TCMB Başkanı Uysal: Son 1 yıllık dönemde cari denge önemli iyileşme kaydetti

TCMB Başkanı Uysal, Türkiye'nin küresel ticaret hacmindeki yavaşlamanın olumsuz etkilerini pastadan aldığı payı artırarak bertaraf ettiğini kaydetti.

Ekonomi 27.11.2019 18:42:36 0
TCMB Başkanı Uysal: Son 1 yıllık dönemde cari denge önemli iyileşme kaydetti
Tarih: 01.01.0001 00:00

İSTANBUL (AA) - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Uysal, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi'nin aylık olağan toplantısına konuk olarak, “Dış Denge, Sürdürülebilir Büyüme ve Fiyat İstikrarı” başlıklı bir konuşma yaptı.

Uysal, TCMB olarak reel sektörü daha iyi anlama ve bu yönde iletişimi güçlendirme konusuna verdikleri önemi daha önce çeşitli platformlarda ifade ettiklerini ve bu toplantıyı, bu çerçevenin hayata geçirilmesi yolunda önemli bir adım olarak değerlendirdiğini dile getirdi.

Ekonomide dengeli ve sürdürülebilir büyüme açısından önemli gündem maddelerinden biri olan dış denge konusuna değinen Uysal, "Hepinizin takip ettiği gibi son bir yıllık dönemde cari denge önemli bir iyileşme kaydetti ve 2002 yılından bu yana ilk defa yıllık olarak fazla vermeye başladı. Mevcut projeksiyonlara göre bu yıl sonu itibarıyla pozitif büyüme kaydedilen bir yılda cari fazla vermiş olacağız. Eş güdüm içerisinde uygulanan basiretli makro politikaların etkisiyle dış dengede sağladığımız kazanımların önümüzdeki dönemlerde devamı fiyat istikrarı, finansal istikrar ve sürdürülebilir büyüme adına büyük önem taşıyor." ifadelerini kullandı.

Bir ülkenin dış dengesinin en yalın tanımıyla bir ekonomide yerleşik kişilerin yurt dışında yerleşikler ile belli bir dönem içinde yapmış oldukları ekonomik işlemleri gösterdiğini aktaran Uysal, "Dış denge kavramı bir taraftan o ülkedeki iktisadi birimlerin tüketim, tasarruf, yatırım ve üretim kararlarını yansıtırken, diğer taraftan sürdürülebilir büyüme ile fiyat istikrarı ve finansal istikrarın sağlanmasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla Türkiye gibi uzun yıllar cari işlemler açığı veren bir ülkede dış denge dinamiklerinin konjonktürel ve yapısal unsurlar ile beraber ele alınması makroekonomik istikrarın devamı için kritik bir öneme sahiptir." diye konuştu.

Uysal, cari işlemler dengesinin 2018 yılının ikinci çeyreğinde başlayan dengelenme süreciyle birlikte hızla iyileştiğini ve uzun yıllar sonra ilk kez bu yılın haziran ayında yıllık olarak fazla verdiğini anımsattı.

"Dinamiklerin önceki dönemlerle kıyaslanması ve farklılıkların tespit edilmesi büyük önem taşıyor"

Cari dengedeki iyileşmenin üçüncü çeyrekte de devam ettiğini ve eylül ayı itibarıyla yıllık yaklaşık 6 milyar dolar fazlaya ulaştığını belirten Uysal, şöyle devam etti:

"Böylece, 2018 yılı ikinci çeyreğinde milli gelire oran olarak yüzde 6,5 düzeyinde açık veren cari işlemler dengesinin, 2019 yılı üçüncü çeyreği itibarıyla yaklaşık yüzde 1 oranında fazlaya ulaştığı tahmin edilmektedir. Bu noktada hatırlatmak isterim ki cari işlemler dengesi tarihimizin en derin krizlerinden birini takiben en son 2002 yılının Kasım ayında yıllık olarak fazla vermiş ve o dönemden 2019 yılının haziran ayına kadar kesintisiz olarak açık vermiştir. Bu açıdan bakıldığında cari dengedeki mevcut düzeltmeyi getiren dinamiklerin önceki dönemlerle kıyaslanması ve farklılıkların tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.”

