ANKARA (AA) - Polis Akademisi öğretim üyelerince hazırlanan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) Türkiye'de işlediği suçların anlatıldığı raporda, örgütün, Necip Hablemitoğlu, Haydar Meriç ve Hrant Dink gibi isimleri öldürerek sansasyon yaratmayı amaçladığı belirtildi.
Polis Akademisi Başkanlığınca, geçen yıl aralık ayında yayımlanan "Uluslararası Bir Tehdit Olarak FETÖ" raporu güncellendi.
Güncellemeyle rapora "FETÖ'nün Terör Yapısı ve Terör Eylemleri" bölümü eklendi. Rapor, İngilizce olarak da basıldı.
Raporda PKK, DEAŞ, El-Kaide, DHKP-C, ETA ve IRA gibi klasikleşmiş terör örgütlerinden farklı karakteristik yapıya sahip FETÖ, kendisine has bu özellikleri nedeniyle "yeni nesil terör örgütü" olarak tanımlandı.
Rapora göre, "ezoterik" (sadece müritlerin bildiği içerik), "mesianik" (mehdilik) ve "kültist" (mezhebe aşırı bağlılık) yapısıyla dikkati çeken FETÖ, içeriye dönük ve dışarıya kapalı şekillendi, örgütsel iletişimde sembollerden yararlandı.
FETÖ, uluslararası terör örgütü refleksiyle üyelerine kod adları verirken örgüt içi iletişimi gizli haberleşme kanallarıyla sağladı.
"Mesianik" ve "kültist" özelliklere sahip FETÖ'de bir nevi mesih statüsünde hiç kimsenin vakıf olamayacağı bilgilere haiz "kainat imamı" olarak adlandırılan örgüt elebaşı Fethullah Gülen'e sorgusuz itaat edildi.
FETÖ kültü içindeki radikalleşme sürecinde gayriahlaki ve gayrinizami davranışlar, örgüt elemanlarının zihin dünyasında "biz" kimliğine hizmet ettiği mazeretiyle meşrulaştırıldı, "uygun davranış" biçimine dönüştürüldü. Böylece suç kavramı, doğal gerçeklikten çıkarılarak örgütsel anlamda ele alındı.
Örgüt mensupları da en ufak vicdani rahatsızlık duymadan FETÖ'nün çıkarlarına hizmet etmek adına suç işlemekten geri durmadı.
FETÖ'nün Türkiye'de işlediği suçlar
Raporun ek bölümünde, ortaya koyduğu sözde mutlak ve ulvi doğru, herhangi bir ulusal ve uluslararası değer ve ilkelerle çakıştığında FETÖ üyelerinin gözünde bir devlet, halk ya da uluslararası bir örgütün kolayca düşman olarak tanımlanabildiği bildirildi.
Sonuçta örgüt üyelerinin, o ulusal ya da uluslararası yapıya karşı tereddüt etmeden terör faaliyetlerinde bulunabildiklerine dikkati çekilen raporda, "Türkiye özelinde, FETÖ'nün, bu kült karakteri doğrultusunda işlemiş olduğu suçlar arasında şunlar mevcuttur: Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, silahlı terör örgütü kurmak, cebir ve şiddet yoluyla kamu otoritesini ortadan kaldırmaya ya da görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek, devletin iç ve dış güvenliği bağlamında gizli kalması gereken bilgi ve belgeleri casusluk maksadıyla temin etmek, dolandırıcılık, sınav sorularını çalmak, cinayet..." değerlendirmesinde bulunuldu.
Akademisyen Hablemitoğlu cinayeti
FETÖ'nün karakteristik özellikleriyle doğrudan ilişkili suç eylemlerine örnek teşkil etmesi bakımından terör örgütünün işlediği cinayetlere yakından bakmanın faydalı olacağı belirtilen raporda, "Nitekim FETÖ gerek Necip Hablemitoğlu ve Haydar Meriç gibi örgütün gerçek yüzü konusunda araştırmalar yapan akademisyen ve gazetecileri gerek Hrant Dink gibi Türkiye içinde ve dışında sansasyon yaratacağını öngördüğü düşünürleri öldürmüştür." tespiti yapıldı.
Rapora göre, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002'de evinin önünde FETÖ tarafından silahlı saldırıya uğrayarak cinayete kurban gitti.
Hablemitoğlu’nun FETÖ tarafından hedef alınmasının 2000'li yılların başına dayandığı belirtilen raporda, 11 Ağustos 2000'de FETÖ elebaşı Fethullah Gülen hakkında "yasa dışı örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan hazırlanan iddianame kapsamında Hablemitoğlu'nun FETÖ hakkındaki araştırmalarına başvurulduğu kaydedildi.
Hablemitoğlu, araştırmalarında daha o dönemde FETÖ'nün en tepede "kainat imamı" olarak Fethullah Gülen ve onun altında "kıta imamları" ve "örgüt imamları" olmak üzere terör örgütü şemasını ortaya koydu ancak davanın o dönemki savcısı, FETÖ tarafından tezgahlanan kaset skandalıyla davadan alındığı için Hablemitoğlu'nun araştırmaları dava içeriğine giremedi.
