Eski Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, "1982 anayasanın ruhu henüz ortada kalkmış değildir. Onun içindeki ruh halen kendi varlığını kurumaktadır. O ruh hala bireyi önemsemeyen, devleti bireyin önünde tutan, farklılıkları önemsemeyen, mümkün olduğu kadar tek tip bir toplum meydana getirmeye çalışan unsurlar mevcut" dedi.
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (BİLSAM) Kültür Kuşağı Konferanslar Dizisi için Malatya’ya gelen eski Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Malatya da sivil toplum örgütleriyle buluştu.
Söyleşide konuşan Ergün, "Farklılıklar son derece tabii olaylar ve ilahi bir hikmetin gereği olduğunu biliyoruz. Bizim kendi kaynaklarımızda şunu çok rahatlıkça görebiliyoruz. Mesele Kur’an-ı Kerim’de bunu görmek mümkün; ’isteseydim sizi tek bir ümmet yapardım’, ’İsteseydim hepiniz aynı şeye inanırdınız’ ama istemedi. İlahi irade farklılıkların kendi iradesi olduğunu ortaya koyuyor ve bunların ortadan kaldırılması teşebbüsünü de kendisine karşı girişilmiş bir teşebbüs olarak görüyor. Bu böyle olacaktır, yeryüzünde insanlar birbirinden farklı düşünerek, birbirinden farklı inanarak, birbirinden farklı yaşayarak yeryüzünü geliştirecekler ve herkes bu farklılıkları son derece doğal ve son derece ilahi bir hikmetin gereği olarak görecek ki, bu inkişafı sağlayabilelim. Yoksa farklılıkları tahammül edilemez şeyler, ortadan kaldırılması gereken şeyler olarak görürsek, o zaman bizim yeryüzünü imar ve inşa etmemiz, huzur ve barış içerisinde bir dünya oluşturmamız da mümkün olmayacaktır. Kuşkusuz hepimiz bir sınavdayız, yeryüzünden belirli bir süre yaşıyoruz, bir imtihan veriyoruz. Bu imtihanlardan birisi de bu farklılığımızı yeryüzünün imar ve inşasında nasıl kullandığımızdır. Hayatın ve ölümün niçin yaratıldığını gördüğümüz zaman şu dikkatimizi çekiyor; bakalım hanginiz daha güzel işler yapacak. Bunun için hayat ve ölüm bu gaye ile olmuştur. Ömür denilen hadise bunun için bize verilmiştir" şeklinde konuştu.
"Anayasal metinlerin farklılıkları koruyan, gözeten metinler olması icap eder"
1982 anayasasının ruhunun henüz ortadan kalkmadığını ifade eden Ergün, "Mesele bizim 82 Anayasamız, bu nedenle sürekli eleştirilen, sürekli tadilat görmesi gereken bir Anayasa niteliğinde olmuştur. Çünkü bir toplumsal mutabakatın sonucunda oluşmuş bir Anayasa değildir. İyi ama bunun arkasında yüzde 92 oy var, e o yüzde 92 oyun arkasında nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz. O Anayasayı eleştirmenin, ona karşı çıkmanın yanlış olduğunu söylemenin yasak olduğu, takibata uğradığını söyleyenlerin sürecin sonunda bu yüzden 92 oluştu. Üstelik de bir ihtilalin arkasından geldiği için bir an evvel normal düzene geçme arzusunun da olduğu bir süreçte oy kullanırken ise, kabul oylarının ve red oylarının neredeyse görülebilir bir şeffaflıkta zarfların kullanıldığı, yani seçime bile bir gölge düşürebilecek şekilde yapılmış bir referandumun sonunda o yüzde 92 çıktı. Yoksa normal bir tartışma olsaydı, halkın katılımı sağlansaydı, gerçek iradeler belirlenebilseydi, farklı bir tablo çıkabilirdi. Nihayetinde de eleştiriden kurtulamadı. Uzun dönem eleştirildi ve hala da eleştiriliyor. 82 Anayasasının ruhu henüz ortadan kalkmış değil. Onun içindeki ruh hala kendi varlığını korumaktadır. Çünkü o ruh hala bireyi önemsemeyen, devleti bireyin önünde tutan, farklılıkları önemsemeyen, mümkün olduğu kadar tek tip bir toplum meydana getirmeye çalışan unsurlar mevcut. Bu nedenle Anayasal metinlerin farklılıkları koruyan, gözeten metinler olması icap eder" dedi.
BİLSAM Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Gezer, "Bir toplumsal gelişme olarak çoğulculuk ve farklılıkların yönetimi konusunda istişarelerimiz olacaktır. Bizim kendi medeniyetimiz de temelde çoğulcu bir medeniyet. Belki bu özelliğiyle diğer medeniyetlerden ayrılan bir tarafı var. Diğer medeniyetler incelendiğinde tek bir ulus tarafında, tek bir toplum tarafında, tek bir bölge tarafından kurulduğu görülür. Ama bizim medeniyetimiz daha çoğulcu topluluklar tarafından kurulmuştur. Bugün İslam dünyasında çok ciddi bir çoğulculuk meselesini çözememe gibi bir sorunla karşı karşıyayız. Farklılıkların yönetimi konusunda ciddi sorunlarımız var. Oysa çoğulculuk tarihin en önemli toplumsal gelişme dinamiğidir. Adalet gereği ya da hakkaniyet gereği çoğulculuğa dikkat edilmesinde çoğulculuk bir zenginleşme, bir serpilme unsurudur. Hatta bir düşünürün ifadesiyle, bir yerde herkes birbirine benziyorsa aslında orada kimse yok demektir. Dolayısıyla çoğulculuğu, hele de Anadolu’nun da geçmişine baktığımızda bunun çok rahatlıkla bir zenginliğe dönüştürmemiz gerekirdi. Bazı sorunlarımız var ama en azından bundan sonra bunun üzerine konuşmamız gerekir diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı.