Türkiye Yüzyılında Uluslararası 1. Türk Diasporası Sempozyumunu kapsamında hazırlanan "İslamofobi ve Türkofobi ile Mücadele Beyannâmesi" imza töreni Vali Hamza Aydoğdu’nun katılımlarıyla gerçekleştirildi.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nde (EBYÜ) düzenlenen imza törenine Vali Hamza Aydoğdu’nun yanı sıra Belediye Başkanı Bekir Aksun, EBYÜ Rektörü Prof. Dr. Akın Levent ve il protokolü katıldı.
İmza töreninde konuşma yapan Vali Aydoğdu, "Valilik, belediye başkanlığı, üniversite ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımız birlik ve beraberlik içerisinde çok güzel hazırlık yaptılar. 33 ülkeden yaklaşık 300 civarındaki sempozyum davetlisinin Erzincan’dan çok güzel duygularla ayrılacağına inanıyorum. Emek veren katkı sunan herkese tüm hemşehrilerimize yürekten teşekkür ediyorum." dedi.
Törende hazırlanan beyannâmenin maddelerinin okunmasının ardından Vali Aydoğdu, Belediye Başkanı Bekir Aksun ve Rektör Akın Levent beyannâmeyi imzaladılar.
İslamofobi ve Türkofobi ile mücadele beyannâmesi
Günümüzde, dünyada giderek artan “İslamofobi” ve “Türkofobi”nin meydana getirdiği tehditler karşısında derin kaygılarımızı ifade ediyoruz. Türk ve Müslüman toplumlara karşı geliştirilen ideolojik temelli nefret yaklaşımları, sadece Türk-İslam toplumlarını değil, küresel barış ve adalet ilkelerini de tehdit etmektedir. Bu beyannâme, uluslararası kamuoyunda bu ayrımcı tutumlarla mücadele etmek, toplumsal bilinç oluşturmak ve küresel çapta ortak çözümler üretmek amacıyla hazırlanmıştır. Aşağıda 7 madde ile açıklanan hususlar beyannâmenin mahiyetini, amacını ve hedeflerini ortaya koymaya yöneliktir.
1. İnsan hakları ihlali ve ırkçılığın modern görünümü olan İslamofobi ve Türkofobi bireylerin dini, etnik ya da kültürel kimliklerinden dolayı maruz kaldıkları ayrımcı ve nefret dolu yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar, "her bireyin anavatanında veya yurt dışında yaşama hakkını, kültürünü ve kimliğini koruma hakkı" ilkesini ihlal etmektedir. İnsan haklarına saygı, uluslararası camia için evrensel bir değerdir. Bu doğrultuda, insan hakları savunuculuğunu güçlendirmek ve nefret suçlarına karşı hukuki yaptırımlar uygulamak, mücadelemizin temelini oluşturacaktır. Her bireyin eşit ve özgür bir şekilde yaşama hakkını savunmak, bu mücadelenin en önemli unsurlarından biridir.
2. Kültürel ve sanatsal faaliyetler, toplumlararası anlayış ve hoşgörünün geliştirilmesinde önemli bir rol oynar. Sanatın ifadeci dilindeki etkinliğinden istifade edilmeli, İslamofobi ve Türkofobi’ye karşı sanatsal projeler, kültürel etkinlikler ve festival gibi faaliyetler desteklenmelidir. Böylece bir taraftan hoşgörü temelli Türk ve Müslüman kültürünün tanıtımı sağlanırken, diğer taraftan toplumlararası köprülerin inşa edilmesine katkıda bulunulacaktır.
3. İslamofobi ve Türkofobi ile mücadelenin yalnızca toplumsal farkındalıkla sınırlı kalmaması, hukuki ve politik düzlemde de desteklenmesi gerekmektedir. "Diaspora topluluklarının kimliklerini korumak, bulundukları ülkelerle bağlarını güçlendirmek ve uluslararası arenada daha etkin bir konum elde etmeleri" için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Nefret suçlarına karşı yasal çerçevelerin güçlendirilmesi ve bu tür suçları işleyenlere yönelik caydırıcı yaptırımlar uygulanması, bu mücadelenin temel hedeflerinden biridir. Ayrıca, ulusal ve uluslararası arenada bu tür ayrımcı yaklaşımlara karşı politikalar geliştirilmeli ve ortak hareket edilmelidir.
4. Medya, toplumda algıların şekillenmesinde kritik bir rol oynar. Medya araçları yoluyla, üretilmiş rıza ile toplumların algı ve anlayışları şekillendirilmektedir. Bu sebeple, "medya ve iletişim araçlarının ayrımcı dil kullanımından kaçınarak, toplumsal barışı teşvik eden yayınlar yapması" önemlidir. Medya kuruluşları ile işbirliği yapılarak, İslamofobi ve Türkofobi’nin yayılmasını önlemek için etik medya standartları ile karşı propaganda yöntemleri geliştirilmelidir. Ayrıca, sosyal medya platformları üzerinden yürütülen nefret söylemleri ile etkin mücadele edilmeli ve bu platformların daha sorumlu hale getirilmesi sağlanmalıdır.
5. İslamofobi ve Türkofobi’nin küresel bir sorun olması nedeniyle, bu mücadele uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Diasporadaki Türk ve Müslüman topluluklar arasında daha güçlü bağlar kurulmalı, uluslararası platformlarda lobicilik faaliyetleri artırılmalı ve bu sorunlara karşı güçlü bir duruş sergilenmelidir.
6. Sivil toplum kuruluşları (STK), yarı hükümetsel kuruluşlar, İslamofobi ve Türkofobi ile mücadelede kritik bir öneme sahiptir. Bu kuruluşlar, toplumsal farkındalığı artırmak, insan haklarını savunmak ve ayrımcılıkla mücadelede daha etkin bir şekilde desteklenmelidir. STK’ların daha güçlü bir şekilde faaliyet göstermesi için gerekli kaynaklar sağlanmalı, kapasiteleri artırılmalı ve uluslararası işbirliklerine teşvik edilmelidir.
7. İslamofobi ve Türkofobi’ye karşı toplumsal farkındalığı artırmak ve eğitim yoluyla bilinci güçlendirmek esas alınmalıdır. Küresel vicdanı uyandırmak için eğitici programlar, medya kampanyaları ve toplumlararası diyalog mekanizmaları, bu mücadelenin kritik unsurlarıdır.
Eğitim programlarında hoşgörü, kültürel çeşitlilik ve birlikte yaşama değerleri ön planda tutulmalıdır. Ayrıca, genç nesillerin farklı kültürlere, inançlara ve etnik kimliklere saygı göstermeyi öğrenmeleri sağlanmalıdır.