Lübnan'ın siyasi, idari, ticari ve sosyal metropolü Beyrut'un kalbindeki limanda meydana gelen büyük patlama, uzun süredir ağır ekonomik krizle mücadele eden Lübnanlıların sırtına binen son yük oldu.
BEYRUT (AA) - Başkent Beyrut'ta, 1975-1990 yıllarında yaklaşık 120 bin kişinin canına mal olan kanlı iç savaşın izleri aradan geçen yıllara rağmen silinmedi. Beyrut'taki bazı binaların duvarları hâlâ kurşun ve şarapnel izleri kaplı.
Lübnan, pek çok kez yönetimde çıkmazlara ve toplumsal krizlere maruz kalmasına rağmen hafızalarda ve şehrin görüntüsünde hâlâ taze olan iç savaş, ülke içindeki aktörlerin namlularını birbirlerine çevirmesini önledi.
Ancak ülke, tarihindeki en zorlu ekonomik krizlerden birinin pençesindeyken Lübnanlılar, 4 Ağustos Salı günü 2 bin 750 ton amonyum nitratın infilak etmesiyle yeni bir felaketin ortasına düştü.
Yönetimi dini, etnik ve mezhepsel gruplara pay eden durağan rejimLübnan'daki "mezhepsel demokrasi" sistemi, ülkede yönetimin, resmi olarak tanınan 18 farklı dini ve mezhepsel topluluk arasında paylaşılmasını öngörüyor.
Lübnan'da memur atamalarından cumhurbaşkanlığı, meclis başkanlığı ve başbakanlık gibi görevlere kadar tüm devlet görevlerinin mezhepsel kotalarla dağıtıldığı bu sistem, farklı grupların çatışmasız biçimde bir arada yaşamasını sağlıyor.
Ancak, seçimler yapılsa da belirli mezhep gruplarının liderleri ülke içindeki muktedir pozisyonunu koruyor. Dolayısıyla yönetimde yerleşmiş, değişmeyen ve durağan bir görüntü ortaya çıkıyor.
Nitekim, Lübnan siyasetinde yer alan yönetici elitin büyük çoğunluğu, 30 yıl önce sona eren iç savaşta rol alan ailelerden oluşuyor.
Sistemdeki bu durağanlık, ülkedeki altyapı eksikliği, elektrik kesintileri, çöplerin toplanmaması, yapısal eksiklikler gibi sorunların da etkisiyle şiddetini yıllar boyunca katlanarak arttıyor.
Lübnan'ın zorlu ekonomik yılıLübnan'da halkın, pahalı telekomünikasyon hizmetlerine alternatif olarak kullandığı "WhatsApp" uygulamasına yönelik vergileri de içeren hükümetin yeni bütçe yasası, Ekim 2019'da ülke çapında protesto dalgasının başlamasına yol açtı.
Lübnan içindeki farklı etnik ve mezhepsel gruplar, daha iyi yaşam koşulları ve reform talebiyle kitlesel biçimde sokağa döküldü.
Protestolar sırasında bazı bankalara saldırılar düzenlendi ve bu nedenle bankalar iki hafta boyunca kapalı kaldı.
Ülkede 1997'den beri ekonominin temelini oluşturan 1 ABD dolarının yaklaşık 1500 Lübnan lirası şeklinde değerlendiği sabit kur sistemi de bu dönemde çökmeye başladı. Bankalar açıldıktan sonra Lübnanlı mudilere, hesaplarından sadece belirli oranda dolar çekmelerine izin verildi.
Oluşan panik havasının ardından Lübnanlılar bankalara akın etti ve banka önlerindeki uzun kuyruklar sıradan hale geldi. Dolara ulaşmadaki bu sıkıntı kara borsada dövizin Lübnan lirası karşısında hızla değer artışını beraberinde getirdi.
Protestolar hükümeti düşürdüLübnanlıların toplumsal öfkesi de bu süreçte giderek arttı ve protestoların yol açtığı siyasi baskı karşısında Saad Hariri hükümeti istifa etmek zorunda kaldı.
Yeni hükümeti, iç savaştan bugüne kadar silahlarını bırakmayı reddeden ülkedeki en büyük silahlı güç, devlet dışı aktör Hizbullah örgütüne yakın Hassan Diyab kurdu. Diyab hükümeti 21 Şubat'ta parlamentodan güvenoyu aldı.
Hassan Diyab, göreve geldikten kısa bir süre sonra hükümetin 1,2 milyar dolar tutarındaki borcu askıya aldığını ve ülkenin devlet borçlarında temerrüde düştüğünü ilan etti.
Lübnan’ın borçlarının 90 milyar dolara ulaştığı, bunun da gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 170’ine denk geldiği belirtildi.
Kötüleşen ekonomik tablo karşısında sermaye kontrolü getirilmedi, ülkedeki bireysel ve kurumsal varlığın yurt dışına kaçması da giderek hız kazandı.
Lübnan'daki birçok bankanın ve yöneticilerinin varlıklarını yurt dışına çıkardığı yönünde soruşturmalar açıldı. Ülkede faaliyet gösteren birçok şirket, çalışanlarını işten çıkarma veya maaşlarını ciddi oranda düşürme yönünde adımlar attı.
Lübnan'da gayrisafi milli hasılanın yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu tahmin edilen diasporanın ülkeye gönderdiği döviz girdileri de bankacılık sektörüne güvenin bitmesiyle büyük ölçüde kesintiye uğradı.