Üretim yapısına bağlı olarak Türkiye’de büyüme ile ithalat arasında yakın bir ilişki bulunduğuna dikkati çeken Uysal, şunları kaydetti:

"Bu nedenle tarihsel olarak cari açıktaki düzelmelerin genelde iktisadi faaliyetin önemli ölçüde zayıfladığı dönemlerle örtüştüğünü görüyoruz. Ancak, son dönemdeki dengelenme süreci geçmiş dönemler ile karşılaştırıldığında farklı özellikleri bünyesinde barındırıyor. Öncelikle, içinde bulunduğumuz dönemde cari dengede yaşanan düzeltmenin, ekonominin sert bir şekilde daraldığı 2001 ve 2009 krizlerine kıyasla çok daha sağlıklı gerçekleştiğinin altını çizmek isterim. İktisadi faaliyetteki yavaşlamanın görece daha sınırlı olduğu bir dönemde cari fazla verme noktasına gelmiş olmamız döngüsel etkilerin ötesinde bir dönüşüme işaret ediyor."

"İthalat ile milli gelir arasındaki ilişkinin son dönemde belirgin bir biçimde zayıfladığını da gözlemliyoruz"

Başkan Uysal, Merkez Bankası olarak cari dengedeki iyileşmeyi nasıl okuduklarına da değindi.

Son on yıllık dönemi mercek altında aldıklarında, 2009 ile 2011-2014 dönemlerinde cari dengedeki düzelmenin ana belirleyicisinin ithalat gelişmeleri olduğunu dile getiren Uysal, "Yakın dönemdeki hızlı iyileşmede ise ithalattaki yavaşlamanın yanı sıra mal ve hizmet ihracatındaki güçlü artış eğiliminin de etkili olduğunu söylemek mümkün." dedi.

Bu noktada cari dengede son dönemde yaşanan iyileşme üzerinde belirleyici olan temel faktörleri biraz daha açan Uysal, şunları söyledi:

"Öncelikle ithalat gelişmelerini ele alalım. Türkiye üzerine yapılan akademik çalışmalar ithalatın reel gelir ve reel kurdaki değişimler tarafından anlamlı bir düzeyde açıklanabildiğini göstermekte. Söz konusu çalışmalar ithalatın gelir esnekliğinin göreli fiyatlara göre daha yüksek olduğuna işaret etmekte. Bu çerçevede, iç talepte 2018 yılı ikinci çeyreğinden itibaren görülen yavaşlamanın ithalatı belirgin ölçüde sınırladığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte ithalat ile milli gelir arasındaki ilişkinin son dönemde belirgin bir biçimde zayıfladığını da gözlemliyoruz. Bu gelişmede reel kurdaki uzun süreli uyarlamanın ve firmaların üretim yapısındaki değişimin etkili olduğunu değerlendiriyoruz. Bu çerçevede, ilerleyen dönemde iktisadi faaliyetin kademeli olarak toparlanacağı bir konjonktürde göreli fiyatların sınırlayıcı etkisi nedeniyle büyümenin cari denge üzerindeki etkisinin nispeten daha az olmasını bekleyebiliriz."

Cari açıktaki düzelmede göz ardı edilmemesi gereken diğer bir faktörün ham petrol ve emtia fiyatlarındaki gelişmeler olduğunu belirten Uysal, Türkiye’nin üretim ve ihracat yapısında enerji ve emtia kaynaklı ithal girdi bileşeninin yüksek olması nedeniyle, başta petrol ve metal olmak üzere uluslararası fiyatlardaki aşırı hareketlerin ithalatta talep koşullarından bağımsız dalgalanmalar oluşturabildiğini kaydetti.

Uysal, "2018 yılında ortalama 71 dolar olan Brent petrol fiyatının küresel büyümedeki yavaşlamaya bağlı olarak daha ılımlı düzeylerde seyrettiği bir konjonktürde, geçtiğimiz yıl 43 milyar dolar olan enerji ithalatımızın bu yıl daha sınırlı kalması kuvvetle muhtemel görünüyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Göreli fiyat gelişmeleri ithalatın yanı sıra ihracatın da önemli bir belirleyicisi"

Banka bünyesinde yapılan çalışmaların göreli fiyat gelişmelerinin ithalatın yanı sıra ihracatın da önemli bir belirleyicisi olduğuna işaret ettiğini aktaran Uysal, ihracatın reel kura duyarlılığının başta turizm ve taşımacılık olmak üzere hizmetlerde daha güçlü olduğunu, mallarda ise Avrupa Birliği, Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi bölgeler ve ülke grupları itibarıyla oldukça farklılaşabildiğini gördüklerini söyledi.

