14 Mayıs seçimlerine ilişkin ortadaki tabloyu analiz eden Fikirci Bey, iktidar ile muhalefetin farklarını gözler önüne seriyor.
Seçim startı verildi.
Yarış başladı.
Fakat bizim memlekette seçimler herkesin yan yana koştuğu ve en önde gidenin kazandığı bir koşudan çok, halat çekme yarışına benzemeye başladı.
Oyun gereği iki grup oluşturuyoruz, halatın karşılıklı uçlarına geçiyoruz ve iki taraf da yanına daha fazla yandaş alarak halata daha kuvvetle asılmaya ve diğer tarafı düşürmeye çalışıyor.
Muhalefet tarafında halatın ucu ta ABD’ye kadar uzanıyor. Joe Biden zaten halatın neresinden tutacağını çok önceden belli etmişti, keza İmamoğlu’na ziyarete gelen elçiler de öyle.
Şimdi öyle görünüyor ki Kemal Kılıçdaroğlu da Kandil’in Meclis'teki gölgesine gidecek destek istemek için.
İktidar da bunu dengelemek için daha önce yasal koşullar altında tanınabilecek bütün haklarını tanıdığı Kürt vatandaşlardan daha fazla destek istiyor. Bölgeden “ikinci bir parti” çıkması zaten kendi başına bir devrim. Çünkü herkes biliyor ki PKK Türkiye’yi bölme mücadelesine engel olacak kimseyi, babası olsa tanımıyor. Yaşatmıyor. Kurban eti taşıyanları kurban etmekten çekinmiyor. Daha önce bölgedeki pek çok seçimin aslında Kalaşnikofların gölgesinde olduğunu herkes biliyor. Bölgede fikir çeşitliliği olmaması da bizim demokrasi aşığı solcularımızı hiç rahatsız etmiyor. Her yerde, her konuda çok seslilik olsun ama Kürtler tek ses olsun, o da Kandil olsun. Her türlü etnik nüans tanınsın ama Kürtler arasında fikir ayrılığı bile olmasın.
* * *
Daha önce de yazmıştım, HDP her zaman CHP’yi destekleyecektir. CHP “Kürt sorunu” konusunda herhangi bir şey yaptığı veya yapacağı için değil, tam tersine Kürt meselesinde olumlu adım atmayacak tek parti olduğu için… “Kürt sorununu” çözmeyecek tek parti CHP olduğu için HDP onu destekleyecek. Çünkü HDP “Kürt sorununun” çözülmemesi, kangrenleşmesi ve bir kopmaya yol açması için çalışmaktadır.
Boşlukta mı konuşuyorum? Bakın, HDP veya halefleri defalarca Meclis'e girdiler ve demokratik mekanizmada yer aldılar. Peki “Kürt hakları” için ne yaptılar? Bütün çabaları meclise çok sayıda girmek ve olabildiği kadar çok sayıda Meclis'ten atılmaya çalışmak oldu. AK Parti’nin parti kapatılmalarını zorlaştıran yasa tasarısı onaylandığı gün, en fazla kapatılan parti olmalarına rağmen Meclis'e gelmediler. HDP kapatılmaktan değil, kapatılmamaktan korkmaktadır. Hatta şimdi Demirtaş serbest bırakılsa yas tutacaklardır.
İpin muhalefet ucunun motivasyonunun Erdoğan nefreti olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta o derece ki, artık Recep Tayyip Erdoğan’dan nefret etmeyenden de nefret ediyorlar. Birkaç saat için halatın ucunu bıraktı diye Akşener’e söylemedikleri kalmadı. Hatta klozete atılıp sifonun çekilmesini önerecek kadar çağdaş sanatçılar çıktı içlerinden. Eh, sifon çekilmediğine göre…
* * *
Akşener’in bütün günahı “seçilebilecek birini aday gösterelim” demekti. Buna bile hoşgörü göstermediler. Ama arada bu işten en fazla zarar gören de bundan ders almayan bir sermuharrir oldu. Yılmaz Özdil evet doğru bildiniz. Zavallı, Sayın Cumhurbaşkanı'na ve AK Parti'ye “saydırdığı” kadar olmasa da ucundan kenarından CHP’yi eleştirebileceğini sanmıştı. Çünkü hiç eleştirmediği, karşısına almadığı mahallesinde özgürlük dansları yapıldığını sanıyordu. İfade özgürlüğü içinde yüzüldüğünü sanıyordu. Fakat daha şöyle “ama Akşener de haklı olabilir mi acaba?” der demez kendini kuruluşuna öncülük ettiği TV kanalının ve gazetenin kapısında buldu. Eh, tabii Akşenerciler de kapı önünde buldukları bu “sevimli şeyi” hemen içeri almak istediler…
Peki, halatın öteki ucunda kim var?
ABD/AB emperyalizmi ve PKK terörü ile iltisaklı olmayan, seçilseler de ülkeyi zor günlerin beklediğinin bilincinde yerli ve milli bir ittifak olan Cumhur İttifakı var.
Bir ucun kuvveti nefretten, ötekinin ise millet sevgisinden neşet ediyor.
Ne diyelim, adil bir yarış olsun ve iyi olan kazansın. Kaynak: EnsonHaber