Lübnan'ın kontrolünü kaybeden ekonomik tablosuYeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının neden olduğu küresel mali dalgalanma sırasında Lübnan, "döviz krizi, bankalar ve ayrıca dev bir kamu borcunun" yol açtığı üçlü bir ekonomik krize düştü. Ülke içindeki elektrik kesintileri, çöp hizmetinin aksaması, işsizlik ve hayat pahalılığı gibi sosyal sorunlar da eş zamanlı biçimde arttı.
Lübnan ekonomisinde kamu borcu GSYİH'nin yüzde 150 oranına yükseldi. Lübnan Lirası, kısa süre içinde yabancı para birimleri karşısında beş katına varan değer kaybı yaşarken tüketici endeksli enflasyon temmuz ayında yüzde 110'lara fırladı.
Hükümet, Uluslarası Para Fonundan (IMF) 5 yıl süreyle taksitlerle 10 milyar dolar kredi almak için görüşmelere başladığını duyurdu.
Lübnan'da çatışmaların önüne geçmek için statükoyu korumak için elini cebe atan petrol zengini Körfez ülkeleri, gerek Hizbullah'ın ülke siyasetinde daha nüfuzlu hale gelmesi gerekse kendi ekonomik sorunları nedeniyle Lübnan'ın yardımına gelmedi.
Patlamanın yıktığı umutlarLübnanlılar, tüm bu feci ekonomik tablonun getirdiği zorluklarla mücadele ederken, 4 Ağustos'ta Beyrut Limanı'nda çıkan yangının 2 bin 750 ton amonyum nitrata sıçramasıyla meydana gelen korkunç bir patlamayla sarsıldı.
Patlamada en az 180 kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 6 bin kişi yaralandı. Patlama sonucu 30-40 kişiyse hâlâ kayıp durumda.
Lübnan makamlarının açıklamalarına göre Beyrut Limanı'ndaki patlama, 9 ila 15 milyar dolar zarara yol açtı. Sigorta şirketleri de patlamanın nedeni ortaya çıkarılmadan sigortalılara ödeme yapmıyor.
Limanda 2013'ten bugüne bekleyen 2 bin 750 ton amonyum nitratın "ihmal" veya saldırı kaynaklı mı patladığı henüz araştırılıyor ancak bu miktardaki tehlikeli bir maddenin burada kalmasına müsaade eden yönetimdeki çarpıklık Lübnanlıların tepkisini arttıyor.
Uluslararası Finans Enstitüsünün yayımladığı rapora göre, patlama nedeniyle 2020'de ülke ekonomisindeki daralmanın yüzde 15'ten yüzde 24'e yükseleceği, yani ekonominin dörtte bir oranında küçüleceği tahmin ediliyor.
Ülkedeki resmi işsizlik yüzde 35'e yükselirken, fakirlik oranı yüzde 50'ye çıktı. Tüm bu tablonun, patlamanın ardından daha da kötüleşmesinden endişe ediliyor.
Patlama Lübnanlıların öfkesini yeniden sokağa taşıdıBu ağır tablo karşısında, salgın nedeniyle evlerine çekilen Lübnanlılar, yeniden sokaklara çıkarak protesto gösterilerine başladı.
Başbakan Hassan Diyab hükümeti, henüz şubat ayında göreve gelmesine rağmen sokaktaki protestoların getirdiği baskı sonucunda 10 Ağustos'ta istifa etmek zorunda kaldı.
Ekonomik krizin sonuçlarıyla boğuşan Lübnanlılar, patlamanın bıraktığı enkaz, biriken borçlar, şimdi de yönetimde yaşanan boşluk ve yeni bir belirsizliğin ortasına düştü.
Lübnan'ın önündeki seçeneklerPatlamanın ardından ortaya çıkan manzara karşısında uluslararası toplum Lübnan'a yardım vaadinde bulunuyor.
Ancak bu yardımların Lübnan siyasi kültüründe "yerleşik" olduğu kabul edilen yolsuzlukla belli bir kesimin eline geçmesi istenmiyor ve bunu önlemek için bazı reformlar talep ediliyor.
Lübnan, 4 milyonluk nüfusuna rağmen yaklaşık 1,5 milyon sığınmacıyla ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle Batılı ülkeler, Lübnan'dan reform talebinde bulunurken ülkede yeni bir istikrarsızlığa yol açacak ve barışı bozacak bir müdaheleden de kaçınıyor.
Lübnanlı ekonomi uzmanı Nazir Ganim, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Lübnan'daki siyasi yönetici elitin bugüne kadar en az dört kere mali olarak kurtarıldığını, düzenlenen uluslararası konferanslarda yüz binlerce dolar yardımın, siyasi, mali ve ekonomik reform şartlarıyla Lübnan'a verildiğini" söyledi.
Lübnanlı yöneticilerin bu konferanslarda verdiği reform vaatlerinin hiçbirini uygulamadığını hatırlatan Ganim, "Eğer gönderilecek yardımlar, yapısal, yolsuzluk karşıtı, ekonomik, siyasi düzenlemeleri ve kalıcı reformları sağlamazsa boşa gidecektir." dedi.
Ganim, Lübnan ekonomisinin yüzde 30-40 oranında daralmasından ve mevcut döviz krizi nedeniyle gıda sıkıntılarının artmasından endişe ettiğini belirtti.