Yakın dönem gelişmelerini bu kapsamda değerlendirdiklerinde ihracattaki güçlü seyrin de cari dengedeki iyileşmeye önemli bir katkı verdiğini belirten Uysal, "Başta Avrupa Birliği bölgesinde olmak üzere küresel büyüme görünümündeki zayıflamaya karşın firmaların ihracata yönelimi, pazar ve ürün çeşitlendirme esnekliği ve rekabet gücündeki gelişmelerin olumlu etkisiyle mal ve hizmet ihracatı artmaya devam etmekte. Bu görünüm altında Türkiye küresel ticaret hacmindeki yavaşlamanın etkilerini ticaret pastasından aldığı payı artırarak bertaraf edebiliyor." diye konuştu.

"Dünya mal ve hizmet ticaretinden aldığımız payı artırabiliyoruz"

Uysal, bununla birlikte, ihracattaki olumlu görünümün sadece imalat sanayi öncülüğündeki mal ticareti kaynaklı olmadığını, jeopolitik gelişmelerin etkisiyle 2016 yılında önemli ölçüde zayıflayan ve ekonomik büyümeyi oldukça sınırlayan turizm sektörünün takip eden dönemde hızlı bir toparlanma sürecine girdiğini ve yabancı ziyaretçi sayısının güçlü bir şekilde artmaya devam ettiğinin görüldüğünü bildirdi.

Ülkeler itibarıyla turist kompozisyonunu incelediklerinde, Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu dışındaki bölgelerde de önemli rakamlara ulaşmanın ciddi bir esneklik sağladığına dikkati çeken Uysal, "Tıpkı mal ihracatında olduğu gibi turizmde de pazar çeşitliliğinin artıyor olması, belli ülkelere veya bölgelere özgü şokların olumsuz etkilerini yumuşatabilmemize imkan tanıyor. Turizmdeki bu eğilim, doğrudan etkilerinin yanında başta taşımacılık hizmetleri olmak üzere bağlantılı sektörler aracılığıyla ekonomideki toparlanma ve dengelenme sürecinin önemli bileşenlerinden biri konumunda. Özetle son yıllarda, rekabet gücü kazanımlarının da desteğiyle dünya mal ve hizmet ticaretinden aldığımız payı artırabiliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

"Reel sektörü desteklemeye devam edeceğiz"

TCMB'nin de Eximbank ve ticari bankalar aracılığıyla ihracatçılara kredi finansmanı sağlayarak bu sürece destek verdiğini dile getiren Uysal, "Son yıllarda ihracat reeskont kredilerinde limitlerin artırılmasına, kredi kapsamının genişletilmesine ve kullanım kolaylığı sağlanmasına yönelik bir takım düzenlemeler yaptık. Önümüzdeki dönemde Türk lirası cinsi varlıkların riskten korunmasına ve fiyatlanmasına yönelik yürütmekte olduğumuz finansal mimari çalışmalarımızın yanı sıra zorunlu karşılıklar gibi makro ihtiyati araçları da etkin bir şekilde kullanarak reel sektörü finansal risk yönetimi ve krediye erişim konularında desteklemeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Uysal, sahip oldukları araç seti çerçevesinde bu alanlarda gereken düzenlemeleri her zaman ivedilikle hayata geçirmekle birlikte, cari dengedeki iyileşmenin kalıcı olmasını sağlamak için bu politikaların yapısal adımlarla desteklenmesinin kritik önem taşıdığını dile getirdi.

"Yeni pazarlara açılmak ihracat kompozisyonumuzun çeşitlenip derinleşmesine katkıda bulunuyor"

İhracatın uzun dönemdeki sürükleyicilerinin verimlilik ve kalite gibi arz yönlü rekabet gücü kazanımlarının olacağını unutmamak gerektiğini kaydeden Uysal, son dönemde bu yönde umut verici gelişmeler olduğunu tespit etiklerini söyledi.

