Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, famo hastalığı konusunda uyardı.İnternete ulaşım ve akıllı telefonların artık ceplerimizde birer bilgisayar taşıma imkânı verdiğini söyleyen Üney, “2006 yılında ilk sosyal paylaşım sitesi Facebook’un ü
Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, famo hastalığı konusunda uyardı.
İnternete ulaşım ve akıllı telefonların artık ceplerimizde birer bilgisayar taşıma imkânı verdiğini söyleyen Üney, “2006 yılında ilk sosyal paylaşım sitesi Facebook’un üye kabul etmesi ve bugün dünyada her 4 kişiden birisi tarafından kullanılmakta olması yeni bir durumu ortaya çıkardı. Arkasından devam eden süreçte twitter, instagram, swam, foursquere, snapchat gibi sosyal ağlar yaygınlaştı. Önceleri sadece gençlerin ilgi gösterdiği bu platformlar artık neredeyse tüm yaş gruplarınca kullanılmaya başlandı. Bu sosyal ağlara yakınlarımızı, eski arkadaşlarımızı, akrabalarımızı ekledik. Çeşitli gruplar kuruldu ve bunlara üye olduk. Bunun ilk etkisi paylaşımlarımızla birlikte; hayatımızdan, yaşadıklarımızdan, seyahatlerimizden, eğlencelerimizden herkesin haberi oldu. Bunun tersi olarak, tanıdıklarımızın neler yaptığından haberdar olduk. Bunun eğlenceli bir durum olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak mahremiyet bir ölçüde ortadan kalktı. Bir başka gelişme ise bizim yapamadığımız ve diğerlerinin yaptıklarından ve keşfettiklerinden de zaman zaman kendimizi geri kalmış olarak hissetmeye başladık. İşte bu noktada yeni bir sorun çıkmaya başladı ve gelişti. Bu duruma gelişmeleri kaçırma korkusu, diğer adıyla FOMO (Fear of Missing Out) denmektedir” diye konuştu.
FOMO, oluşumunda en büyük etkenin kişinin gelişmeleri kaçıracağı korkusu olduğunu dile getiren Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, “Ancak sosyal ağlarda arkadaş sayıları ve onların yaptığı eylemler dikkate alındığında gelişmelerin her birisine uyabilmek, kişi için imkânsızdır. Buna rağmen kişi sıkıntı duyar. Sürekli sosyal ağlarını kontrol eder. Hatta bu yüzden zaman kaybı yaşar, işleri aksayabilir, dersleri aksayabilir ya da uykusuz kalabilir. Araç kullanırken bile kontrol etmeye devam eder. Katılamadığı veya çağırılmadığı etkinliklerden dolayı olumsuz duygular hisseder, dışlanmışlık yaşar. Sıkıntılıdır. Mutsuzluk, kıskançlık, paranoya, nefes almada güçlük, çarpıntı hissi oluşur. Bunları geçiştirmek ister ancak kabul görmediği ve gelişmelerden uzak kaldığı düşüncesi, moral bozukluğuna neden olur.
Türkiye’deki internet kullanıcılarının sosyal medya kullanım oranı yüzde 92’ken dünya genelinde ise bu oran yaklaşık yüzde 40 civarındadır. Aynı zamanda Türkiye’de internet kullanıcılarının 16-24 yaş aralığındaki kullanıcıların % 84, 25-34 yaş aralığında yüzde % 77, 35-44 yaş aralığında yüzde % 62, 45-54 yaş aralığında ise yüzde % 41’i her gün internete giriyor. Ayrıca ülkemizde her iki kişiden biri akıllı cep telefonu kullanıyor. Bunlar FOMO olma riskimizin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. FOMO erkeklerde daha sık görülür. Kimliğin oluşma dönemi olan ergenlik ve ilk yetişkinlik döneminde daha sık görülür. Çünkü bu dönemde kendine güven tam olarak oluşmaması, arkadaşların kişinin yaşamında etkili olması ve yetersizlik duygularının daha yoğun yaşanması nedeniyledir” diye konuştu.
Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, FOMO ile nasıl başa çıkılacağı konusunda ise şu uyarılarda bulundu;
“Birkaç günlüğüne sosyal medya hesaplarınızı dondurun, sizde nasıl bir etki oluşturduğu gözlemleyin. Fark etmek değişim için şarttır.
Kendi hayatınıza odaklanın. Böylece neler yapıp, neler yapamadığınızı keşfedin.
Yaşadığınız anın tadını çıkarın, iyi zaman geçirirken, telefonla fotoğraf çekmeyin veya konumunuzu, kimlerle birlikte olduğunuzu paylaşmayın.
Planlar yapın ve onlara uymaya çalışın.
Mutlaka hobi edinin, böylece kendinizi daha fazla geliştirirsiniz.
Egzersiz yapın. Özellikle yürüyüş hem kendinizle baş başa kalmanızı hem de çevrenizi daha iyi fark etmenizi sağlayacaktır.
Kitap okuyun.
İnternet paketinizi azaltın.”