Erzincan İl Müftülüğünde Mevlid-i Nebi Haftası istişareleri için toplanıldı.
Erzincan İl Müftülüğünde Mevlid-i Nebi Haftası istişareleri için toplanıldı.
İl Müftüsü Burhan Çakır Başkanlığında toplanan müftülük çalışanları, 18 Ekim tarihinde başlayarak 1 hafta süre ile devam edecek olan Mevlid-i Nebi Haftası münasebetiyle, "Peygamberimiz ve Vefâ Toplumu" konulu tema üzerine hafta içi gerçekleştirilecek faaliyetleri değerlendirdi.
Konuya ilişkin şu bilgilere yer verildi:
Vefa, her şeyden önce Yüce Allah’a gönülden bağlılık, sadakat ve itaattir. Hiçbir şeyi ortak koşmadan muhabbet ve marifetle O’na yönelmek, ibadet ve salih amellerle O’na yaklaşmaya gayret etmektir. Öte yandan vefa, sözüyle özü bir olmaktır; sözünün ağırlığını bilmek ve sözüne sadık kalmaktır. Dostlukta ve bağlılıkta sebatkâr olmak, ailesini, akrabasını, kendini sevenleri, kendisine iyiliği dokunanları minnet ve şükranla anmak, onlarla iletişimi sürdürmek; onlara sevgi, saygı ve samimiyetle muamele etmektir.
Vefa kavramı, Yüce Kitabımız Kur’an’da önemle üzerinde durulan ahlakî bir erdemdir. Kur’an-ı Kerim, gerek insanın kendisini Allah’a verdiği söze gerekse diğer insanlarla sosyal ilişkilerinde sadakat anlamında değişik vesilelerle ahde vefa veya kısaca vefa ilkesine vurgu yapmıştır. Bu bağlamda Allah’la kulları arasındaki bir ahidleşmeden bahsedilmiş (Yâsîn 36/60) ve Allah adına verilen ahdin bozulmaması istenmiştir (Nahl 16/91). Allah’la yaptıkları muahedeye sadık kalanlara büyük mükâfat vaad edilmiş (Feth 48/10), ahdini yerine getirmeyenler bozguncu olarak nitelendirilmiştir (Bakara 2/27). Allah’a karşı ahidlerini hiçe sayanların ahirette hiçbir nasibi olmayacağı haber verilmiştir (Âl-i İmrân 3/77). Ahde vefa imanla birlikte zikredilerek onun imanın ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulanmış, sözlerin sorumluluk gerektirdiği ifade edilerek, müminlerden akitlerinde verdikleri sözlere titizlikle uymaları istenmiştir (İsrâ 17/34; Mâide 5/1, 7).
Olgun müminlerin vasıfları sayılırken, onların ahde vefa gösterme özelliklerine işaret edilmiştir (Müminûn 23/8; Meâric 70/32). Hz. Peygamber (s.a.s) vefanın imandan olduğunu, sözünde durmamanın ve vefasızlığın ise nifak alameti olduğunu bildirmiştir (Buhârî, Îmân, 24; Mezâlim, 17; Cizye, 17; Müslim, Îmân, 106; Hâkim, Müstedrek, 1, 20). Sözüne sadâkat göstermeyen, ondan caymak suretiyle haksızlık yapan kimselerin kıyamet günü teşhir edileceğini şöylece beyan buyurmuştur: “Ahdini bozan herkes için kıyamet günü bir bayrak dikilip bu falanın vefasızlık alâmetidir diye ilan olunacaktır.” (Buhârî, Cizye, 22; Edeb, 99; Hiyel, 99; Müslim, Cihâd, 11-17). Bir kutsî hadiste ise Allah adına söz verip yemin eden sonra da sözüne ve yeminine sâdık kalmayan kimseleri Allah’ın kendisinin hasmı olarak ilan ettiği bildirilmiştir (Buhârî, Büyû, 106; İcâre, 10).
Allah’a karşı taşıdığı sorumluluğu “Allah’ım! Gücüm yettiği kadar ahdine ve vadine sadakat gösteriyorum.” (Buhârî, Da‘avât, 16; Tirmizî, Da‘avât, 15.) duasıyla dile getiren Sevgili Peygamberimizin hayatı vefanın zirvesini teşkil edecek en güzel örneklerle doludur. Evet, O (s.a.s) Rabbine karşı sorumluluk bilincinin en üst mertebesindedir. Allah’tan en çok korkan ve O’na karşı gelmekten en çok sakınandır. Yüce Allah’ın ihsan ettiği nimetlerin kıymetini bilerek en çok şükreden, en çok hamdeden kuldur. Vefa söz konusu olduğunda Peygamber Efendimizin hayatında annesine, amcasına, sütannesine, fedakâr eşi Hz. Hatice’ye vefasını görmemiz için çok çaba harcamamıza gerek yoktur. Hz. Peygamber ailesi ve akrabasına çok vefalıdır. Onun (s.a.s) vefası bazen “annemden sonra annem” dediği yengesi Fatıma bint Esed’e, bazen sütkardeşi Şeyma’ya, bazen de Uhud’da şehit düşen amcası Hz. Hamza ve onun geride bıraktığı yetimlerinedir.
Sevgili Peygamberimiz ilk Müslüman olanlar başta olmak üzere ensarı ve muhaciriyle ashabına karşı vefalıdır. En yakın dostu Hz. Ebu Bekir’e karşı beslediği dostluk, sahabenin gençlerine gösterdiği özen, ensara duyduğu sevgi, kuşu ölen çocuğa ve mescidi temizleyen kadına gösterdiği vefa, Suffe ashabına karşı beslediği karşılıksız iyi niyet “Vefa Peygamberi”nin hayatından güzel örneklerdir.
Hz. Peygamber İslam’a ve Müslümanlara iyiliği dokunanlara karşı vefalıdır. Onun bu vefası kimi zaman Habeşistan kralı Necaşi için kılınan cenaze namazında, kimi zaman da Habeşistan elçilerine bizzat hizmet etmekte tezahür eder. Fahr-i Kâinat (s.a.s)’in vefa duygusu müşrik olarak ölen Mut’im bin Adiyy’e kadar uzanır. Zira O (s.a.s), Taif dönüşü kendisini himayesi altına alan ve hicretten kısa bir süre sonra vefat eden Mut’im için Bedir Savaşı sonrası esir edilen Mekkeli müşrikleri işaret ederek “Eğer Mut’im b. Adî sağ olsaydı, sonra şu kokuşmuş kişiler hakkında konuşup onları bağışlamamı isteseydi hiç şüphesiz ben bunları Mut’im’(in hatırı) için serbest bırakırdım.” (Buhârî, Meğâzî, 12). buyurmuştur.
Hz. Peygamberin hayatında, tüm peygamberlerin her birine ayrı ayrı vefa duyması, kendisinden binlerce yıl sonra yaşayacak ümmeti için vefa göstermesi, zorla çıkarıldığı memleketine, hayvanlara, dağa, taşa duyarlı olması gibi nice vefa örneklerine hayranlıkla tanık oluruz. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’e ümmet olma şerefine nail olan mümin de vefalıdır, vefalı olmak zorundadır. Zira vefa, mümin ahlakının bir gereğidir. Mümin için vefaların en yücesi hiç şüphesiz kendisini eşref-i mahlûkat olarak Yüce Rabbine karşı göstereceği vefadır. İnsanın Mevlâsını tanıması, O’na iman etmesi, O’na karşı kulluk vazifesini yerine getirmesi en büyük vefakârlık; Rabbini inkâr etmesi, O’nun yüceliğini tanımaması ve O’na ubudiyetten imtina etmesi ise en büyük nankörlüktür. Unutulmamalıdır ki insan, “Elest Bezmi”nde Cenab-ı Hakka, iman ve kulluk sözü vermiştir. Dolayısıyla Allah katında gerçek vefa, O’na verilen sözü unutmamak, ne pahasına olursa olsun bu ahde ve misaka sadakat göstermektir. Rabbine karşı vefayı kuşanan insan, O’nun kullarına karşı da kadirşinas olacaktır. Anne-babasına, eş ve çocuklarına, akraba ve dostlarına, imtihan için gelip geçtiği dünyaya karşı göstereceği her türlü vefasızlığın, Allah’a beslediği vefa duygusuna halel getireceğini bilecektir.
Vefa, fert için bir kıymet ve değer, toplum için huzur ve saadettir. Toplumsal bünye için en esaslı değerlerden, en ulvi hasletlerdendir. Zira bütün muameleler, akitler ve sosyal ilişkiler vefaya bağlıdır. Bir toplumda vefasızlık baş gösterirse güven duygusu sarsılır. Ferdî ve içtimaî hayatta kadirşinaslık ve vefa olmazsa insanî ilişkiler zedelenir, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma ruhu kaybolur, neticede toplumsal huzur yok olur.
Günümüzde maalesef ahlakî değerler ciddi bir şekilde yara almış, adeta hayatın dışına itilmiştir. Ahlak ve medeniyet krizinin yaşandığı ve değerlerin yozlaştığı modern zamanlarda, vefa duygusu da bu durumdan nasibini almıştır. Zira vefasızlık kol gezmektedir günümüz dünyasında ve insanında. En başta da bu vefasızlık, Yüce Allah’a karşı kulluk görevinin ihmal edilmesinde kendisini göstermektedir. Cenab-ı Hakka karşı vefasızlık yaygınlaşınca, yalnızlığa terk edilen annebabalara, eşlere, çocuklara her geçen gün üzülerek şahit olunmaktadır. Sözün insana bir sorumluluk yüklediği gerçeği göz ardı edilerek sadık kalınmayan nice söz ve yeminlerle ahde vefa duygusu zayıflamaktadır.
Bu çerçevede 2021 yılı Mevlid-i Nebi Haftası’nda "Peygamberimiz ve Vefâ Toplumu" konusunun ele alınması uygun görülmüştür. 18-24 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek etkinliklerde, salgın hastalıkla mücadele kapsamında alınan tedbirlere titizlikle riayet edilerek söz konusu tema bütün yönleriyle işlenecek ve konu ile ilgili olarak farkındalık bilinci oluşturulacaktır.