Tarih: 02.04.2021 12:50

GÖRÜŞ - 2030’a doğru yükseköğretim politikaları

Facebook Twitter Linked-in

ANKARA (AA) - 2021 Ekim’inde Barselona’da UNESCO 3. Dünya Yükseköğretim Kurultayı’nı topluyor. Yükseköğretimde politika üreten Avrupa Üniversiteler Birliği, Uluslararası Üniversiteler Birliği, Küresel Yenilikçilikte Üniversiteler Ağı gibi kuruluşlarca yükseköğretimde gelecek 10 yıl için çeşitli çalışma raporları üretiliyor, pandemi sonrasının yükseköğretimi tartışılıyor.

​​​​​​​Türkiye’de Yeni Yükseköğretim Kurulu (YÖK) olarak hayata geçirdiğimiz ve sonuçlarını elde etmeye başladığımız birçok proje ile 2030’lu yıllara doğru dinamik, yetenekli, toplumun ihtiyaçlarına ve gerçeklerine hâkim nesiller yetiştirmek için 207 üniversitemizle birlikte çalışıyoruz.

Dünya Ekonomik Forumu’nun verileri göre, 2030’lu yıllarda neredeyse 1,7 milyon yeni iş kolunun ortaya çıkacağı öngörülüyor. Bu dönüşüm, çalışma hayatına yansımalarıyla vatandaşların, iş insanlarının ve karar alıcıların konuya yakından ve hızla eğilmesini gerektiren dinamik bir süreç. Mobil internet, bulut teknolojisi, insansız araçlar, nano teknoloji ve 3D yazıcıların iş dünyasındaki kullanım yoğunluğunun artmasıyla pek çok meslek kaybolurken ya da dönüşürken ortaya yepyeni meslekler çıkıyor.

Dünyada şu andaki işlerin yüzde 90’ı bilişim teknolojileri yetenekleri gerektiriyor. Dijital dönüşüm Avrupa ülkelerinde son on yılda 2 milyon yeni iş sahası yarattı. 2005’ten bu yana ülkeler arası veri aktarımı 45 kat arttı, yani alışveriş artık veri ile gerçekleşiyor. Bu alandaki akademik çalışmalara göre, otomasyon teknolojilerinin en çok etkilendiği üç alanı küreselleşme, dijitalleşme ve ekonominin çok geniş anlamda merkezileşmeden uzaklaşması (ekonomik atomizasyon) oluşturuyor.

YÖK olarak, geleceğin meslekleri addedilen alanlarda sektörle işbirliği içinde yaptığımız çalışmalarla, üniversitelerimizde yeni mesleki alanlar ve programlar açmaktayız. Özellikle doktora çalışmalarına ayrı bir önem atfediyoruz. Yüzde 62’sini kız öğrencilerin oluşturduğu ve 5 bine yakın öğrencinin içinde bulunduğu YÖK 100/2000 projesi mezun vermeye başladı. Ayrıca bugün itibarıyla Türkiye üniversitelerinde 100 binin üzerinde doktora öğrencimiz var. Doktora programlarında öncelikli olarak belirlenmiş alanlarda (robotik, siber güvenlik, nörobilim, yapay zekâ ve makine öğrenmesi, ağ teknolojileri [5G nesnelerin interneti], akıllı ve yenilikçi malzemeler gibi) araştırma ve yeniliğe dayalı çalışmalar üreterek akıllı uzmanlaşmaya dayanan stratejik bir hedef belirledik.