Bunun üzerine Hablemitoğlu, araştırmalarını kamuoyuna açıklamak amacıyla "Köstebek" isimli kitap yazmaya başladı. Hablemitoğlu, kitabında FETÖ'nün esasında bir hizmet ve eğitim hareketi olmadığını, stratejik devlet kurumlarına sızarak devlet örgütlenmesine paralel yapı kurmayı amaçlayan terör örgütü olduğunu yazmayı planladı ancak Hablemitoğlu, kitap basılamadan FETÖ cinayetine kurban gitti.
Ardından Hablemitoğlu cinayeti davası, yıllarca yargı erkine sızmış FETÖ'cüler tarafından manipüle edildi ancak 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Hablemitoğlu cinayeti, İzmir'de görülen FETÖ/PDY davasına girdi.
Cinayetteki FETÖ parmağı, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TBMM bünyesinde Meclis Araştırma Komisyonu tutanaklarında da yer aldı.
Gazeteci Meriç cinayeti
Rapora göre, Hablemitoğlu'na benzer biçimde gazeteci Haydar Meriç de FETÖ ve elebaşı Fethullah Gülen aleyhinde yazacağı kitap için araştırmalar yaparken öldürüldü. Meriç'in 31 Mayıs 2011 gecesi kaybolan cesedi, 18 Haziran 2011'de elleri ve ayakları domuz bağıyla bağlanmış şekilde denizde bulundu.
FETÖ ile iltisaklı yayın organları, Meriç'in ölümünü, "define arama faaliyetleri yüzünden öldürülmüş olabileceği" yönünde haberler yaparak çarpıttı ancak etkin pişmanlıktan yararlanan eski komiser S.D, Haydar Meriç cinayetiyle ilgili önemli bilgiler verdi.
FETÖ elebaşı Gülen hakkında araştırma yapmaya başlamasının ardından polis teşkilatına sızan örgüt üyelerinin, Meriç'i fiziki ve teknik takibe aldıklarını belirten S.D, çalışma sonucu Meriç'in elindeki FETÖ ile ilgili dokümanlara ulaşılamadığını bildirdi.
Bunun üzerine istihbarat şube personelinin, Meriç'in kullandığı güzergahlardaki kamera kablolarının kesildiği ya da kameraların başka yönlere çevrildiğine yönelik konuşmalarını duyduğunu anlatan S.D, Meriç'in öldürülmesinin ardından FETÖ'cü istihbarat polislerinin, cinayeti örtbas etmeye çalıştığı beyanında bulundu.
S.D'nin ifadesi doğrultusunda dönemin FETÖ'cü istihbarat polisleri, Kırklareli 2. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklandı.
Hrant Dink cinayeti
Rapora göre, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007'de öldürülmesi, FETÖ’nün ülke içinde ve dışında sansasyon yaratmak ve toplumsal fay hatlarını derinleştirmek için düşünce insanlarını öldürdüğü ya da bu insanların öldürülmelerinin önünü açtığını gösterdi.
Dink cinayetinin ardından maktul yakınlarının, "bazı kamu görevlilerinin cinayetin işleneceği konusunda önceden haberdar oldukları, görev, yetki ve konumları gereği cinayeti önleme yükümlülüğü bulunan kamu görevlilerinin vazifelerini yerine getirmedikleri, bu nedenle Dink cinayetinden sorumlu tutulmaları gerektiği" yönündeki iddiaları üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldı. Soruşturma sonucu 4 Aralık 2015'te iddianame düzenlendi.
İddianamede, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve eski İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer gibi polis teşkilatına sızan FETÖ üyelerinin, Dink cinayetine ilişkin istihbarat bilgilerinin ilgili birimlere bildirilerek önlem alınmasının önüne geçtiği belirtildi.
İddianamede ayrıca, FETÖ'nün, çarpıttığı Dink cinayetiyle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki FETÖ ile iltisaklı bulunmayan subayları tasfiye amaçlı kumpas olduğu anlaşılan Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturmaları başlatmayı amaç edindiği açığa çıkarıldı.
FETÖ'nün en kanlı eylemi: 15 Temmuz
FETÖ'nün silahlı gücünü ortaya koyduğu en önemli olayın ise 15 Temmuz darbe girişimi olduğu belirtilen rapora göre, darbe girişimi, örgütün, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerine benzer şekilde silahlı eylem yapabildiğini ve bunu sivillere yönelik kullanmaktan çekinmediğini gösterdi.
FETÖ, silahlı gücünü yasa dışı yöntemlerle devletin güvenlik kurumlarında soru çalarak, terfi ve atama usullerini manipüle ve kendinden olmayan kişileri tasfiye ederek, ordu ve emniyetin içine sızması sonucu elde etti.
