KUDÜS (AA) - İsrail’in, tarihi Filistin toprakları üzerinde 1948’de kurulmasını Nekbe (Büyük Felaket) olarak isimlendiren Filistinli Araplar için bu durum onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcı oldu.
Günümüze kadar uzanan bu süreçte Filistin topraklarının büyük bölümü işgal edildi, sistematik katliamlarla binlerce Filistinli öldürüldü, 1 milyona yakın kişi vatanından sürüldü, 675 köy ve belde yok edildi ve bazı kentler Yahudileştirildi.
Nekbe'den bu yana işgali genişleten İsrail, şu an 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koymuş durumda. Filistinliler ise bu alanın sadece yüzde 15'ini kullanabiliyor.
Filistin toprakları üzerinde kurulan İsrail, bu toprakların Yahudileştirilmesi için ciddi bir çaba sarf ederken, bu toprakların asli kültürü olan Arap-İslam kültürüne ait tarihi eser, makam ve kabirlerin ihmal, tahrip ve ihlal edilmesine ise göz yumuyor.
Örneğin İsrail, Filistin topraklarındaki Arap-İslam kültürünün en önemli noktalarından biri olan Kudüs yakınlarındaki Sahabe’den Muaz Bin Cebel ile Ebu Ubeyde Bin Cerrah’ın makamlarının bulunduğu Amvas Beldesi’nde büyük bir park inşa ederken, El-Halil yakınlarındaki Beyt Cibrin beldesi halkını ise zorunlu göçe tabi tutmuş, burada bulunan Arap-İslam kültürüne ait eserleri de kendi kaderine terk etmiş durumda.
Bu çerçevede AA muhabirine açıklamalarda bulunan Filistinli tarihi eser uzmanı akademisyen Metani, tarihi Filistin topraklarının kuzeyinden güneyine kadar Arap-İslam kültürüne ait onlarca eser, makam ve kabrin İsrail’in ihmali nedeniyle yok olmaya yüz tuttuğunu vurguladı.
Abdurrazık Metani, Nekbe’den (Büyük Felaket) sonra yani İsrail’in 1948 yılında kurulmasıyla beraber, Arap köy ve beldeleri zorunlu göçe maruz kaldığına dikkati çekerek, “530’dan fazla köy ve belde zorunlu göçe tabi tutuldu. Bugün dünyadaki Filistinli mülteci sayısı 7 milyona ulaşmak üzere.” dedi.
İsrail’in, halkı zorunlu göçe maruz bırakılan köy ve beldelere el koyduğunu belirterek, “İsrail, halkı tarafından boş kalan köylere el koydu ve sadece köyde bırakılanlara değil, kimliğine de el koymuş oldu. İsrail burada Arap ve İslam olan her şeyi yok etti.” ifadelerini kullandı.
Metani, İsrail 1965 yılında toprak düzenleme projesi adıyla yeni bir proje başlattığını hatırlatarak, İsrail’in bu kanunla Arap köylerindeki Arap ve İslam eserlerini yok etmeyi hedeflediğini kaydetti.
İsrail’in bu projeyi uygulamak için aralarında ordunun da bulunduğu 20 kuruluşun çalıştığını, Arap köy ve beldelerinin büyük çoğunluğunun yerle bir edildiğini belirten Metani, “Buralarda bulunan tarihi eserler tamamen tahrip edildi. Bazı köy ve beldelerin enkazları üzerinde Yahudi yerleşim birimleri inşa edildi, bazıları ise tamamen ağaçlandırılarak söz konusu tarihi eserlerin yok edilmesi sağlandı.” dedi.
Hazreti Muhammed’in Sahabesinden Muaz Bin Cebel’in makamının bulunduğu Kudüs’ün kuzeyindeki Amvas Beldesi’nin halkı, 1967’deki Altı Gün savaşı sonrasında zorunlu göçe maruz kaldı.
Hazreti Muaz Bin Cebel’in makamının yanı sıra yine sahabeden Ebu Ubeyde Bin Cerrah’ın makamı ile çok sayıda Arap-İslam kültürüne ait eserlerin yer aldığı bu Filistin beldesi, İsrail tarafından yerle bir edilerek, üzerine Kanada Park adıyla bir park kuruldu.
Filistinli akademisyen Metani, Amvas beldesi ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Amvas halkı 1948’deki savaşta topraklarını terk etmeye karşı çıkmışlardı. Ancak İsrail 1967’de aynı şekilde topraklarından çıkmayı reddeden bu halkı zorunlu göçe tabi tutmuş ve evlerini başlarına yıkmıştı.”
Amvas’taki tüm eserlerin parkın kurulmasıyla yok edildiğini belirten Metani, “İsrail makamları, Amvas beldesi ve etrafındaki Yalu ve Beyt Nuba köylerinin toprakları üzerinde Kanada Park adıyla dev bir park inşa etmiş durumda. Kanada’nın bağışladığı bir milyon fidan beldenin topraklarına dikilerek, burada bulunan tüm eserlerin yok olması sağlandı.” dedi.
