Tarih: 25.03.2020 12:09

Mutsuzluk bağışıklık sistemini zayıflatıyor

Facebook Twitter Linked-in

İSTANBUL (AA) - Kuantum Düşünce Tekniği Eğitmeni Şehirlioğlu, "Yediklerimizden, içtiklerimizden çok önce ruhsal sağlığımıza dikkat etmemiz gerekiyor çünkü mutsuzluk, bağışıklık sistemini en çok zayıflatan duygu." dedi.

Kuantum Düşünce Tekniği Eğitmeni Anıl Şehirlioğlu, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yaşandığı şu günlerde insanların yediklerinden, içtiklerinden çok ruhsal sağlığına dikkat dikkat etmesi gerektiğini belirterek, "Çünkü mutsuzluk, bağışıklık sistemini en çok zayıflatan duygu. Dolayısıyla şu anda duygusal açıdan güçlü ve kendimizle barışık olmamız en çok dikkat etmemiz gereken nokta." dedi.

Dünyada hızla yayılan Kovid-19 salgını nedeniyle insanlar korku, endişe ve tedirginlik duymaya başladı. Hayatın günlük akışının değişmesi, "Kovid-19'a yakalanır mıyım?" düşüncesi, hiç şüphesiz insanlarda olumsuz düşüncelerin hakim olmasına sebep oldu.

Uzmanlar, hijyen kurallarına dikkat etmenin yanı sıra bağışıklığın da güçlü olmasının bu süreci atlatmadaki en önemli unsurların başında geldiğini belirtiyor.

Kuantum Düşünce Tekniği Eğitmeni Anıl Şehirlioğlu, bu süreci evinde geçirmek durumunda olan insanların bağışıklıklarını ruhsal olarak da nasıl güçlendireceklerinin püf noktalarını AA muhabirine anlattı.

Şehirlioğlu, şer gibi görünen bir durum olmasına rağmen koronavirüsün bir açıdan çok güzel mesajlarla geldiğini, çünkü koronavirüsün en büyük özelliğinin, bağışıklık sistemi güçlü kişileri etkilememesi olduğunu söyledi.

Bağışıklık sisteminin güçlenmesinin, kişinin kendi içinde huzurlu, mutlu olması, hayatına, bedenine değer vermesiyle birebir alakalı olduğunu vurgulayan Şehirlioğlu, şunları aktardı:

"Yediklerimizden, içtiklerimizden çok önce ruhsal sağlığımıza dikkat etmemiz gerekiyor çünkü mutsuzluk, bağışıklık sistemini en çok zayıflatan duygu. Dolayısıyla şu anda duygusal açıdan güçlü ve kendimizle barışık olmamız en çok dikkat etmemiz gereken nokta. Tam da şu anda hepimiz kendi iç dünyamıza dönüp, kişisel alanımızı ve duygularımızı güçlendirmemiz gereken bir dönemdeyiz. Bağışıklık sisteminin etkisini en çok güçlendiren etkiler neşe, kahkaha, huzur, sevinç. Şu anda böyle hissedemiyor olabiliriz ama hayatımızda koronavirüs olmadan önce bunları ne kadar hissediyorduk ve yaşıyorduk, bence bunun sorgulamamız gereken bir dönemdeyiz."

"Negatif negatifi büyütür, pozitif pozitif etki yaratır"

Bu dönemin, insanların bazı meditasyon çalışmaları, kişisel gelişim kitapları ve güzel filmlerle kendi iç serüvenlerine çıkmaları gereken bir dönem olduğunu belirten Şehirlioğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Korku bizim ilkel beyin dediğimiz bir alanda kayıtlıdır. Şu anda en çok hissettiğimiz şey korku. Hastalanma korkusu, ölüm korkusu, sevdiklerimize bulaşır korkusu bizi hastalığın kendisinden daha çok sabote edip kilitledi. Önce bu korkuyla yüzleşip, onu aşmamız gereken bir süreçteyiz. Dolayısıyla insanların bu alanda zihinlerini susturup sosyal medya tuzağından, haberlerin içinde kalmaktan uzak durmaları gerekiyor. Öz bilgiyi alsınlar ama bütün günlerini koronavirüsün etkilerini dinlemekle geçirmesinler. Çünkü negatif negatifi büyütür, pozitif pozitif etki yaratır. Dolayısıyla içsel sağlığımızı korumak adına biraz da kendimizi uzakta tutmamız lazım. WhatsApp gruplarından felaket haberciliği gibi bir şey yayıldı. Bunlara insanların kulaklarını tıkaması gerekiyor.”

