Asıl adı Cemalettin Seber olan şair, yazar ve çevirmen Cemal Süreya'nın ölümünün üzerinden 30 yıl geçti.
İSTANBUL(AA) - Şair, yazar ve çevirmen Cemal Süreya, ölümünün 30. yılında anılıyor.
Gerçek adı Cemalettin Seber olan ve 1931'de Erzincan'da dünyaya gelen Süreya, babasının 1938'de sürgün edilmesi nedeniyle ailesiyle birlikte Pülümür'den Bilecik'e gitmek zorunda kaldı.
Amcası Memo'dan ilkokula başlamadan önce okumayı ve yazmayı öğrenen Süreya, hastalığı sebebiyle okula bir yıl geç başladı.
Süreya, annesi Gülbeyaz hanımın vefatının ardından halasının yaşadığı İstanbul'a gönderildi ve eğitimine burada devam etti.
Ortaokulun ikinci yılında Dostoyevski'nin eserleri ile tanışan Süreya, Karamazov Kardeşler romanının üzerindeki etkiyi vurgulamak için şunları yazmıştı: "Aslında ikinci bir doğum tarihim de var ben: 1943. Dostoyevski'yi okudum, ondan sonra hiç huzur kalmadı bende. Beni edebiyata, şiire iten şeylerde tuhaf bir şekilde en çok bir romancının, Dostoyevski'nin etkisini buluyorum."
Ortaokuldan sonra Haydarpaşa Lisesine parasız yatılı olarak kaydolan Süreya, daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Maliye ve İktisat Bölümünde eğitimini sürdürdü.
İlk şiiri 1953'te yayınlandıSüreya, şiire çocuk yaşlarda ilgi duymaya başladı ve 1953'te siyasal bilgiler fakültesinin okul dergisi "Mülkiye"de çıkan "Şarkısı Beyaz", şairin yayınlanan ilk şiiri oldu.
Şiirlerindeki ironiyi ortaya koyan Gül" şiiri Yeditepe dergisinde yayınlandığında 23 yaşındaydı.
Yıllar sonra, "Bulgucu adam. Belki de ülkemizde tek bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif'inkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz" diyeceği Sezai Karakoç'la Fakültede yakın arkadaşlık kuran Cemal Süreya "İkinci Yeni" şiirinin öncülerinden biri kabul edildi.
Süreya, Eskişehir Vergi Dairesinde 25 Kasım 1954'te stajyer olarak göreve başladı ve Teftiş Kurulu sınavını kazanmasıyla 11 Ağustos 1955'te maliye müfettiş yardımcısı olarak İstanbul'da gitti.
Muzaffer Erdost, Nihat Kemal Eren ve Hasan Basri gibi isimlerle yakın arkadaş olan Süreya, hem şiirleri hem de yazılarının yayımlanmasıyla dergi çıkarma düşüncesi içine girdi.
Süreya, 7 Ekim 1958'de girdiği yeterlilik sınavı sonucunda beşinci sınıf maliye müfettişi olmaya hak kazanmasının ardından teftiş için çeşitli şehirleri gezdi.
Temmuz 1959’da gittiği askerlik görevini 31 Aralık 1960'ta tamamlayan Süreya, askerliğini yaparken fark derslerini vererek hukuk diploması aldı ve 1 Ağustos 1960'ta "Papirüs" dergisinin ilk sayısını yayımladı.
1977'de gazete yazarlığına başladıSüreya, ikinci sayısından sonra kapanan dört sayfalık dergiyi, 8 aylık bir aradan sonra tekrar çıkarsa da bu sefer dergi üç sayı sonra Temmuz 1961'de yeniden kapandı.
Papirüs'ü kapatmak zorunda kaldığında şöyle diyecekti: "Bir dergi gibidir benim yaşamım; bu yüzden ölmem, batarım."