Bu noktada reel sektör temsilcileriyle yakın zamanda yaptıkları görüşmelerden edindikleri bazı gözlemleri paylaşan Uysal, şunları aktardı:

"Geçen yıl ekonomimizde yaşanan dalgalanma sürecinde firmalarımızın büyük çoğunluğunun üretim süreçlerinin yönetimine odaklandıklarını, verimlilik ve kalite çalışmalarını artırdıklarını, içerisinde bulundukları üretim zincirini güçlendirmeye ve tedarikçilerini korumaya önem verdiklerini gözlemledik. Bu çabaların firmalarımızın daha güçlü ve rekabetçi bir yapıya kavuşmasına katkıda bulunacağını değerlendiriyoruz. Dış pazarlardaki yavaşlamaya, ticaret savaşlarına ve jeopolitik risklere rağmen reel sektörümüz güçlü bir ihracat performansıyla ekonomideki dengelenmeye önemli katkı sunuyor. Ürün ve pazar çeşitliliğinde sağlanan başarının ihracat performansında kritik rol oynadığını değerlendiriyoruz. Bu süreçte, geleneksel ihracatçı sektörlerimize ek olarak başta savunma sanayi, kimya, mobilya ve inşaat yan sanayi sektörlerinde olmak üzere firmalarımız yeni pazarlarda önemli başarı elde ettiler. Yeni pazarlara açılmak ihracat kompozisyonumuzun çeşitlenip derinleşmesine katkıda bulunuyor."

Savunma sanayi, tekstil, makine-teçhizat, fabrikasyon metal, ilaç, kimya ve enerji gibi sektörlerde son yıllarda üretimin yerli içeriğinde önemli artışlar olduğunu izlemekle birlikte bu alanda gidilecek daha çok yol olduğunun farkında olduklarını belirten Uysal, üretimin ithal girdi oranını azaltma konusunda atılacak politika adımlarının, ekonominin dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme patikasına yönlendirilmesine önemli katkı sunacağını dile getirdi.

"Cari dengede konjonktürel faktörlerin ima ettiğinin ötesinde bir iyileşme yaşandı"

Cari dengenin yapısal unsurlarına yönelik olarak son yıllarda artan farkındalığın ve atılan adımların kalıcı iyileşme açısından olumlu sonuçlar verdiğine de dikkati çeken Uysal, şunları söyledi:

"Firmaların yabancı para borçlanmasını yabancı para gelirleriyle ilişkilendirilmesine yönelik olarak makro ihtiyati önlemlerin alınması, yurt içi tasarrufların artırılmasına yönelik Otomatik BES Katılım uygulamasının hayata geçirilmesi ve ihracata verilen destekler söz konusu iyileşmeye katkıda bulunuyor. Ayrıca, maliye politikasının büyümeyi desteklerken mali disiplini bozmayan bir çerçeveyi esas alması da cari dengedeki iyileşme sürecine destek veriyor. Bu çerçevede 2018 yılı ikinci çeyreğinden bu yana cari dengede konjonktürel faktörlerin ima ettiğinin ötesinde bir iyileşme yaşandığını söyleyebilirim. Nitekim cari işlemler dengesinin çevrimsel etkilerden arındırıldığında dahi tarihsel olarak olumlu düzeyde olması, son dönemde gözlenen iyileşmenin, başta reel kurdaki uyarlama olmak üzere, büyük oranda döngü dışı faktörlerden kaynaklandığına işaret ediyor."

"Sermaye akımları ile büyüme arasında yakın bir ilişki var"

Murat Uysal, sürdürülebilir büyüme ve fiyat istikrarı açısından dış dengenin rolüne de değindi.

Gelişmekte olan ülke örneklerinin, yüksek cari işlemler açığı veren ve yüksek dış borçluluğu olan ülkelerde çok sayıda kriz tecrübesi içerdiğini bildiren Uysal, özellikle yüksek net dış yükümlülük seviyesinin dış şoklara karşı ülkelerin kırılganlığını ve kriz yaşama olasılığını artırdığını ifade etti.

Türkiye özelinde bakıldığında küresel finansal çevrimler ve buna bağlı olarak şekillenen sermaye akımları ile büyüme arasında yakın bir ilişki olduğunu gördüklerini anlatan Uysal, "Büyümenin iç ve dış denge bakımından potansiyel düzeyinin üzerinde seyrettiği ve cari dengenin bozulduğu dönemlerde, özellikle finansmanın önemli bir bölümünün kısa vadeli sermaye girişleri ve portföy yatırımları ile karşılanması durumunda, küresel sermaye akımlarındaki olası ani hareketlere karşı ekonomi kırılgan bir hale gelmekte, bu da makroekonomik ve finansal istikrara yönelik riskleri artırmaktadır." diye konuştu.