Dünya geneline baktığımızda, yükseköğretim kurumlarının misyonlarının, amaçlarının ve öğretme-öğrenme yöntemlerinin coğrafi ve tarihi bağlamlara göre değişiklikler gösterebildiğini görüyoruz. Dünyadaki hızlı gelişmeler ve radikal dönüşümler geleneksel yapılarımızı değiştirerek altüst ediyor ve bizi yeni sistemler geliştirmeye zorluyor. Yükseköğretimin ve üniversitelerin yapılanmaları da sistematik olarak bu değişimden fazlasıyla etkilenmekte. Ülkemizde büyük ölçüde kamu fonu tahsisine rağmen gelişme potansiyellerinin yeterince kullanılamadığı bölgelerimizde, küreselleşmenin de etkisiyle kalkınma kavramı yeniden şekillendi. Mekânsal süreklilik şartı olmayan, ilişki ağı ile belirlenen, uluslararası işbirliklerine doğrudan açık, ekonomik ve bölgesel kalkınmanın itici gücü olarak yerel dinamiklerin ön plana çıktığı bir sistem “yeni bölgesel kalkınma” anlayışı olarak benimseniyor. Bu bağlamda YÖK olarak 2016 yılında, dünyadan başarılı örnekleri de değerlendirerek beş üniversitemizde başlattığımız “Yükseköğretimde İhtisaslaşma ve Misyon Farklılaşması Projesi” bugün sayısı 15’e varan üniversitemizde devam ediyor. Sağlık alanında ihtisaslaşma faaliyetleri, tarım ve jeotermal çalışmalar, tarım ve hayvancılıkta farklılaşan bütünleşik kalkınma modeli, havza bazlı kalkınma, tekstil ve seramik, ormancılık ve tabiat turizmi gibi başlıklarda projelendirilmiş çalışmalar ve üniversite-kamu-belediyeler ve yerel unsurlar ile birlikte çalışma modelini uygulayarak, projelere bulundukları bölgenin kalkınması için yön vermekteler.

Geçtiğimiz 20 yılda yükseköğretimde gelişen iki eğilimden biri yükseköğretime erişim oranının artırılması, diğeri ise bilgi ekonomisi ve uluslararası sıralamalarla ortaya çıkan araştırma odaklı üniversite modelinin geliştirilmesi olmuştur. 1998’de yüzde 17, 2008’de yüzde 27 olan dünyada yükseköğretime erişim oranları 2018’de yüzde 38’lere ulaştı. Bu alanda en düşük oran yüzde 5 ile Sahraaltı Afrikası’nda. Türkiye ise 8 milyonu aşan öğrenci sayısı ile Avrupa’da yükseköğretime erişimde ilk sırada geliyor.

“Araştırma üniversitesi” kavramı sadece bir kurum değil, bir model, bir ideal olarak tanımlanır. Bu üniversiteler 21. yüzyıl bilgi ekonomisinin merkezî kurumları olarak görülmekte ve değerlendirilmekteler. Yüksek nitelikte akademik kadro, eğitim öğretimde yüksek kalite, güçlü araştırma olanakları, güçlü fon kaynakları, ulusal ve uluslararası yetenekli öğrenciler, araştırma üniversitelerinin genel özellikleri olarak tanımlanırlar. QS Dünya Üniversite Sıralamaları 2019 yılı verilerine göre dünyada 1011 araştırma üniversitesi bulunuyor. Bunların yüzde 40’ı Avrupa’da, yüzde 26’sı Asya-Pasifik’te, yüzde 18’i ABD ve Kanada’da, yüzde 9’u Latin Amerika’da ve yüzde 7’si Orta Doğu ve Afrika’da yer alıyor. Dünya genelinde araştırma üniversiteleri sıralamasında bulunan ilk 10 üniversitenin kuruluş yılları 1096 (Oxford Üniversitesi) ila 1891 yıllarına (California Teknoloji Enstitüsü) tekabül ediyor.

“Araştırma üniversitesi” kavramı Türk yükseköğretimine Yeni YÖK ile girmiş ve 2017 yılında 11 üniversitemiz bir yıl süren değerlendirme çalışmalarını takiben araştırma üniversitesi olarak seçilmiştir. Bu üniversitelerden ülkemizin, devletimizin yüksek beklentileri vardır. Kendilerine ayrıcalıklı destekler sunulan bu üniversiteleri kurul olarak ciddi bir akademik takip altında tutuyoruz.