Aynı yıl Maliye Bakanlığı tarafından bir yıllığına Paris’e gönderilen Süreya, 1964'te İstanbul'a atanmasından sonra edebiyata ağırlık vermek için 31 Temmuz 1965'te Maliye Teftiş Kurulundan arkadaşları Sezai Karakoç ve Doğan Yel ile birlikte istifa etti.
"Papirüs"ü 1 Haziran 1966’da üçüncü defa çıkarmaya başlayan Süreya, dergiyi Mayıs 1970'e kadar aylık olarak düzenli bir şekilde okuyucularla buluşturdu.
Cemal Süreya, 1971'de Maliye Bakanlığındaki memuriyetine dönerken, İstanbul Hocapaşa Vergi Dairesi, Maliye Tetkik Kurulu, İstanbul Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğü gibi kurumlarda çeşitli görevler aldı.
Mart 1977’de, kurucularından biri olduğu "Türkiye Yazıları" dergisinin başına getirilen ve bir süre sonra bu görevi bırakan Süreya, başyazılarını yazdığı "Oluşum" dergisini de aynı yıl yönetti.
Süreya, Mayıs 1974’ten Temmuz 1978’e kadar "Oluşum"da düzenli bir şekilde yazılar yazarken, 1977'de "Politika" gazetesinin sanat sayfasında haftada bir yazdığı "Günübirlik" yazılarıyla gazete yazarlığına başladı.
Daha sonra "Yeni Ulus" ve "Aydınlık" gazetelerinde de yazan Süreya, Kültür Bakanlığı Kültür Yayınları Danışma Kurulu üyeliği de yaptı.
Yaklaşık 40 kitabı Fransızca'dan Türkçe'ye çevirdi"Papirüs"ü son olarak 15 Mart 1981'de çıkaran Cemal Süreya, çeşitli devlet kademelerinde görev aldıktan sonra 1982 yılında emekli oldu.
Cemal Süreya, ilk kitabı çıktığında kendisinde etkileri olan şairlerin Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday olduğunu söylerken şu ifadeyi paylaşıyordu: "Mısra kurmasını, dile yaslanmasını onlardan öğrendim."
Süreya, şiirin yanı sıra deneme, tenkit yazısı, şiir ve düz yazı tercümesi, çocuk kitabı, günce ve derleme de yazarken, yazılarında Osman Mazlum, Adil Fırat, Ali Fakir, Ali Hakir, Ahmet Gürsu, Hüseyin Karayazı, Birsen Sağanak, Dr. Suat Hüseyin gibi farklı mahlaslar da kullandı.
İlk kitabı "Üvercinka" ile 1958'de Yeditepe Şiir Ödülünü Arif Damar’la paylaşan Süreya, ikinci kitabı "Göçebe"yle Türk Dil Kurumu 1966 Edebiyat Ödülünü, "Sıcak Nal" ve "Güz Bitiği" kitaplarıyla 1988'de Behçet Necatigil Şiir Ödülünü kazandı.
Yazdığı şiirlerle modern Türk şiirinin ustalarından biri olan, yaklaşık 40 kitabı Fransızca'dan Türkçe'ye çeviren ve dört kez evlenen Süreya, girdiği şeker koması sonucu 9 Ocak 1990'da hayatını kaybetti.
Cemal Süreya'nın cenazesi Şişli Camisi'nde kılınan öğle namazının ardından Kulaksız Mezarlığı'nda defnedildi.
Şiir, deneme, mektup, söyleşi ve derleme gibi eserlerinden bazıları şöyle:
"Üvercinka", "Göçebe", "Güz Bitiği", "Sevda Sözleri", "Uzaktan Seviyorum Seni", "Şapkam Dolu Çiçekle", "Günübirlik", "Uzat Saçlarını Frigya", "Aydınlık Yazıları / Paçal", "Oluşum'da Cemal Süreya", "Papirüs'ten Başyazılar", "Günler", "Onüç Günün Mektupları", "Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi", "Güvercin Curnatası", "Mülkiyeli Şairler" ve "Yüz Aşk Şiiri"