Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Adem Palabıyık, yaptığı saha araştırmasında dilenciliğin artık bir meslek haline geldiğini belirterek, “Dilencilik araştırmam gösterdi ki; dilencilik, özellikl
Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Adem Palabıyık, yaptığı saha araştırmasında dilenciliğin artık bir meslek haline geldiğini belirterek, “Dilencilik araştırmam gösterdi ki; dilencilik, özellikle Ramazan aylarında meslek haline geliyor”dedi.
Doç. Dr. Adem Palabıyık, sürdürdüğü saha çalışmasına ilişkin İHA’ya yaptığı açıklamada, dilenciliğin yoksullukla ilişkili olmadığını ve dilencilerin, dilenme olgusunu kolay para kazanmanın bir aracı olarak gördüklerini ifade etti.
Palabıyık: “Dilenci, aslında yoksul olmadığı halde kendisini yoksul göstererek ihtiyaç hissettiklerini elde etmek için veya dilenmeyi bir hayat tarzı olarak benimsediği için söz, yazı veya davranışlarla para veya eşya isteyen kimsedir. Yani dilenci, talep eden kişidir ve dilenci ile yoksul arasındaki en temel fark da budur. Yoksul olan talep etmez lakin buna karşın dilenci günün her anında bir şeyler talep etmeye meyilli olan kişidir. Bu sebepten sadaka dilencilere değil yoksullara verilir. Dilencinin, dilenciliği bir meslek haline getirmesi, yani dilenciliğin bir sektör konuma evirilmesi neticesinde edindiği yaşam tarzı ile yoksulların sahip olduğu muhtaçlık durumu, sektörleşen bir yapıdan tamamen farklıdır. Zengin insanlar yoksulu arayıp bulur ama dilencinin güncel bir yaşam içinde yer alması, onun hayatının aslında modernliğini de ortaya koymaktadır. Dilenci değişen toplumla birlikte sürekli kendini yeniler, daha fazla para kazanmak için yeni yöntemler keşfeder ve insanların vicdanına daha fazla nasıl dokunabileceği üzerinde kafa yorar, çünkü bu bir iştir. Dilencilik, bir süre sonra, dilenmeyi gerçekleştirenler tarafından bir iş olarak algılanır, bir dilencinin diğer dilenciye “işler nasıldı bugün” diye sormasının ardından, aldığı “iyi değil, kesat” cevabı bunun en basit kanıtıdır. İşler nasıldı sorusu aslında esnafların kullandığı bir ifadedir ve bu söylem tarzının esnaf yerine dilencilerin ifadelerinde yer bulması, dilenciliğin de bir “iş” kolu haline geldiğini oraya koymaktadır. Araştırmamda, özellikle mübarek gün ve gecelerde piyasa şartlarına göre ortaya çıkan dilencilerin diğer günlerde nerelere kaybolduklarına bir türlü anlam veremiyordum. Perşembe günleri, bayramlar, kandiller ve özellikle de Ramazan ayında hemen hemen şehir merkezinin her yerinde görebildiğimiz dilenciler, normal vakitlerde ortadan kaybolmaktaydılar. Araştırmama devam ettiğim zaman, bu ortaya çıkış ve kayboluşun esas nedeninin “mevsimlik dilenciler” olduğunu fark ettim, çünkü bu dilenciler özellikle sıcak aylarda “transit” diye isimlendirilen minibüslerle gelip dilenen ve belirli bir zaman sonra geldikleri yere geri dönen dilencilerdi” dedi.
Dilenciliğin de işçiler gibi mevsimlik hale geldiğini sözlerine ekleyen Palabıyık, “Dilenciler, yılın sıcak zamanlarında özellikle doğu illerine gelerek dilenmelerine devam ediyorlar. Çünkü bu dilenciler, yılı çeşitli zaman aralıklarına ayırarak bu işi sürdürüyorlar. Sıcak zamanlar dışında ise batı illerini tercih ediyorlar çünkü doğu illerinin mevsimsel şartları kazançlarını etkiliyor. Ayrıca, dilencilerin çoğunluğu dilenme alanları oluşturmuş durumdalar. Mahalleler ve sokaklar, dilenciler arasında paylaşılmış gibi duruyor. Eğer kendileri gidemezse akraba olan yada ailelerinden olan birilerini, gidemedikleri sokaklara yönlendiriyorlar. Tanımadıkları dilenciler kendi alanlarına girdikleri takdirde, toplu olarak tehdit unsuru oluşturuyorlar ve yabancı dilencileri, kendilerine ait olarak kabul ettikleri alanların dışına itiyorlar. Böylelikle, her dilenci grubu kendi alanı olarak iddia ettikleri yerlerde dilenme pratiğine devam ederek, dilenciliği örgütlü bir meslek gibi görüyorlar. Mesela, telefonla haberleşme sistemleri var. Özellikle zenginlerin daha çok bulunduğu alanlarda bu tekniği kullanıyorlar. Bu da dilenciliği, hemşeri olgusunun merkezi haline getiriyor. Göç eden ailelerin, kentlerde hemşerileri ile kurdukları ilişki biçimleri gibi dilenciler de, dilenme ilişkilerini mevcut tanıdıklık olgusu üzerinden kuruyorlar” cümlelerini kullandı.