Bu silahlı gücünü, 15 Temmuz darbe girişiminde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve ülkenin varlığını tehlikeye düşürmek ve devlet otoritesini ele geçirmek için kullanan FETÖ, o gece gerçekleştirdiği eylemler sırasında büyük çoğunluğu sivil 249 insanı öldürdü, 2 bin 301 kişiyi yaraladı.
FETÖ'nün DEAŞ ile iş birliği
FETÖ'nün, terör örgütü DEAŞ ile ilişki kurduğu ve bu yönüyle uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği vurgulanan rapora göre, 8 Temmuz 2016'da yüksek miktarda patlayıcı mühimmatla ele geçirilen Suriye uyruklu DEAŞ üyesi "Abu Haydar" kod adlı Muhammed El Süleyman, sorgusunda mühimmatı DEAŞ'ın talimatları doğrultusunda Türkiye'ye soktuğu ve mühimmat hakkında 'Elvan Yüzbaşı' olarak tanıdığı istihbarat görevlisinin bilgisinin olduğunu söyledi.
Araştırmalar sonucu, DEAŞ'lı terörist tarafından "Elvan Yüzbaşı" olarak tanınan şahsın, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ üyesi, eski Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Jandarma Astsubay Başçavuş İrfan Çetinkaya olduğu tespit edildi. DEAŞ'lı teröristle yoğun irtibatı tespit edilen FETÖ'cü Çetinkaya, 28 Temmuz 2016'da FETÖ soruşturması kapsamında tutuklandı.
Ayrıca tutuklu FETÖ mensubu Çetinkaya ile buluşamayan terörist Abu Haydar'ın alamadığı bombaların, İstanbul'a sevk edildiği ve İstiklal Caddesi'ndeki bombalı saldırıda kullanıldığı tespit edildi.
Çok sayıda kişinin öldüğü ve DEAŞ'ın üstlendiği İstanbul Atatürk Havalimanı'ndaki saldırıda kullanılan bombanın da Ebu Haydar ile ele geçirilen bombalarla aynı olduğu belirlendi. Bu kapsamda FETÖ'nün, DEAŞ'ın Türkiye'de gerçekleştirmeyi planladığı canlı bomba eylemleri gibi insanlığa karşı suçlara yardım, yataklık ve lojistik destek sağladığı anlaşıldı.
Raporda, "Buradan hareketle, FETÖ uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir yeni nesil terör örgütü olarak çıkarlarına uygun gördüğü takdirde DAEŞ gibi terör örgütleriyle iş birliğine girmekten imtina etmemektedir." tespiti yapıldı.
"FETÖ ile mücadelede uluslararası iş birliği elzem"
FETÖ'nün, bu illegal eylemleri ve cinayetleri göz önüne alındığında yasal ve demokratik otoriteyi kendisine düşman görüp anayasal düzeni yıkmaya çalıştığı ve sivillere yönelik şiddet uyguladığı belirtilen raporda, şunlar kaydedildi:
"Bu özelliği ile FETÖ, eğitim ve hizmet hareketi görüntüsünün altında kod adlarının kullanıldığı ve özel haberleşme kanallarının olduğu ezoterik yapıya sahip olması, ideolojik bağlamda mesianik bir inançla hareket etmesi, seçilmiş kült bir lidere dayalı ve silahlı unsurlara sahip olması yönünden 'yeni nesil terör örgütüdür. Bu örgüt, en kanlı eylemlerini Türkiye'de gerçekleştirmiştir ancak bu örgütün, halihazırda faaliyet gösterdiği ülkelerde Türkiye'dekine benzer bir yapılanması olduğu ya da bu yapılanmanın tamamlanma sürecinde olduğu düşünüldüğünde FETÖ'nün, aynı zamanda uluslararası bir terör örgütü olduğu aşikardır.
Bu yüzden, uluslararası terörizmle mücadele kapsamında FETÖ ile mücadelede uluslararası iş birliği elzemdir."
"FETÖ, iş birliklerini inanç temelinde meşrulaştırıyor"
Raporu hazırlayan öğretim üyelerinden Doktor Öğretim Üyesi Buğra Sarı, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, FETÖ'nün diğer terör örgütleriyle iş birliğinden imtina etmediğini, kirli amaçları için her türlü iş birliği ve hareket tarzını inanç temelli meşrulaştırdığını söyledi.
Sarı, "Bu doğrultuda FETÖ, etnik temelli aşırı sol PKK/PYD, radikal dini temelli DEAŞ, aşırı sol ideolojik temelli DHKP-C gibi terör örgütleri ile çok rahat iş birliği içine girebilmektedir. Bunun yanında, farklı gruplara sızdırdığı kriptolar vasıtasıyla kendisine zemin bulup örgütsel faaliyetlerine devam etmeye çalışmaktadır. Hatta FETÖ, Ergenekon-Balyoz kumpasları sürecinde cezaevindeki askerleri takip etmek amacıyla kendi yandaşı bir generali de tutuklayarak cezaevine attırdığı bilinmektedir." diye konuştu.
Muhabir: Orhan Onur Gemici