"Şükür etme bilincine de geçmemiz gereken bir dönemdeyiz"

Anıl Şehirlioğlu, koronavirüsün öldürme etkisinin birçok hastalığı öldürme etkisinden daha az olduğunu ancak dünyada aynı anda yayıldığı için insanların paniklediğini belirtti.

Koronavirüsün insanların sosyal yaşam alanlarını kapattığını anlatan Şehirlioğlu, şu değerlendirmede bulundu:

"Onkoloji hastalarının çoğu böyle yaşıyordu ve biz onların ne yaşadığından bir haberdir. Empati de kuramıyorduk ama şimdi biz bilincine uyandırılmaya çalıştığımız, halimizden daha kötü hallerdeki insanları da anlayıp şükür etme bilincine de geçmemiz gereken bir dönemdeyiz. Bir çoğumuz evde olduğumuz için, istediklerimizi yapamadığımız için isyandayız, ne kadar sürecek diye de kaygılanıyoruz aynı zamanda. Fakat biz özgürken ne kadar özgürdük ki? Bir yere gittiğimiz zaman insanların yanında eşi, çocuğu, arkadaşları var ama bir taraftan elindeki cep telefonuyla sosyal medya ile uğraşıyordu. Bizim bağlarımız kopmuştu. Belki bu bağları tekrar hatırlama sürecindeyiz. Bence en önemlisi bana göre biz kendimizi engellenmiş hissediyoruz ama bu virüs olmadan önce biz kendi içimizde, kendi dünyamızda, kendimizi hangi konularda engelleyip durduruyorduk? Yapmak istediğimiz birçok şeyi, aslında hiç de geçerliliği olmayan bahanelerle erteliyorduk. Şu anda en çok yüzleşmemiz gereken, üzerine düşmemiz gereken nokta bu."

"Hastalıkların hepsinin arkasında ruhsal ve duygusal sebep var"

Bu dönemin insanların birbirine sarılıp, birbirinden destek alması gerektiği bir dönem olduğunu belirten Şehirlioğlu, şunları dile getirdi:

"Bir kesim şunu çok yadsıyor; sanki sadece fiziksel bir gerçeklik ve fiziksel bir sağlık var. Halbuki fiziksel sağlığı etkileyen ruhsal bir sağlık var. Elbette fiziksel sağlığımıza önem vereceğiz ancak ruhsal sağlık, bizim bağışıklık sistemimizi de doğrudan etkiliyor. Hastalıkların hepsinin arkasında ruhsal ve duygusal sebep var. Örneğin bademcikleriniz çok şişiyorsa, mutlaka ifade edemediğiniz duygularınız var. Hazımsızlık problemi yaşıyorsanız, midenizde sıkıntı varsa içinize attığınız, hazmedemediğiniz duygularınız var. Başınız çok ağrıyorsa birçok düşünceye sahipsiniz, mükemmeliyetçisiniz ve hayatı kontrol etmeye çalışıyorsunuz ama bir taraftan bununla başa çıkamıyorsunuz gibi birçok hastalığın ruhsal sebepleri var. Dolayısıyla insanlar, ruh sağlıklarına önem vermeliler."

"Kendinizi telkin edin ve otokontrol sağlayın"

Anıl Şehirlioğlu, insanların "güvendeyim", "sağlıklıyım", "bu süreç geldi ama geçiyor" diyerek kendilerini telkin etmeleri ve otokontrol sağlamaları gerektiğini vurgulayarak, "Günde birkaç kez bu cümleleri tekrar etmeliler. Çünkü bilinç programlaması diye bir şey var. Bir şeyi olumlu ya da olumsuz çok söylerseniz, süresi 21 gündür. Bilinç onu 21 gün sonra onu gerçek kabul edip yaşamaya başlar." diye konuştu.




Orjinal Habere Git

— HABER SONU —