"Dış dengesizlikler risk primi kanalıyla döviz kurunda dalgalanmalara sebebiyet vererek finansal belirsizlikleri artırıyor"

Dış dengesizliklerin risk primi kanalıyla döviz kurunda dalgalanmalara sebebiyet vererek finansal belirsizlikleri artırdığını ve iktisadi birimlerin tüketim, üretim ve yatırım kararlarını olumsuz etkilediğini belirten Uysal, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tasarruf açığı bulunan gelişmekte olan bir ekonomide sürekli ve yüksek cari açık verilmesi yabancı para cinsi yükümlülükleri artırarak makrofinansal risk birikimine yol açmaktadır. Bu riskler, küresel likidite koşulları ve risk iştahındaki değişikliklere bağlı olarak sermaye akımlarında ani hareketlere neden olabilmektedir. Bu tip dönemlerde döviz kurunda gözlenen sert değer kayıpları bir taraftan enflasyon baskılarını artırırken, diğer taraftan bilanço, varlık fiyatları ve teminat kanallarıyla kredi mekanizması ve iktisadi faaliyet arasında olumsuz bir etkileşime neden olarak finansal istikrarı da tehdit etmektedir. Fiyat istikrarı ve finansal istikrar kısıtları makro politika ödünleşimini artırmaktadır. Dış dengesi daha istikrarlı ve net dış yükümlükleri makul düzeylerde olan ülkelerde bu ödünleşimler daha az yaşanırken makro politikaların hareket alanı genişlemekte, bu da toplumun refahına olumlu katkı yapmaktadır."

Bütün bu faktörlerin sürdürülebilir büyüme ve fiyat istikrarı için dış dengenin kritik önemine işaret ettiğine dikkati çeken Uysal, "Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olarak elimizdeki araçları fiyat istikrarına yönelik olarak kullanırken dış dengenin makrofinansal istikrara yansımalarını da dikkate almaktayız. Bu kapsamda, kredilerin artış hızı, kompozisyonu ve sektörel dağılımı itibarıyla sağlıklı bir şekilde büyümesine yönelik olarak zorunlu karşılıklar gibi makro ihtiyati araçların da etkin şekilde kullanıldığı bir politika çerçevesi benimsemekteyiz." dedi.

"Cari dengedeki iyileşme mevcut düzelmenin kısa ve orta vadede kalıcı bir bileşeni olduğuna işaret ediyor"

Bu noktada "Ekonomideki toparlanma eğiliminin güçlenmesi ile cari dengede geçmiş yıllardaki gibi bir bozulma yaşayacak mıyız?" sorusunun önemli olduğunu dile getiren Uysal, "Döngüsel etkilerden arındırılmış cari dengede gözlenen belirgin iyileşme mevcut düzelmenin kısa ve orta vadede kalıcı bir bileşeni olduğuna işaret etmekte. Bununla birlikte uzun vadede yapısal faktörlerin belirleyici olacağını ifade etmek mümkün." diye konuştu.

Dış dengede sağlanan somut kazanımların güçlü bir şekilde devamı için yapısal ve makro ihtiyati politika adımlarının önemine vurgu yapan Uysal, şunları kaydetti:

"Bu alandaki hayati konulardan ilki üretimde katma değerin artırılması ve ithal bileşeninin azaltılması olarak karşımıza çıkıyor. İthal girdi kullanımı yüksek ve tasarruf açığı olan açık ekonomilerde yaşanan büyüme-cari açık-sermaye çıkışı-daralma döngüsünün kırılabilmesinin yolu verimlilik ve yüksek katma değerli üretimden geçiyor. Bu kapsamda enerji başta olmak üzere birçok ara malı sektöründe yerlileşmenin sağlanması, ithalatın büyümeye duyarlılığının zayıflatılmasında kritik önem sahip. 2019 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla ‘enerji hariç’ cari denge 12-aylık birikimli rakamlarla 41,5 milyar dolar fazla verirken toplam cari fazlanın yaklaşık 6 milyar dolar ile sınırlı kalması enerji alanındaki yatırım ihtiyacını ve yapısal kazanım alanını açık bir şekilde ortaya koyuyor."

Uysal, bu konuda Yeni Ekonomi Programı’nda öncelikli konulardan biri olarak belirlenen yenilenebilir enerji teknolojilerinin yerlileştirilmesi ve elektrik üretimindeki payının artırılması yönündeki çabaları çok değerli bulduklarını dile getirdi.

"Teşvik sisteminden elde edilecek kazanımların orta vadede getirisi yüksek olacaktır

Enerji dışında kimyasal ürünler gibi sistematik olarak yüksek dış açık veren ara malı sektörleri ile yüksek teknoloji yoğunluklu stratejik öneme sahip sektörlerde yerli üretimi desteklemek üzere hayata geçirilen Proje Bazlı Teşvik Sistemi'nin yapısal alanda atılmış olan önemli adımlardan bir tanesi olduğuna değinen Uysal, "Yaptığımız hesaplamalara göre teşvike konu olan ürünlerin toplam net ithalatı 2017 yılında 17 milyar dolar olup milli gelirin yaklaşık yüzde 2’sine karşılık gelmektedir. Bu bağlamda teşvik sisteminden elde edilecek kazanımların orta vadede getirisi yüksek olacaktır. Katma değerli ürün kapasitesini artırma amacıyla yüksek teknoloji ürünlere yönelik yatırımları teşvik etmek üzere Yeni Ekonomi Programı’nda ortaya koyulan 'Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı'nı cari dengenin yapısal bileşeninde iyileşmeye yönelik önemli başlıklardan bir tanesi olarak değerlendiriyoruz." ifadelerini kullandı.

Cari açığın yapısal unsurlarını hedef alan ikinci önemli adım ise yurt içi tasarrufların artırılmasına yönelik Otomatik BES Katılım uygulamasının hayat geçirilmesi olduğunu ifade eden Uysal, "Çok kısa sürede OKS sisteminin katılımcı sayısı 5 milyonu aşmış, fon büyüklüğü ise yaklaşık 8 milyar TL’ye ulaşmıştır. Diğer taraftan, BES’teki toplam katkı payı tutarı 70 milyar TL’yi aşmış, toplam fon büyüklüğü ise 120 milyar TL’ye yaklaşmıştır. 2017 yılındaki değişiklikle otomatik katılımı hayata geçiren ikinci gelişmekte olan ülke konumunda olan Türkiye’deki mevcut durum uluslararası örneklerle kıyaslandığında, kayıt dışılığın azaltılmasıyla bireysel emeklilik tabanının genişletilmesi, uzun vadeli tasarruflara yönelik finansal ürün çeşitliliğinin artırılarak finansal sistem dışındaki geleneksel tasarruf araçlarının sisteme dahil edilmesi ve bunun gibi pek çok alanda kat edilmesi gereken önemli mesafeler bulunuyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Para politikası duruşumuzu enflasyondaki düşüş sürecinin devamını sağlayacak şekilde belirleyeceğiz"

Başkan Uysal, dış dengenin ve buna bağlı makrofinansal risklerin yönetilmesinin fiyat istikrarı açısından öneminin bir kez daha altını çizerek, fiyat istikrarı ve sürdürülebilir büyümenin birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu dile getirdi.

Verimlilik kaynaklı büyümenin fiyat istikrarına katkı sağlarken, fiyat istikrarının öngörülebilirliği artırarak ve uzun vadeli faiz oranlarını düşürerek potansiyel büyümeyi desteklediğini anlatan Uysal, sözlerini şöyle tamamladı:

"Geçmiş deneyimlerimiz göstermiştir ki, fiyat istikrarına ulaşılabilmesi ve ekonominin dengeli, sürdürülebilir bir büyüme patikasına yönlendirilebilmesi için cari dengenin makul düzeylerde korunabilmesi kritik önem arz etmektedir. Konuşmamın bu bölümüne kadar özetlediğim konjonktürel unsurlar ve yapısal politika adımları büyümenin daha sağlıklı bir zeminde sürdürülebilmesi konusunda para politikası ve diğer politika yapıcılar nezdinde yüksek bir farkındalığa ve somut çabaların varlığına işaret etmektedir. Önümüzdeki dönemde para politikası duruşumuzu enflasyondaki düşüş sürecinin devamını sağlayacak şekilde belirlerken, finansal istikrara yönelik olarak zorunlu karşılıklar gibi makro ihtiyati araçları da etkin bir şekilde kullanacak; yapısal politika alanlarındaki analizlerle kamuoyunda farkındalık oluşturma misyonumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken, Merkez Bankası ve reel sektör arasındaki iletişim köprüsünü daha da güçlendirerek beklentilerinizi ve önerilerinizi ilgili kamu kurumlarıyla paylaşmayı sürdüreceğimizi belirtmek isterim."

Muhabir: Bekir Gürdamar,Abdulselam Durdak


Anahtar Kelimeler: