İsrail’in artan saldırıları karşısında, Erdoğan’ın sert bir üslupla ifade ettiği ‘barış’ tutumunun Ankara’da algısını Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, Haber7’ye değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın savaş başlangıcında her iki tarafa olan itidal çağrıları ve tutumu muhalif kesim tarafından da desteklenerek bölgede ‘güven’ yaratmıştı. Ancak İsrail’in insanlık suçu olarak nitelendirilen fosfor bombaları, hastane ve okul saldırıları ile yaptığı katliam savaşın boyutunu derinleştirerek bölgede oldukça gerilime sebep oldu. Geçtiğimiz son üç günde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İsrail-Filistin savaşı kapsamında verdiği kritik mesajlar gündemde. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘‘İnsani, siyasi ve asker varlığımızla Filistin tarafının garantörlerinden biri olmaya hazırız’’ ifadesi ile Hakan Fidan'ın "Dönüm noktasındayız" ifadesi ve Bahçeli'nin İsrail’e 24 saat süre tanımasına ilişkin söylemleri iç ve dış politikada yankı uyandırdı.
Savaşın değiştirdiği boyut ile ülkelerin dil ve tutumu savaşın boyutuna göre şekilleniyor. Türkiye’nin iltida çağrıları da savaşın derinleşmesiyle daha sert bir üsluba yöneliyor. Türkiye’nin iltida çağrılarını daha sert ve kararlı bir dil ile ifade edişinin Ankara’da algısını Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Haber7 Yazarı Mehmet Acet, Haber7 Muhabiri Dilan Can’a değerlendirdi.
TÜRKİYE ‘KALICI BARIŞ’ TARAFINDA
Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, Türkiye’nin bölgedeki en güçlü ülkelerden bir tanesi olduğunu, bu kapsamda süreci yakından takip etmesinin ve bu yönde bir duruş sergilemesinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Acet, yapılan açıklamalarda ciddi kaygıların söz konusu olduğunu söylerken Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ‘Lübnan, Mısır, Ürdün’ için kullandığı ifadelere dikkat çekti.
Mehmet Acet yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: ‘’Yapılan açıklamalara zaten baktığımız zaman ciddi kaygılar söz konusu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan iki kere bazı ülkelerin ismini zikrederek konuştu. Dedi ki Lübnan, Mısır, Ürdün buralarda bir istikrarsızlığa yol açabilir bu savaş. Dolayısıyla bir bölgesel yayılım içerisine girmemesi adına şu anda Türkiye bir diplomasi trafiği yürütüyor. Ama bir taraftan bu çabalar, bu arayışlar gerek insani yardım koridorunun açılması, gerek ateşkesin sağlanması, gerekse kalıcı bir barış perspektifinin sunulması anlamında bu işin bir tarafını temsil ediyor. Bu süreç içerisinde birtakım yeni gerilimler ortaya çıkarsa burada da bu açıklamaları Türkiye kendi halkını, kendi topraklarının korunması anlamında da bir seçenek, bir opsiyon olarak masada tutuyor şu anda bu sözlerden böyle değerlendirilebilir.”
İSRAİL’İN ARTAN SALDIRILARI KARŞISINDA TÜRKİYE’DEN YENİ ÜSLUP
Savaşın başlangıcında her iki tarafa da itidal çağrısı yapılırken ardından İsrail’in insanlık suçu niteliğinde olan saldırıları sebebiyle bugün gelinen noktada farklı bir dilin devreye girmesini hem doğal olarak hem de bu bağlamda değerlendirilmesinin altını çizen Mehmet Acet, ‘’Başlangıçta itidal çağrısı ön plana çıkarken, gelinen nokta itibariyle yeni bir durum değerlendirmesi ve yeni bir dilin devreye girdiğini söyleyebilirim’’ ifadelerini kullandı.
ÖNGÖRÜLMESİ ZOR BİR SÜREÇ!
Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, Hakan Fidan’ın ‘Ya büyük bir çözüm ya büyük bir savaş’ söyleminin önemini vurgularken Türkiye’nin bölgedeki seyrini de değiştirebileceğini ifade etti. Mehmet Acet, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın söylemlerini Ankara’da ciddi bir risk algısı olarak değerlendirdi.
Acet konuya şu sözlerle devam etti: ‘’Türkiye'nin bu olup bitenlerle ilgili yaklaşımını göstermesi bakımından da yani bir taraftan savaşın yayılım göstermesine dönük ciddi bir risk algısı, ciddi bir tehlike ve tehdit algısı Ankara'da kendini belli ediyor. Diğer taraftan da bu ciddiyet üzerine bir tercih, öbür tarafıyla da bir barış perspektifi karşımıza çıkabilir. Bunun da altını çiziyor. Dolayısıyla bu süreçlerde sürprize açık süreçlerdir. Öngörülebilirlik zayıflıyor böyle dönemlerde. Bu ancak ortaya konan irade ve bu irade doğrultusunda sergilenebilecek ortaklık ve durumun vahametinin fark edilmesi karşısında eğer bir iyi niyetli burada bir takım yaklaşımlar devreye girerse o zaman bir barış perspektifi daha herkesi rahatlatabilecek bir çözüm olarak ortaya çıkabilir. Ama öbür türlü dediğim gibi sürprize açık. Öngörülmesi zor bir sürecin içinde olduğumuz da bir gerçek.’’