2030’a yaklaştığımız bu günlerde, dijital teknolojiler yükseköğretim alanındaki en önemli başlıklardan birini oluşturuyor. Dijital teknolojilerin yaygın kullanıma girmesi, 2000 yılından bu yana en büyük 500 şirketin neredeyse yarısının ortadan kaybolmasına neden oldu. Bilinmelidir ki dijital teknolojilerin etkileri dünyada daha yeni görülmeye başlıyor. 2030’u şekillendirecek olan bu önemli kavram, yeni teknolojilerin temin edilmesi, bu teknolojileri kullanacak insan kaynağının dijital dönüşüme hazırlanması ve takiben eyleme geçilmesi sürecidir. Bu çalışmalar sürdürülürken, hiç beklemediğimiz bir anda, dünyayı ekseninden sarsan Kovid-19 pandemisiyle karşı karşıya kaldık. Dünya inanılmaz bir hızla sanal ortama geçmek zorunda kaldı; geleneksel alışkanlıklar ve kavramlar büyük sarsıntı geçiriyor... YÖK olarak pandemiden bir yıl önce, 2019’da Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm başlığı altında büyük bir proje başlattık. 2006’dan sonra kurulan ve görece daha zor şartlar altında gelişmekte olan bölgesel üniversitelerimizden 16’sı pilot üniversite olarak seçildi. Bu proje ile 100 bin civarında öğrenci ve 12 bin civarında öğretim elemanı Dijital Çağda Öğrenme ve Öğretme programları ile bu konuda eğitim aldılar. Proje gelişerek devam ediyor. Pandemi süresince, başlatılan bu projenin de destekleriyle, üniversitelerimizde büyük bir sorun yaşanmadan çevrimiçi eğitim sürmekte.

21. yüzyılda eğitimin önemli başlıklarından biri de açık bilim-açık erişimdir. 2018’de başlayan bu çalışmalarımızın üniversitelerimizde teşvik edilmesini 2019 yılında zorunlu kıldık. Hükümetimizin 11. kalkınma planında da yer aldığı üzere, üniversitelerin dijital çağa ayak uydurması ve bilgiye ulaşımda açık erişim ve açık bilim uygulamalarının hayata geçirilmesi amacıyla açık erişim altyapıları ile uyumun sağlanması hedeflenmiştir. 2021 yılı itibarıyla 158 üniversitemizde açık akademik arşivlerin kuruluşu gerçekleşti.

Avrupa Birliği’nin eğitimde ve araştırmada eşleştirme projeleri olarak uygulamaya koyduğu yapılanmayı 2021’de YÖK Anadolu Projesi adıyla başlattık; yeni kurulmuş ve daha genç üniversiteler ile onlara talep ettikleri alanlarda destek vermek üzere daha kıdemli üniversiteler (12 kıdemli üniversite-15 genç üniversite) arasında protokoller bazında eşleştirmeler gerçekleştirildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat himayelerinde olan bu proje, Yeni YÖK’ün temel ilkelerinden olan sosyal adalet ve fırsat eşitliğini de desteklemekte.

Bu yüzyılın önemli değişimlerinden biri de “tema” kavramının yanı sıra, yeni bir konsept olarak, verilen eğitimin çok yönlü yetenekler kazandırabilmesidir. Üniversitelerde gelecek için gerekli becerileri edinmede, kampüs sınırlarının dışına çıkmak, kurumsal paydaşlarla ağlar kurmak ve çok yönlü öğrenciler yetiştirmek öneriliyor. Eğitim çeşitlendirildikçe yetenekler esneklik kazanacaktır. Bilgi ve yeteneklerin çeşitlendirilmesi ise daha önce hiç karşılaşılmamış problemlere yönelik uygun stratejiler geliştirme konusunda yararlı olacaktır. Küresel yükseköğretimde çağdaş ve yeni bir yönelimi ifade eden bu kavramın, aslında bizim geleneksel eğitim felsefemizde karşılığı bulunuyor. Yükseköğretim politikalarını ortaya koyarken yerel ve küresel dengelerin sağlanmasına önem vermekteyiz. Küresel dünyanın sorumluluk sahibi, yetenekli, topluma hizmet üretebilen ama aynı zamanda insan olmanın tüm değerlerine saygı duyarak yetişmiş bireylere ihtiyacı var.

[Eski Türk edebiyatı, belâgat-retorik ve metin şerhi alanında uzmanlaşan, 2005 yılında Yükseköğretim Kurulu genel kurul üyesi olan Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç 2014 yılından bu yana Yükseköğretim Kurulu Başkanıdır]




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —