurtarmaya gücünün olmadığını vurguladı.
Putin, güçlü müttefik rolünden daha çok nasihatçi ve ara bulucu rolü oynamaya çalışıyor. Dahası Putin, "ABD, nükleer anlaşmadan çekildi ve anlaşma çöküyor. Avrupa ülkeleri anlaşmayı kurtarmak için herhangi bir şey yapamıyor. Avrupalılar, İran'ın ekonomik alanda kayıplarını telafi etmek için etkili adım atamadılar." diyerek, Avrupalıları da ABD çekildikten sonra nükleer anlaşmayı kurtaramamakla suçladı.
Putin, Tahrandaki ekonomik darboğazı çözmek bir yana, "nükleer anlaşmayı" çöküşten kurtaracak iplerin kendi elinde olmadığını itiraf ediyor. Putin, "Bu durum sadece bizimle değil ABD, Avrupa ülkeleri ve İran da dahil tüm müttefiklerle ilgili." diyor.
Bu açıklamalar, İran topraklarının muhtemel işgalinin önlenmesi için askeri müdahale seçeneği bir tarafa, ABD yaptırımları altındaki İran ekonomisini koruma noktasında bile Moskova yönetiminin birçok karttan yoksun olduğunu gösteriyor. Ancak Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Tahran'ın önemli diplomatik destekçisi, başlıca silah kaynağı ve nükleer enerji üretiminde vazgeçilmez ortağı olmayı sürdürüyor.
Çin, Tahran'la olan çıkarlarından kolayca vazgeçmeye hazır değilÇin, toplam 37 milyar dolarla İran'ın ekonomide en büyük ortağı. Bu nedenle Pekin yönetimi, Tahran yönetimine uygulanan yaptırımlardan en çok zarar görenlerden.
İran da 80 milyonu aşkın tüketici için bir pazar konumunda. Bu durum Çin'i, büyük ihracatını emecek yeni pazarlar arayışına itiyor ve Çin, Tahran'la olan çıkarlarından kolayca vazgeçmeye hazır değil.
Bu durum, Çin'in ABD yaptırımlarına karşı muhalif tutumunu ve Pekin yönetiminin Tahran'la ilişkilerini neden "stratejik" olarak nitelediğini de açıklar nitelikte. Ancak Çin ejderhasının ABD kaplanına daha ne kadar meydan okuyabileceği de belli değil.
Çin Devlet Müşaviri ve Dışişleri Bakanı Vang Yi, geçen hafta yaptığı açıklamada, ülkesinin, ABD'nin İran'a tek taraflı yaptırımlar uygulamasına ve "sözde" sınırını aşan yargı yetkisine karşı çıktığını söyledi.
Vang, Çin ve İran'ın stratejik ortak olduğunu, uluslararası ve bölgesel durumların hızlı bir şekilde gelişmesiyle iki ülke arasında koordinasyonun güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
2015'te nükleer anlaşmanın imzalanmasından önce Çin, İran ekonomisinin ana oyuncusuydu. Ancak bu tarihten sonra Çin ürünlerine göre yüksek kaliteli olan Batı ürünlerine susamış İran piyasasına giren Avrupalı şirketlerin güçlü rekabetiyle karşı karşıya kaldı.
Avrupalı pek çok şirketin son dönemde ABD'nin baskısı nedeniyle İran'da yatırım yapmaktan vazgeçmesi Çinli şirketlerin önünde bu verimli pazarda pay kapmak için fırsat oluşturuyor. Özellikle de İran'ın, Çin'in başlattığı "Bir Kuşak, Bir Yol" projesinin ana ortağı olması buna zemin hazırlıyor.
Fakat Çin, stratejik ortağına bağlı kalması durumunda büyük ekonomik tehlikelerle karşı karşıya kalacak zira Trump ciddi tehditlerde bulunuyor. Pekin'in Washington'la olan çıkarları da büyük. Çin, dünyanın fabrikası görevini görüyorsa ABD de bu ürünlerin pazarını oluşturuyor. İki ülkenin ticaret hacmi yaklaşık 600 milyar doları buluyor, bunlardan yaklaşık 500 milyar dolarını Çin'in ABD'ye yaptığı ihracat oluşturuyor.
ABD'nin Çin'e yönelik baskıları büyük özellikle de Çin ürünlerine gümrük vergisi uygulaması başlatmasının ardından bu baskı daha da artmış durumda. Bundan daha tehlikelisi ise ABD'nin Huawei gibi Çin merkezli küresel şirketlere kısıtlamalar getirmesi.
ABD'nin Çinli şirketlere yaptığı baskının etkisi Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC) ile petrol ve doğalgaz şirketi Sinopec'in Ocak 2018'de İran'dan petrol ithalatının süresiz dondurulduğunu açıklamasında kendisini gösterdi.
Çin'in İran'la stratejik çıkarları olsa da kar ve zarar hesabı onu önceliklerini yeniden gözden geçirmeye ve ABD'nin yaptırımlarını atlatmak için alternatif yollar aramaya zorluyor.
Trump'ın yaptırımları karşısında Rusya'nın İran'a desteği her zaman pragmatik olmuştur. Üstelik Tahran da, ekonomisi İran ekonomisiyle entegre olan Çin'in aksine Tahran'ı ekonomik olarak desteklemek için elinde çok fazla koz olmayan Ruslara tabi olmaya da yanaşmıyor.
Ama İran, Trump'ın dünyadaki diğer rakip güçlerle izlediği çarpışma politikası ışığında Rusya, Çin ve ABD gibi dev küresel güçler arasında bir çatışma sahasına dönüşebilir.