Uzmanlar Kovid-19 salgınıyla mücadele sürecinde çalışmalarını evden sürdürebilenler için sosyal mesafe kurallarıyla iş yerlerine dönüşün çalışanlar için olumlu olacağını belirtiyor.
İSTANBUL (AA) - Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele sürecinde kontrollü sosyal hayata geçişle birlikte çalışmalarını evden sürdürebilenler yaklaşık 2,5 ayın ardından, bu kez toplu taşımadan alışveriş merkezlerine hayatın her alanında uygulanacak sosyal mesafe kurallarıyla iş yerlerine dönüyor.
Klinik Psikolog Alagün Belce Bahşi, insanların yeni deneyimlerinden biri olacak "temassız" ve "kontrollü" sosyal hayatın psikolojiye etkisini AA muhabirine değerlendirdi.
Salgından korunmak için insanların birbirine temas etmemesi uyarısının yanı sıra kişilerin özellikle ellerini yüzlerine dokundurmamasının önerildiğine işaret eden Bahşi, insanların yüzlerine neden dokunduğunu şöyle anlattı:
"Bu durumu belki evrimsel psikoloji penceresinden bakarak da ele alabiliriz. Bebek, daha anne karnındayken kendi yüzüne dokunmaya başlıyor. Yüzümüze dokunmak, aslında farkında olmadan yaptığımız, parasempatik sistemi de rahatlatan, yani yaptığımızda bize iyi gelen, o anki stresimizi, gerginliğimizi alan ve bizi rahatlatan bir şey. Şok olunca elimizi ağzımıza götürürüz, telaşlandığımızda, kötü bir haber aldığımızda elimizi başımıza götürürüz, üzüldüğümüzde alnımızdan destek alırız... Bunlar çoğu zaman bizler için ortak olan ve farkında olmadan bizi rahatlatan tepkiler. Yüzümüze, gözümüze dokunmamak, bize iyi gelen bir davranıştan uzak durmak da zorlayıcı. Tamamen yapmamak çok mümkün olmadığı için salgın sürecinde minimuma indirmek iyi bir çözüm olabilir."
Bahşi, bebeklerin anne karnındayken tekme atmaya başlayarak teması öğrendiğine değinirken, annenin bebeği kucağına alması, emzirmesi ve pışpışlamasının onunla bağ kurmasını sağladığını ve "Güvendesin", "Seni koruyorum" mesajlarını verdiğini aktardı.
Dokunmak ve temas etmenin doğmadan öğrenilen bir davranış olduğunu dile getiren Bahşi, "Bebekler dokunarak sakinleştirilir, o anda sinir sistemi rahatlar. Güvenle bağlantıda kalma temelinde ele alındığında bağ içinde olduğumuzu ve güvende hissetmemizi sağlayan bir şey temas." dedi.
"Salgın döneminde kendimizi güncelleyebiliriz"Bahşi, yetişkinlik döneminin doğal sürecinde, temasın biraz daha mesafelenmeye başladığını belirterek, şöyle devam etti:
"Temas olduğunda oksitosin ve seratonin hormonları salgılanıyor. Huzurlu, mutlu ve güvende hissetmemizi sağlayan hormonlar bunlar. Dokunmanın çok iyileştirici bir etkisi de var, güvende olduğumuzu, bağlantıda kaldığımızı bize hatırlatıyor. İnsanlar, kayıp, hastalık, yas gibi zor dönemlerinde dokunarak teselli edilir. Bebeklerdeki pışpışlama ve ritmik şekilde dokunma örneklerindeki olduğu gibi kaybı olan birine de sarılırız, onun sırtını sıvazlarız. 'Senin yanındayım', 'Sana değer veriyorum', 'Seni önemsiyorum', 'Acını paylaşıyorum' gibi birçok mesaj içeriyor birbirimize dokunmak. Ayrıca insan ilişkilerinde bize bazı mesajları veriyor. Örneğin bir kişi nasıl el sıktı, sizinle nasıl bedensel bir temas kurdu, bunların hepsi iletişim ve bağlantı kurma açısından çok önemli. Şimdi bu iletişim yollarından yoksun kaldığımız bir dönemdeyiz."
Salgın sürecinde insanların birbirine dokunamadığını, çoğu insanda selamlaşamamanın, el sıkışamamanın verdiği bir duraksama olduğunu anlatan Bahşi, "Canlılar her duruma adapte olabiliyor, uyum sağlayabiliyor. Salgın döneminde kendimizi ve baş etme becerilerimizi hayata geçirip kendimizi güncelleyebiliriz. İçinde bulunduğumuz dönemde sosyal ilişkilerimizin yoksunluğunu ve eksikliğini çekiyoruz, ama bir şekilde bir arada ve bağlantıda kalmanın, duygularımızı paylaşmanın yollarını buluyor ve bu ihtiyaçlarımızı başka yollarla telafi ediyoruz. Online ortamda yapılan görüşmeler, yayınlar bunlara örnek." diye konuştu.
"Herkes bir arada olmanın ihtiyacıyla da iş yerlerine dönüyor"Alagün Belce Bahşi, insanların bir arada olmaya ihtiyacı duyduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Yeni normal dediğimiz şey, bütün önlemler alındığında bize iyi gelecek bir şey. Sosyal bağlamda baktığımızda bir arada olduğumuzda kendimizi güvende hissediyoruz. Topluluk olarak yaşamanın bize iyi gelen yanlarından biri de bu: Beraber güçlüyüz. Sosyal mesafelerle de olsa bir arada olmak, sohbet etmek, biraz olsun normal hayata dönmek bizi güvende hissettirecektir. Yakınlık sadece fiziksel koşullarla sağlanmıyor. İnsanlar iş yerinde sohbet ediyor, birbirlerine danışıyor. Bunları sosyal mesafeyle yapmak bir süre zorlayacak ama şu anda herkesin bir arada olmanın ihtiyacıyla da iş yerlerine döndüğünü düşünüyorum. Bunun bize iyi geleceğini düşünüyorum, bir arada olduğumuzda, kalabalık olduğumuzda güvende hissedeceğimizi düşünüyorum. Yeni normalde, fiziksel olarak birbirimizden uzak olacağız, belki biraz aralıklı olacağız ama böyleyken nasıl güvende hissedebiliriz, birbirimize ulaşabiliriz onu bulacağız. İş yerine tekrar gitmeye başlamak bize iyi gelecektir."
Bazı kişiler için yeni normale alışmakta güçlük çekilmesinin çok anlaşılır bir durum olduğunu belirten Bahşi, şu görüşleri dile getirdi:
"Toplu taşıma kullanmak, kalabalık ortamlarda olmak, dışarıya çıkmak, kaygıları da tetikleyebilecek bir durum olabilir. Bu konuda işverenlerin de anlayışlı olması, çalışanların güvende hissedebilmesi için önlemler alması, bilgilendirici çalışmaların arttırılması, insanların kaygılarını ve korkularını dile getirmesi için desteklenmesi iyi gelecektir. Aynı zamanda işe geri dönen ekiplerdeki herkesin kurallara uyması, 'Bana bir şey olmaz' yanılgısıyla hareket etmemesi, iş arkadaşlarının kaygılarına anlayış göstermesi önemli."