Metani, Amvas’ın İslam tarihinde çok önemli bir yere sahip olduğuna vurgu yaparak, “Amvas, Hazreti Ömer’in Kudüs’ü 638 yılında fethetme sürecinde İslam ordusunun konakladığı yerdir. Burada o süreçte ortaya çıkan bir veba tüm Filistin topraklarına yayılmış, Amvas Vebası adıyla İslam tarihine geçmiştir. Bu vebadan çok sayıda Sahabe de burada hayatını kaybetmiş ve Amvas topraklarına defnedilmişlerdir.” ifadelerini kullandı.
Parkın bu beldenin toprakları üzerinde kurulmasıyla beraber buraya gelen insanların çoğu zaman burada bulunan mezar taşlarını, tarihi eserlerin taşlarını ateş yakmak için kullandığına dikkati çeken Metani, şöyle devam etti:
“Amvas’ta ayakta kalmayı başaran tek yapı Hazreti Muaz Bin Cebel’in makamıdır. Tabi bu bir kabir değil, makamdır. Hazreti Muaz da Hazreti Ömeri’in Kudüs’ü fetih ordusunda yer almıştır. Eyyubi ve Memluk izleri taşıyan bu makam, 1967’ye kadar cami olarak kullanılmış, zorunlu göç sonrası makam da kapatılmıştır. Birçok defa bu makam saldırıya maruz kalmıştır, fanatik Yahudilerce yıkılmak istenmiştir. Yakın zamanda bu caminin zemininin kazıldığını belgeledik.”
Metani, İsrail’in köy ve beldeleri boşalttıktan sonra, hiçbir şekilde buralarda bulunan eserlerin restore edilmesine ve muhafaza edilmesine izin vermediğini vurgulayarak, “Amvas’taki bu cami veya Muaz Bin Cebel Makamı da çok ihmal edilmiş bir durumda. Daha önce ziyaret ettiğimde, makamın duvarlarının ve tavanının yıkılmak ve çökmek üzere olduğuna şahit oldum. İşte Muaz Bin Cebel’in makamı bu halde.” dedi.
İşgal altındaki Batı Şeria’nın El-Halil kentinin kuzeyindeki Beyt Cibrin beldesinde bulunan sahabeden Hazreti Temim Bin Evs Ed-Dari’nin kabri de ihmal, ihlal ve tahrip durumuyla karşı karşıya.
Beyt Cibrin beldesi, 1948’de İsrail tarafından zorunlu göçe tabi tutulan beldelerden bir tanesi. Bu belde de Filistin’in hem tarihi hem de coğrafi konumu itibariyle önemli beldeleri arasında yer alıyor.
Metani, Hazreti Temim Ed-Dari’nin kabrinin Beyt Cibri’nde olduğu tartışma götürmez bir gerçeklik olduğuna vurgu yaparak, “Soyu da bugüne kadar devam etmiş, Filistin’in El-Halil başta olmak üzere çeşitli kentlerinde oldukları biliniyor.” dedi.
Beyt Cibrin’de bulunan Ed-Dari’nin kabrinin üstünde yer alan yapının da Eyyubi-Memluki döneminden kalma olduğunu belirten Metani, içinde kabir, cami ve avlusuyla bir kompleks şeklinde olduğunu kaydetti.
Metani, Filistinlilerin normal şartlarda bu kompleksin kontrolünü yaptığını ancak yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde konulan yasaklar nedeniyle kontrol etme imkanlarının olmadığını belirterek, “Ancak salgının hafiflemesinin ardından kaldırılan yasaklarla beraber beldeyi ziyaret eden Filistinliler, kabirde çok ciddi ihlallerin meydana geldiğine şahit oldu.” dedi.
Son dönemde Müslümanlara ait makam ve kabirlere yönelik ihlallerde çok ciddi bir artışın söz konusu olduğunu vurgulayan Metani, “Temim Ed-Dari’nin kabrinin zemini kazılmış, çevresinde tahribatlar meydan gelmiş.” ifadelerini kullandı.
Metani, bu kabir ve makamlara yapılan saldırı, ihlal ve ihmallerin tamamından İsrail’in sorumlu olduğuna dikkati çekerek şunları söyledi:
“Çünkü başta İsrail devleti 1948’den bu yana tarihi Filistin topraklarında çok ciddi bir şekilde Müslümanlara ait kutsallara yönelik sistematik saldırı, ihlal ve ihmallerde bulunmuştur. İsrail devleti bu alanların korunmasına dahi izin vermiyor. Ben şahsen birçok defa İsrail kurumlarına başvurdum. Bu tür alanları korumakla yükümlü olan polis ve İsrail Tarihi Eserler Kurumu’na başvurdum ancak hiçbir sonuç alamadım.”
Metani, tarihi Filistin topraklarının birçok kent ve beldesinde bu çerçevede Müslümanlara ait çok sayıda cami ve makamlara saldırılar düzenlenmeye devam edildiğine, İsrail’in bunları korumaktan ve korunmasına müsaade etmekten imtina ettiğini belirterek, bu yapılanların, İsrail’in tarihi Filistin topraklarının Arap ve İslam kültür kimliğini yok etme çabalarının bir parçası olarak görülmesi gerektiğini kaydetti.